Atatürk Parkı’ndaki Geyik Heykeli bizim için pek anlam ifade etmeyebilir.
Oysa Hatay’da büyüyen hemen her çocuğun albümünde, o heykelin önünde çekilmiş bir fotoğraf vardır.
Muhallebi, gül şurubu ve dondurmanın karışımı olan haytalı, Kurtuluş Caddesi’nde Affan Kahvesi’nde gerçek tadını bulur.
Batıayaz Köprüsü sadece bir köprü değil, ilk kulaçların atıldığı yerdir çoğu Hataylı için.
Tıpkı süvari bardakta içilen çifte kavrulmuş Türk kahvesi veya misafir gelirse diye evlerde hazır edilen biberli ekmek gibi, değişmezdir.
Binalar, tarihi yapılar, doğa bir şehri güzel diye tanımlamaya yetmez,
Şehirleri güzelleştiren orada hüküm süren kültür ve binlerce yılda oluşmuş yaşam kültürüdür.
Dolmabahçe’deki Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ile randevuma doğru ilerken Hatay’ı Hatay yapan özellikleri ve bir sene sonra birbirine benzeyen bloklardan oluşacak bir şehrin ne kadar endişe verici olacağını düşünüyordum.
“Umudun Sesi” diye tanınan Fairuz’u hiç dinlediniz mi bilmiyorum, Hatay’ı çalışırken rastlamıştım adına.
Fairuz’un “Rajeen ya hawa” diye bir şarkısı var, “Geri döneceğiz ey yâr, aşkın ülkesine, ateşine tutkuların geri döneceğiz” diyor sözleri.
Bakan Kurum ile görüşme bitip de dışarıya çıktığımda, ıslıkla bu şarkıyı mırıldanırken buldum kendimi, geri dönecekler ve Hatay eski ruhuyla yaşayacak sevinciydi hissettiğim.
***
Bakan Murat Kurum ile konuşunca rakamlardan söz etmeden başlamak olanaksız.
İkiz depremin vurduğu 11 ilde toplam 650 bin konut yapılacak ya,
78 bin konutun sözleşmesi yapılmış, 42 bin konutun temeli atılmış, 13 Nisan’da Malatya’da düzenlenecek törenle imzası atılmış konutların sayısı 100 bine çıkmış olacak. Bu 650 bin konuttan 319 bini rezerv alanlara yapılacak. Kalanları yine eski yerlerine inşa edilecek.
Hatay’da rezerv alan olarak belirlenen yer Amanos Dağı etekleri.
Devlet sadece yeni konutlar değil 900 adet de sanayi sitesi inşa edecekmiş.
Bu notları aldıktan sonra Bakan Kurum’a en çok endişe ettiğim konuları sordum.
Hatay’a ve diğer şehirlerin kültürünün bir parçası olan çarşılar, esnaf, onlar için acaba ne yapılacak diye sordum.
Cevap şu: Bakanlık Türkiye’deki üst gelir grubuna proje çizen marka mimarlarla iş birliği yapmış, onlar da bedelsiz olarak taşın altına ellerini koymuşlar. Bir sürü marka mimarın adını saydı Bakan Kurum, hepsinin adlarını yazamıyorum, bağışlasınlar, Hatay’daki çalışmaları Bünyamin Derman, Malatya’daki çalışmaları Hilmi Güner koordine ediyormuş. Hepsine büyük bir teşekkür borcumuz var.
Malatya’da bir mahallenin eski ve yeni halini gösterdi Bakan Kurum, gerçekten etkileniyor insan.
Şehir kültüründe önemli bir yeri olan esnaflar için de durum şu; hasar tespiti sırasında kayıtlar mesken-ticarethane gibi detaylarla alındığı için, bölgeleri çalışan mimarlara sayı ve metrekare büyüklüğü veriliyor, mimarlar da projelerini ona göre çiziyorlarmış.
Antakya için yapılan çalışmalar var ama önce zemin çalışması yapılacağı için enkazın tamamen kalkması ve sahayı teslim almaları gerekiyor.
***
Gelelim depremzede vatandaşların ödeyeceği para kısmına.
Devlet yapılacak konutlar için yüzde 60 oranında bir sübvansiyon sağlayacak.
Maliyetin yüzde 40’ını vatandaş ödeyecek.
Bu yüzde 40, sıfır faizle, ilk 2 yılı ödemesiz, 18 yılda geri ödenecek.
Hepimizin aklındaki soru, devlet yardım topladı, neden evleri vatandaşa ücretsiz vermiyor sorusu.
Bakan Kurum, o konuya şöyle açıklık getiriyor.
Bugün enflasyon güncellemesi yapacak olursak 18 yılda sıfır faizle ödenecek para bugün için 40-50 bin lira seviyesinde.
Biz zaten, şu an taşınma-kira-eşya yardımını nakit olarak ödüyoruz.
Rezerv alanlarda yeni konuta geçecekler, yıkılan evlerinin olduğu yerdeki arsa paylarının sahibi olmaya devam edecekler.
Birden fazla evi olan vatandaşımız da mağdur olmasın diye onların da oturacakları ev kayıtlarını AFAD, diğer ev kayıtlarını da kentsel dönüşüm üzerinden alıyoruz, yani kimsenin mağdur olmasına izin vermiyoruz diyor.
Aynı sistem Elazığ ve İzmir depremleri ve Antalya orman yangınlarından sonra da uygulanmış.
Ödenen taksitler 950 lira seviyesinde.
