İsrail Başbakanı, Washington’ın bilgisi dâhilinde Moskova'da Putin ile görüşünce, Jerusalem Post gazetesi, ülkenin diplomasi ağırlığı kazandığından söz ederek, "Artık büyükannelerimizin İsrail'inde yaşamıyoruz"
diye yazdı.
Yarın Antalya'da Diplomasi Forumu'nda Ukrayna ve Rusya dışişleri bakanları, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile beraber üçlü bir görüşme yapacak. Uzun bir aradan sonra tüm dünyanın gözü yeniden Türkiye'de olacak.
Bugün ve yarın İsrail Cumhurbaşkanı'nın Türkiye ziyareti gerçekleşiyor, pazar günü de Yunanistan Başbakanı Türkiye'ye gelecek, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşecek.
Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Varvitsiotis, geçen cumartesi günü, Brüksel'de "AB'deki ortaklarımızdan, Rusya'ya yönelik yaptırımlara uyması için Türkiye'ye baskı yapmalarını isteyeceğiz" demişti.
Önceki gün konuşan, Yunanistan Göç Politikaları Bakan Yardımcısı Kumutsakos ise başka bir havadaydı: "Türkiye'nin geleneksel, istikrarlı, Doğulu bir dış politika ihtiyatı vardır ve buna göre değerlendirilir.
Bu iki açıklama arasındaki farkın sebepleri çok önemli.
Atina, Ankara'ya "Yaptırımları uygula" baskısı yaptırmaya çalıştı. Amacı, Türkiye'nin ya ABD ya da Rusya ile ilişkilerinde sorun yaşamasıydı. Bu olmadığı gibi, Atina, Moskova'yla müthiş bir gerilime girdi.
Altı ay önce "Türkiye, izole edilmiş ülke, ne adım atarsak atalım, mutlaka destek buluruz" rahatlığındaki Atina'dan, "Türkiye sorunlu komşularıyla barışıyor, bizimle de barışsın" diyen Atina'ya geldik.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini, "Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov evli, torunu bile var ama zengin bir kadınla aşk yaşıyor hatta onu resmi gezilere de götürüyor" üzerinden yorumlayan Atina medya kafası, uzun zamandır beslendiği Türkiye karşıtlığından barış diline dönebilir mi, göreceğiz.
Şimdilik ulaştığımız sonuç şu, Türkiye'nin diğer ülkelerle sorunlarını çözme kararı "Başka Türkiye" algısına yol açtı.
Bölgesel gelişmeler de demokrasi üzerinden eleştirileri durdurup, Türkiye'yi Batı'da tutma çabasını artırdı.
Diplomasinin, turizmden ihracata, ekonomide belirleyici rol oynadığı bu günlerde önemli gelişmeler bunlar.
Her savaşın...
Her savaşın bir kazananı bir kaybedeni olur.
Bir savaşta kaybeden taraf başka bir savaşı kazanabilir.
Ama her savaşta sadece insanlık kaybeder.
Anne-baba-çocuk, sivillerdi, tek istedikleri İrpen'den çıkmaktı, hikayeleri karedeki gibi bitti.
Daha bitmemiş bir savaşta şimdiden kaybetti işte insanlık...
Koşar adım ırkçılık...
"Karabuğday lapası veya köfte almak istiyorsak, bu Putin'i desteklediğimiz anlamına gelmez."
Cümlenin sahibi olan kişinin adı Maria, üç çocuk annesi bir kadın o.
Büyük dedesi Ekim devriminden sonra Fransa'ya kaçmış, Fransız vatandaşı ama soyadını vermeye korkuyor. Mathiue da Rus asıllı Fransa vatandaşı bir sanatçı.
"Rusya Cumhurbaşkanı'nın eylemleri için neden ben fatura ödemek zorundayım" diye soruyor.
Avrupa'da yaşayan Rus asıllı insanlar tehlikede hissediyorlar kendilerini.
Yaptırım ya da boykot ile ırkçılık arasında dağlar kadar fark vardı, artık yok...
Çocukları düşünme becerisi
1987’nin o meşhur İstanbul kışında, okulların tatil edilmesi kararı saat 7.30 gibi alınmıştı.
O zamanlar öğrenci servisi gibi olan 7.10 vapuruyla Karaköy’e indiğimizde öğrenmiştik okulların tatil olduğunu.
O gün binlerce öğrenci sokaklarda heba olmuş, evine zorlukla dönebilmişti.
Aradan 35 yıl geçti ve yarın İstanbul’da 1987 kışı gibi bir kar yağabileceği söyleniyor.
Meteoroloji artık çok daha isabetli tahminler yapabildiğine göre eğer okulların tatil edilmesini gerektirecek bir yağış bekleniyorsa, durum bu öğleden sonra açıklanmalı.
Velilere evde çocuğa bakacak büyük anne ya da başka desteği sağlayacak zaman tanınmalı.