* Bizim coğrafyamızda düello yoktur pusu vardır cümlesini hayatımız boyunca en az bir kere duymuş ya da söylemişizdir.
Düello bir felsefeye dayanır aslında, çıktığı İtalya, çok yaygın yaşandığı İngiltere, Fransa ve İspanya’da bu konuda çok sayıda yazılı eser vardır.
Okuduklarım arasında bana en ilginç gelen bilgi, yasal olmayan düello yapanlara İngiltere’de idam cezası verildiği bilgisiydi.
* Bizim coğrafyamızda geçerli olan pusu geleneği halen ve daha da acımasız bir halde sürüyor.
Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümünde patlayan bombalara bir bakın.
İlk bomba ile ikinci bomba arasında 15 dakika süre var.
Bombayı koyanlar, ilk bombadan kaçan insanları hedef aldılar ve katliamı büyüttüler.
Eskiden pusular belirli bir hedefe yönelik olurdu, şimdi, kadın-çocuk-yaşlı fark etmiyor.
* Lübnan’da Hamas’ın önemli isimlerinden Salih Aruri’ye düzenlenen suikast ve ardından İran’da yaşanan katliam.
Bu iki olay da akla hemen İsrail’i getirdi.
İlginçtir İsrail, bugüne kadar bu tür saldırıları hiç üstlenmedi, bu son olaylar için de “kim yaptıysa” diye başlayan yorum cümleleri kurdu.
* İran ve Hamas misilleme yapar mı, bu pusular savaşında Türkiye toprakları kullanılır mı sorusu hepimizin aklının bir yerinde duruyor.
Sorunun cevabı basit:
İran da, İsrail de, Türkiye topraklarında operasyon yapmayı arzu eder ama asıl önemli olanı böyle bir operasyon yapabilirler mi?
İşte bu noktada gözlerimiz Milli İstihbarat Teşkilatı’na dönüyor.
* İran uzun yıllar önce Türkiye topraklarında çok operasyon yaptı. Özellikle 1980’li yıllarda rejim muhaliflerine suikastler düzenledi.
Son yıllarda bu tür operasyonlar olmuyor zira MİT gerekeni yapıyor, Türkiye’yi oyun sahası haline getirtmiyor.
İsrail için de durum çok farklı değil.
Onlar da bir operasyon yapabilmek için fırsat kolluyorlar ama ikidir fena halde yakalanıyorlar. Her iş üzerinde yakalanışlarında da fena halde prestij kaybediyorlar.
* Coğrafyamızın pusu geleneğine bakacak olursak engellenen her operasyonun açıklandığını düşünmek hata olur.
Ancak 7 Ekim’den sonra her iki tarafın da engellendiğini duymamıza izin verildi.
Bu duyurular aynı zamanda iki başkente de “Pusularınızı bizim topraklarımıza taşımayın” uyarısı olarak kabul edilmeli.
Gizli servisler birbirleriyle mücadele ederken de iletişim kanallarını açık tutarlar ve MİT Başkanı İbrahim Kalın, mutlaka iki ülke gizli servisinin patronlarıyla da temas halindedir.
Duyduğumuz operasyonları, telefonda yapılan uyarıların, kamuoyu önünde tekrarı olarak yorumlayabiliriz…
Sahi değişim neydi, değiştirecek kimdi?
*İlişkide bulunduğun şirket, siyaset yaptığın partinin yönetimindeki en büyük belediyeden 3 yılda 2 milyar 114 milyon liralık 15 ayrı ihale alacak,
*Bakım-onarım ihalesini aldığın otobüslerden 378 tanesi bir ay içerisinde arızalanıp seferden çekilecek,
*Bu ihaleler, özel hayata dair şantaj malzemesi olan konularla ilgili olarak 254 habere bir günde erişim yasağı getirteceksin,
*Çeşitli iddianamelerde adın terör örgütüyle ilişkisi olduğu söylenen derneklere yardım eden adam olarak geçecek,
*CHP’li Tolgahan Erdoğan’ın, Kurultay sürecinde dolar dolu çantalarla delege avına çıktığın iddiasını görmezden geleceksin,
*Sonra, tüm bu tartışmaların göbeğindeki isim değilmiş gibi davranacak, bir de yalanlar üzerinden siyaset üreteceksin.
Bahsettiğim kişinin adı Özgür Karabat. Şimdilik CHP Genel Başkan Yardımcısı makamında oturuyor.
Milli Piyango’nun büyük ikramiyesi Kolombiya’ya çıktı yalanının yayıcısı, talihlinin İstanbul’da yaşadığı ortaya çıkınca pardon demek yerine, yalanın değişik versiyonunu piyasaya süren kişi.
“Değişim” denilen şey, isimler ya da yüzleri değil, siyaset yapma anlayışını değiştirmekle olabilirdi ancak.
Özgür Karabat’a bakınca , “Değişim” lafını ortaya ilk atan isim olan Ekrem İmamoğlu’nun kastettiği şeyin siyaset yapma biçimi olmadığını gayet iyi anlıyor insan…