Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Diyanet İşleri Başkanlığı şiddet gören kadınlara dini rehberlik hizmeti veriyor 9 yıldır. 

Bir gazeteci, şiddet gören bir kadın rolüne bürünerek bu destek merkezlerini aradı Ocak 2020’de.

Çorum Müftülüğü ‘ne bağlı merkezdeki vaize “fiziki şiddet görürsem ne yapmalıyım?” diye soran kadına;

“Vurursa tepki vermeyin, oradan uzaklaşın, odanıza çekilin. Nasıl istiyorsan öyle yapayım diye olayı örtmeye çalışın ama uygun zamanda açın. Suçlayıcı dille konuşmayın. Nasıl istiyorsun bilemedim. Bilsem öyle yapardım” gibi konuşun tavsiyesinde bulunuyor.

Haberin Devamı

Kadın polisi aramam gerekmez mi diye soruyor, “Yok bu tür şeyleri çözeriz inşallah. Allah’a emanet olun” diye bitiyor konuşma.

Gerçekten de mağdur sadece Allah’a emanet kalıyor bu tavsiyenin ardından.

Şiddet uygulayana ödül gibi  şiddet mağduruna daha fazla dayak yememesi için tavsiyelerle mi bitecek kadına şiddet?

 

Niğde Müftülüğü, Aile ve Dini Rehberlik Bürosu’nda o an kadın görevli olmadığı için erkek bir vaiz alıyor telefonu.

Vaiz kadının şiddet görme sebebini sorguluyor önce, “Elinden geleni yapmana rağmen yaranamıyorsan farklı şeyler olabilir. Başka ilişkisi olabilir mi?” diye soruyor mesela...”Yaranmak” lafını sevmezdim, bu cümlede daha da çirkin olmuş.

Bazen kocasının saçını çektiğini anlatıyor kadın, polis çağırsam mı diyor, cevap şu:

“Polis çağırırsan, erkeğe üç beş ay evden uzaklaştırma veriyorlar. Onun için polise müracaat etmeden çözmenin yoluna başvuracağız. Siz acaba ters mi davranıyorsunuz?”

Diyelim ki ters davrandı kadın, bu dayağı hak ettiği anlamına mı geliyor?

Vaiz diyor ki “Polise haber verirsen erkeği 3-5 ay evden uzaklaştırırlar.”

İstanbul Sözleşmesi olmadığını düşünelim, dayak yiyen kadın polisi aradı, polis geldi adamı aldı, ifadesini alıp serbest bıraktı.

O adam eve döndüğünde ne yapar sizce kadına?

Bu şartlar altında şiddet gören kadının asla polise başvurmaması mı gerekiyor?

 

Şiddet gördüğünü söyleyen bir kadına “polise haber vermeden çözeceğiz” demek doğru değil, o kadın öldürülse vebal altında kalır insan.

İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanlar, “Aile birliğini korumak” diyorlar ya, şiddetin olduğu yerde aile birliğinden söz edebilir miyiz acaba?

BRAVO SİZE...

Ordu’da, cezaevinden kaçıp, Ceren’i öldüren katilin firarı ve sonrasına dair soruşturma tamamlandı, savcılık, 19 saat sonra bildirilen cezaevi firarı dahil herkesin görevini tam yaptığına karar verdi. 700 bin nüfuslu bir şehirde, bir firar zamanında bildirilse belki Ceren yaşıyor olacaktı.

Bu vaazlarla mı bitecek kadına şiddet



Haberin Devamı

Bir firari 19 saatte, kaçtığı cezaevinden, arabayla 1900 kilometre, yürüyerek 90 km uzaklaşabilir ve bu normal, öyle mi? Ceren kızınız ya da kardeşiniz olsa yine bu kararı mı verirdiniz?

İzmir’de Pınar’ın vahşice katledilmesini protesto eden kadınlar yaka paça gözaltına alınmıştı. Önceki akşamda, İstanbul Sözleşmesi’ne destek veren kadınlar yaka paça gözaltına alındı. Devlette devamlılık esastır ilkesi ne de güzel uygulanıyor İzmir’de...

VAR MISIN YOK MUSUN?

Türkiye’de 87’si devlet, 45’i vakıf üniversitelerine bağlı olmak üzere toplam 132 adet hukuk fakültesi var.

Ve İstanbul Sözleşmesi tartışmasında tekinin bile sesi çıkmıyor.

Haberin Devamı

Arkadaş taraf olmanız gerekmiyor, çıkın bir konuşun, halka ve karar vericilere bilgi verin.

Üniversite dediğimiz şey sadece diploma dağıtmak için kurulmaz, üniversite, özellikle de hukuk fakülteleri topluma rehberlik eder.

Sivil toplum örgütleri, markalar konuşuyor, hukuk fakülteleri susuyor. Bu ülkenin üniversitelerine, bu ülkenin tartıştığı bir konuda, yaz tatili ya da başka bir bahaneyle Fransız kalmak yakışmıyor.

SÖZLEŞME VAR AMA YOK ASLINDA...

İstanbul Sözleşmesi’ne göre, 2014 yılından itibaren Tecavüz Kriz Merkezleri kurulması gerekiyordu, kurulmadı.

Amacı, tecavüze uğrayan kadının, karakol, hastane, dolaşmaması, yaşadığı saldırıyı defalarca anlatmak zorunda kalmaması, her hastanede kit bulunmadığı için, kadın bedeni üzerindeki tecavüz delillerinin doğru olarak toplanmasına yarayacaktı o merkezler.

İstanbul Sözleşmesi’ni boş verin, bir kadının uğradığı tecavüzü defalarca ve daha çok erkeklere anlatması doğru mu sizce?