“Etrafınıza siyaset koridorlarında kariyer devşiren askerler koyarsanız elinizde bol yıldızlı, apoletli Ortadoğu üniformaları kalır.” Ocak 2023.
“Ordu, hepimizin üzerinde titremesi gereken bir kurumdur. Ordunun gücü silahından gelmez, ordunun gücü moral değerlerinden gelir. Moral değerleri iyiyse ordu güçlüdür, elbette.” Şubat 2011.
Tırnak içerisindeki cümleler CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ait.
İki cümle arasında 12 yıl ve 180 derecelik bir fark var. Bu farkın HDP’ye ve tabanına hoş görünme sevdasından kaynaklandığını iddia edenler var, bilmem, niyet okuyuculuğu yapmak da istemem açıkçası.
Ancak ordunun moral değerlerine önem verdiğini söyleyen ve devletin kurucusu olmakla övünen bir partinin genel başkanı, terör örgütünün propagandasına uyarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyinde kimyasal silah kullandığını ima eden CHP milletvekiline de “ TSK, Ortadoğu ordusu değil, sen ne saçmalıyorsun?” demeliydi.
Kemal Bey bunu yapmadığı gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kendi tartışma konusu haline getirdi.
Ordunun gücü moral değerlerinden geliyorsa, böyle bir tartışmayı başlatmak orduyu daha da güçlendirdi mi acaba?
Kemal Bey, TÜİK’in ya da Merkez Bankası’nın önünde eylem yapabilir, bu eylemi kamuoyunda destek de bulabilir.
Buna karşın her gün terör gruplarıyla çatışmaya giren, şehitler veren, üç kıtada görev yapan ve şu an Türkiye’nin savunmasına Doğu Akdeniz’den, Libya’dan, Suriye’den, Irak’ın kuzeyinden başlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef aldığında sadece HDP tabanından destek bulur.
CHP tabanı açısından meseleye bakalım:
Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesini hedef alırken, Nurcuların yayın organlarında Risale-i Nurlara getirilen bandrol yasağını Anayasa Mahkemesi’ne götürerek kaldırttığı, parti kurmaylarını “dine hürmetkârlardan” seçtiği ve Nurcu yayın organlarına getirilen ilan yasağını Meclis’te sık sık dile getirdiği için övgüye boğulan biri Kılıçdaroğlu.
Masa ortağı Ali Babacan, Cumhuriyet’in temel değerleri ve CHP’nin Altı Ok’unun ikisini kemirirken, bunu sorun etmeyen Kemal Kılıçdaroğlu, ABD Senatosu’ndan Alman medyasına kadar tüm dünya Türk SİHA’larını överken Babacan’ın bu yerli hamleye savaş açmasına da ses çıkarmayacaktır.
Hadi bunlara ses etmiyorsunuz, Ali Babacan’a medyaya verilen on milyonlarca liralık parti reklamının finansal kaynağını da sorun bari Kemal Bey.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar şu ana kadar devlet adamı ciddiyetinde, TSK’nın siyasi tartışmalara malzeme edilmemesi ilkesi üzerinden cevaplar verdi, Almanya ambargosuna rağmen yapılan o obüslerle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan da sevinci çok görmek üzerinden değerlendirme yaptı.
Tüm bunlar Mustafa Kemal Atatürk’ün CHP’sinde yaşanmazdı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinde yaşanıyor.
Amaç ne olursa olsun, ABD ve NATO’nun dayattığı Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalist duruşundan arınmış, laik çizgisi bulanık
bir Türkiye hayaline hizmet etmemek lazım.
Kemal Bey, HDP ya da laiklik karşıtı grupların oylarını almaya çalışırken, CHP tabanının oylarını kaybediyor ve bunu umursamıyor.
İktidara muhalif olan herkes, özellikle de Atatürkçü olanlar bana her şart altında oy verir düşüncesi ne kadar doğru bir düşünce acaba?
Netflix neden zam yaptı?
Netflix, Suudi Arabistan’ı rahatsız eden içeriği Suudi Arabistan yayın paketinden çıkarırken, ırkçı olduğunu yönetmeninin itiraf ettiği Gece Yarısı Ekspresi filmini yıllardır Türkiye’de yayımlayan kurum benim için.
My Unorthodox Life serisinin 2. sezonuyla da eşcinselliği bıktıracak kadar gözümüze sokan kurum aynı zamanda.
Türkiye’ye bakışına gelince, iyi bir izleyici, çok sayıda dizide ve son olarak İspanyol savaş muhabirlerinin hikâyelerinin anlatıldığı belgeselde Türkiye’ye dair yalan yanlış bilgiler verildiğini görmüştür.
Bu kısmı çok önemli değil ama Netflix son dört ayda Türkiye’deki ücretlerine ikinci kez zam yaptı.
Türkiye’de dolar kuru belirli bir noktada gezinirken, 2022’nin son çeyreğinde tahminlerin iki katı, 2.4 milyon yeni abone kazanan, gelirini de yüzde 6 artıran bir kurum dört ayda neden iki kere zam yapsın ki?
Bu zam ekonomik gerekçelerle açıklanamıyorsa, iyi ihtimalle bir fırsatçılık, daha komplocu kafayla, beyaz yakalıların siyasi tercihleri üzerinde etki çabası diye açıklanabilir.
Eğitimde ahlak dersi
Türkiye’de Özal’ın “Benim memurum işini bilir” lafından sonra ciddi bir ahlak erozyonu yaşanıyor.
Çalıp, çırparak ya da yasa dışı işler yaparak zengin olanlar “işini bilen”, yasalara uyan, vergisini ödeyenlere de “saf”, “salak” gözüyle bakılıyor.
Nezaket zaaf, saygılı olmak zayıflık gibi algılanırken, kötülük övgüye değer bulunuyor.
Bu çarkı mutlaka kırmak gerekiyor.
Türkiye’de din kültürü ve ahlak dersleri beraber işleniyor.
Eğer ahlaklı olmayı yeniden meziyet haline getireceksek, ahlak derslerini hem ayrı bir ders yapmalı hem de üniversite ve LGS sınavlarında ahlak dersinden sorulara yer vermeliyiz.
Yoksa bu gidişatı tersine çeviremeyeceğiz.