Bindiğim taksinin şoförü dokunsan ağlayacak durumda. Nedenini soruyorum. Birkaç gün önce Gazi Mahallesi’ndeki gecekondusuna molotofkokteyli atılmış ve evi yanmış. “Çocuklara yeni elbise alamadım, okula gönderemiyorum” diye yakınıyor. Hasta olan babasının yerine geçici olarak direksiyona geçtiğini söyleyen bir diğeri, kendisinden yaşlı bir Rus kadınla evlenip Moskova’ya yerleştiğini ve dört yıldan beri ilk kez İstanbul’a geldiğini anlattıktan sonra, “Ağabey ne hale gelmiş burası, kimse hiçbir kurala uymuyor, herkes kırmızı ışıkta geçiyor, herkes birbirine çatıyor, iyice kafam karıştı”, diyor. Zamlardan, geçim sıkıntısından yakınmayan taksici yok gibi. Cinnetin eşiğindekiler ise ayrı bir âlem.
Bunları anlatan taksi şoförlerine, “Bakın kardeşim, ben size işin doğrusunu anlatayım, aslında her şey yolunda bu ülkede, güzel yarınlara doğru koşuyoruz, yakındığınız olaylar da özlenen demokrasiye ve refah devletine geçişin doğal sancıları” desem ne kadar inandırıcı olabilirim acaba? Bu doğrultuda yorum yapan, ahkâm kesen yazar - çizer takımı arasında bu soruyu kendine soran var mı diye düşünmeden edemiyorum.
Türkiye en riskli ilk 10’da
Küresel boyutta risk değerlendirmesi yapan Eurasia Group adlı kuruluşun bu hafta açıklanan raporunda “2010’da en riskli 10 olay” sıralamasında Türkiye’deki gelişmelere de yer verilmiş. Değerlendirmede, ekonominin baş aşağı gitmesi nedeniyle seçmen desteğini kaybetmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) yargıyla, sanayicilerle ve askerlerle amansız bir kavgaya tutuştuğu belirtiliyor. Ayrıca AKP’nin Türkiye’nin Kürt nüfusundan destek sağlamak için giriştiği açılımın başarısız olduğu ve bunun sonucunda AKP’nin, Kürtlerin desteğini kaybetmekle kalmadığı, doğan istikrarsızlık ortamında bazı Türklerin desteğini de kaybetme noktasına geldiği ileri sürülüyor.
Önümüzdeki dönemde bu tür değerlendirmelere daha sık rastlayabiliriz.
Kalbi olan evden çıkmasın
Dünya ekonomisinde 2010 yılının 2009’dan farklı bir yıl olacağı konusunda hayli yaygın bir görüş birliği var ama nasıl farklı olacağı konusunda rivayet muhtelif. Herkes kendi bilgisine ve inancına göre tahmin yapıyor. Krizin geride kaldığını ve küresel ekonomide yeni bir büyüme döneminin başlayacağını iddia edenler de var, tam tersine krize yol açan koşulların fazla değişmediğini ve krizin yeni sonuçlarının 2010’da ortaya çıkacağını ileri süren Paul Krugman ve Joseph Stiglitz gibi Nobel ödüllü ekonomistler de var.
Ben bu ortamda, “Kalbine güvenmeyen bu yıl borsaya-piyasaya çıkmasın, risk almasın”, derim. Ancak bunu söylerken Garanti Yatırım Genel Müdürü Metin Ar’ın geçenlerde medyaya yansıyan ilginç saptamasını hatırlatmadan edemeyeceğim.
İyimserler kazanır
“Karamsar olanlar sonunda belki haklı çıkar ama iyimserler de bu arada iyi para kazanır” diyen Metin Ar’ın saptaması bence bu yıl için de geçerli olabilir. Ben de ilk tavsiyemi tersine çevirip, “Kalbine güvenen risk almaya devam etsin” diyebilirim.
Yılın girmesiyle birlikte hemen başlayan çelişkili haber yağmuru bu yılın her türlü sürprize gebe olduğunun ilk sinyallerini veriyor. Yılın geri kalan bölümüne damgasını vurabilecek ve irili - ufaklı şoklara yol açabilecek önemli gelişmelerin ilk belirtileri de yılın ilk haftasında kendisini gösterdi.
- Geçen yıl muazzam boyutlarda bir kredi genişlemesiyle ekonomisindeki yavaşlamayı durduran Çin’de kredi daralmasının ve faiz artışlarının ilk sinyalinin verilmesi temel madde fiyatlarında ve Asya borsalarında ani düşüşlere yol açtı. Çin’in enflasyon ve balon korkusuyla parasal daralmayı sürdürmesi geniş yankı yapabilir.
- Faiz oranlarının seyriyle ilgili tartışma hemen başladı. Dünyada faiz oranlarının seyri 2010’da yılın büyük kumarı olacak. 2009’da “sıfır faiz” ortamında iyi para kazanan ve bilançolarını düzeltenler 2010’da zorlanacak.
- Bankaların bankası olarak bilinen Uluslararası Ödemeler Bankası’nın (BIS), dünyanın önde gelen merkez bankası yetkilileriyle banka yöneticilerini, yeniden hortlayan aşırı risk alma alışkanlığını tartışmak üzere toplantıya çağırması yeni krizlere yol açabilecek davranışların söz konusu olduğunu gösteriyor.
- İzlanda’da hükümetin, krizde batan bankaların İngiltere ve Hollanda’ya borcunu halkın ödemesini öngören kararının toplumsal baskıya dayanamayan Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesi borç isyanlarının ilk kıvılcımı olabilir.
- Yunanistan, İspanya ve İrlanda gibi ülkelerin sorunlarının Avrupa Birliği’ni ve AB Merkez Bankası’nı zorlayacağı şimdiden belli.
Yeni düzen hayal mi?
Tevfik Güngör (Uras) üstadımız Dünya gazetesindeki köşesinde, benim geçen yıl ortasında yayınlanan Küresel Çöküş ve Kapitalizmin
Geleceği başlıklı kitabımda yeni bir küresel düzenin kurulmasından söz ettiğimi hatırlatarak şu haklı soruyu soruyor: “Küresel krizi yaratanlar değişime direniyor, acaba yeni düzen gelmeyecek mi?” Yeni düzenin gelmesi için eski düzenin yürümeyeceğinin daha net ortaya çıkması gerekiyor galiba.