Peki, yapılan evlerin değerleri ne derseniz: Elazığ’da sıfır faizle, 18 yılda taksitler halinde ödenerek 180 bin liraya sahip olunan evler bugün ortalama 1.5 milyon liradan satılıyormuş.
Depreme hazırlanması gereken onlarca şehrimiz, şehirlerin altyapıları meselesi var, devlet deprem kuşağındaki her evi yıkıp yeni baştan yapamaz.
Daha doğrusu, bunu dünyada yapabilen bir ülke de yok.
***
Bakan Murat Kurum’a en çok yapı denetimi, belediyelerde ruhsat veren kadroların yeterliliği ve depremlerin ilk gününden beri defalarca dile getirdiğim, eğitim kadrosu ve standartları arasında dağlar kadar fark olan inşaat mühendisliği eğitimi veren 138 fakülteyi sordum.
Bana göre en önemli bilgi, inşaat mühendisliği ve mimarlıkta yeni bir düzenlemeye gidilecek olması.
Nasıl yapı müteahhitleri 14 ayrı sınıfa ayrıldıysa ve yapabilecekleri inşaat alanlarına sınırlama getirildiyse, buna benzer bir sistem kurulacak.
Yani sağlık ocağı çizmeden hastane, dükkân çizmeden AVM, sınıf çizmeden okul, 4 katlı bina çizmeden gökdelen çizip, yapma mümkün olmayacak artık. Bu önemli. Japonya’da proje çizmek için sınava girip, geçebilen mimarların sınıflandırılmasına benziyor çalışma.
Depremden önce üzerinde kafa yorulan bir konuymuş, şimdi çok hızlı bir şekilde yapılacak.
Gelelim yapı denetimi ve belediyelerde ruhsat veren kadroların yeterliliği meselesine.
Koronavirüs günlerinde Bilim Kurulu toplantı sonuçlarını nefesimizi tutarak izlerdik ya, Ulusal Risk Kalkanı Bilim Kurulu’nu da öyle izlememiz gerek.
158 uzman, 13 ayrı komisyonda kentsel dönüşümden afet sonrası ortaya çıkan enkaz ve atık yönetimine, yeni yapı teknolojilerinden, deste hizmetleri ve sosyal politikalar gibi bir sürü başlıkta çalışıyor. Deprem bölgesini de gezen kurul üyelerinin nisan sonunda bitireceği çalışma, yasa ve yönetmeliklerde yapılacak değişiklikler de dâhil afetlere hazırlıkta 360 derecelik bir bakış, afet öncesi ve sonrasının yol haritasının belirlenmesi anlamına geliyor. Mesela toplanma yerleri haline gelecek Millet Bahçeleri aynı zamanda depremden sonra en çok ihtiyaç duyulacak malzemelerin de depolanacağı yer olacak.
***
Bakan Kurum’dan da söz etmem gereken bir bölüm var.
Muhataplarıyla samimiyet kurarak sempati değil, yaptığı işlerle güven ilişkisi kurmayı tercih eden biri.
Meseleye sadece demir-çimento olarak bakmıyor, Bursa’da kentsel dönüşüme ikna ettiği insanlar daha önemli bir iş onun için.
Verdiği önemli bilgileri belgelerle anlatmaya özen gösteriyor. Ekibi her an tetikte duruyor. Tabletlerde çizimler, fotoğraflar hazır duruyor.
Zarif bir tarafı var, mesela niyetli olduğunun altını çizmeden, bir şey içmek isteyen olursa diye yardımcı olacak elemanı rica etti.
Rasyonel ve kararlı bir adam hissi veriyor ama Nurdağı’nda “Doğanın Anneleri” etkinliğinde depremzedelerle daha duygusal ilişkiler kurduğunu da biliyorum. Gündemi 11 depremzede il olmakla beraber, İstanbul’daki 1.5 milyon konutluk dönüşümü de çok önemsediği belli.
Biz insanlar doğamız gereği en çok yakın tehditlerle ilgileniyoruz ama deprem ne kadar yakın ya da uzak olduğunu bilemediğimiz konu.
Bakan Kurum’un kira artışına oran getirilip getirilmeyeceği gibi önemli bir sürü başlığı var. Duruma göre karar vereceğiz dediğini de eklemiş olayım. Bahçede resim çektirdikten sonra Beşiktaş sahiline yürüdüm.
Ayakkabılar da dâhil olmak üzere Hatay’a depremden sonra giderken giydiklerimin aynısını giyerek gitmiştim toplantıya.
O ayakkabılarda enkazdan kalkan toz, sıkılan suyun karışımı beton artığı bir çamur birikmişti.
Hatay’dan dönerken askeri kargo uçağında ayakkabılarıma bakıp hissettiklerimle, cuma öğleden sonra deniz kenarında Fairuz’un “Geri döneceğiz ey yâr, aşkın ülkesine, ateşine tutkuların geri döneceğiz” şarkısını ıslıkla da olsa mırıldanabilmek arasındaki farkı anlatabilmişimdir umarım.
Haftanın fotoğrafı
Ha Slovakya ha Manisa
Bu kare Slovakya’da tarım ürünlerini vuran don olayını gösteriyor. Gölmarmara’dan Salihli’ye kadar yüzlerce dönüm bağı vurdu geç bahar donu geçen hafta. Küresel ısınma nedeniyle zaten erken uyanmış bağlarda büyük zarar var. Kaçımızın haberi oldu bu durumdan? Hani tarım ülkesiyiz, hani çiftçi üretmeden markette fiyatlar düşmez ya...