Evi yıkılan, ağır hasar aldığı için evleri yıkılacak olan yüz binlerce insan var. Üniversite yurtları geçici bir çözüm olabilir. Doğru çözüm ise boşalan köyleri devreye sokmak. Devlet köylerdeki boş evlerin sahiplerine kira ödeyerek isteyen depremzedeleri yerleştirebilir. Bakanlık toprak tahsis eder. Böylece tarım üretimi de artar...
*Türkiye’de nüfusu 4’te bire düşmüş binlerce köy, o köylerde boş evler ve birisinin işlemesini bekleyen yüzbinlerce dönüm arazi var. Örnek mi, mesela Manisa, Salihli’ye bağlı Hacıköseli köyünde, nüfus o kadar azalmış durumda ki insan yokluğundan köy kahvesi kapanmış durumda. Böyle binlerce köy var. Rakamlar üzerinden konuşacak olursak, 2021 yılı sonunda köylerde yaşayan nüfus sadece yüzde 6.8 olarak belirlendi.
*Depremde evi yıkılan ya da oturduğu bina ağır hasar aldığı için evleri yıkılacak olan yüz binlerce insan var. Üniversite yurtları geçici bir çözüm gibi görülebilir ama doğru çözüm boşalan köyleri devreye almaktan geçiyor.
*Devlet köylerde duran boş evlerin sahiplerine belirli bir kira ödemesi yapabilir. Tarım Bakanlığı köylere yerleşmeyi kabul eden nüfusa toprak tahsis eder. Tarlaya girecek nüfusa tohum ve gübre desteği verilir. İl Tarım Müdürlükleri de üretim içeren bilgi desteğini sağlar. Zaten ilaçlama, don, analiz konusunda tüm çiftçiye yardım eden bir sistem var.
*Bu sayede depremden kurtulan insanlar çadır ya da konteyner kentlerde yaşamak zorunda kalmaz. Birleşik sınıf şeklinde işleyen köy okullarında öğretmen sayısı artışıyla eğitimden uzak kalan çocuklar hızla okula dönmüş olurlar. Üreten ve emeğiyle para kazanan insan yardım bekleyen insandan daha rahat bir yaşam sürer. Bu sayede deprem yaralarını sarmaya çalışan Türkiye’de tarım üretimi de artmış olur. Kredi Yurtlar Kurumu’na düşen yük azalınca uzaktan eğitime müsait olmayan tıp fakültesi gibi kritik dallarda tekrar yüz yüze eğitime geçilebilir.
*Türkiye’nin depremin yaralarını sarmak için köylerdeki boşalmış evleri ve toprağı yeniden gündemine alması sadece depremzedeler için değil tüm ülke adına işleri kolaylaştırabilir.
Deprem sürecinde şöhret budalalığı!
*Televizyon dünyasının getirdiği sabun köpüğü şöhreti sürdürebilmek adına halden hale giren çok insan görmüştük. Sadece kendine zararı olan bu tipler şimdi deprem bölgesinde çıktılar karşımıza. Afgan göçmenlerin ölen depremzedelerin kolunu kesip, altınlarını aldığını iddia eden, bunu görmüş gibi anlatan Uğur Kardaş mesela. Polis alınca, böyle şeyler duymuştum da ondan anlattım falan demiş ama çektiği videoda sanki gözüyle görmüş gibi anlatmış olayı.Üç beş takipçi kazanmak, fazladan “100-150” like almak için yapılanın sonucu cezaevi oldu ama yalan yayıldı bir kere. Bu saatten sonra durdur durdurabilirsen.
‘Fenomen gazeteciliği’
*Fenomen gazeteciliği işine sadece “Baraj patladı” uydurması ve Oğuzhan Uğur üzerinden bakmak doğru değil. Önce bir noktanın altını çizmem gerek: “Vatandaş gazeteciliği” olgusu, daha internetin icat edilmediği zamanlardan beri hayatımızda. Sonuçta, insanlar şahit olduklarını anlatır ya da yazarlar. Ancak “fenomen gazeteciliği”, vatandaş gazeteciliği kadar masum değil. Fenomen dediğimiz kişi ya da yapılanmalar ilgiden beslenir. İlgi kazanma arzusu herkesten farklı şeyler söyleme çabasına yol açar. Bu çabada olanları yönlendirmek, onlara hata yaptırmak çok kolaydır. Bir adım ötesi fenomenler gazetecilik yapmaya soyunduklarında takipçileri olaya hangi açıdan bakıyorsa, olayları o gözle anlatır, gerçekle ilgilenmezler. Son bir haftadır yaşadığımız şey de tam olarak bu. Deprem bölgesine giden her fenomen kendi tribünlerini mutlu edecek yayın yapma derdine düştü ve ülkeye faydadan çok zarar verdiler. Sadece tanıklık eden ve gördüğünü anlatanların sayısı bir elin parmak sayısını bile bulmadı maalesef.
BELÇİKA TÜRKİYE’YE NEDEN YARDIM EDİYOR?
Belçika, deprem felaketini yaşadığımız andan beri Türkiye’ye en fazla yardım yollayan ülkelerden biri oldu. Sadece yardımlar değil, Belçika’nın en büyük telefon operatörü Türkiye aramalarını ücretsiz hale getirdi.
Bir katedral çan sesleriyle İstiklal Marşı’mızı çaldı, izlerken gözlerimiz doldu. Fakat tüm bu sempati, Belçika Başbakanı De Croo’nun bir cümlesiyle yerle bir oldu. Başbakan, Suriye de depremden etkilendiği için, yeni bir göç dalgası olabileceğini, Türkiye ile iyi anlaşmalar yapılması ve Suriyeli depremzedelerin Türkiye’de barındırılması gerektiğini söyledi. Bundan daha sefil, sosyolojiye daha saygısız, bencilliğin vicdansızlık olduğu bir başka açıklama daha görmedim.
Birincisi, Türkiye kendi vatandaşının yarasını saracak, tekrar Avrupa’nın bekleme istasyonu olmayacak.
İkincisi, Türkiye’de duyulan rahatsızlıklar sokağa yansıyacak hale geldi. Neyin anlaşmasından söz ediyorsunuz siz?
Belçika, Türkiye’ye insani gerekçelerle yardım ediyorsa, biri Başbakan’a aklını başına almasını söylesin. Belçika, Türkiye’ye depremzede Suriyelileri barındırsın diye yardım ediyorsa, alın yardımınızı geri gidin.
GÜNLÜK, DOĞRU YERE, DOĞRU YARDIM BÜLTENİ
Depremzedelere yardım etmek için elinden ne geliyorsa yapıyor Türk halkı. Bu eşsiz dayanışmanın başarıya ulaşması, kaynakların israf olmaması için artık yönlendirmeye ihtiyaç var.
Birincisi, deprem bölgesi dışına çıkan afetzedelerin yerleştirildiği evlerin donanımının sağlanması; ikincisi, afet bölgesinde en çok ihtiyaç duyulan ilaç, krem ya da her neyse onların belirlenmesi ve günlük olarak AFAD’dan açıklanması gerekir. İnsanların yardım iştahı zamanla azalacağı için, önümüzdeki aylara dair projeksiyonların da yapılması, kuru gıda, mevsime göre kıyafet, ilaç ya da ısıtıcı gereken her neyse onların açıklanması gerek.
Boşa giden yardım gereksiz israf olur.
Buna göre örgütlenmeli ve günlük açıklamalarla doğru yardımın yapılması sağlanmalı.