Dünya Ekonomik Forumu’na siyasetçilerle alanlarında isim yapmış ekonomistler, bilim adamları, edebiyatçı ve sanatçılar da katılıyor ama katılımcıların büyük çoğunluğunu, hatırı sayılır miktarda yıllık aidat ödeyerek Forum’a üye olan küresel şirketlerin üst düzey yöneticileri oluşturuyor. Küresel ekonomideki ve piyasalardaki güncel gelişmelerin forumun gündeminde öne çıkması bu nedenle kaçınılmaz. Davos’ta diğer küresel gelişmeler tartışılırken de küresel şirketlerin bu gelişmelere bakış açısı belirleyici olabiliyor.
CEO’ların gündemi
Son yıllarda küresel şirketlerin tepe yöneticilerini en fazla heyecanlandıran gelişmelerden biri, ‘yükselen pazarlar’ diye nitelenen ülkelerdeki yeni küresel orta sınıfın hızla genişlemesi. Yeni küresel orta sınıfa son on yılda 450 milyon tüketicinin katıldığını, 2030 yılında 5 milyar küresel tüketicinin bu sınıfa dahil olmasının beklendiğini anlatırken, gözleri parlıyordu, Coca Cola CEO’su Muhtar Kent’in.
Küresel şirketlerin gündeminde öne çıkan sorunlar arasında ise, teknolojideki gelişmeye ayak uyduracak nitelikte eleman bulma sıkıntısı baş sırayı alıyor, buna bağlı olarak da eğitim sisteminin yetersizliği vurgulanıyor. Bundan sonra öne çıkan sorunlar arasında siber saldırıya uğrama ve internet sistemlerinin “hack”lenmesi, bulunulan ülkelerde sosyal ve siyasi istikrarsızlığın artması, doğal afetlerin küresel arz zincirinde kırılmalara yol açması gibi sorunlar dikkat çekiyor.
ABD için fırsat
Başta iklim değişikliği olmak üzere gelecek için büyük önem taşıyan ve küresel çözüm gerektiren sorunlar küresel CEO’ların gündeminde ön sıralarda değildi ama bu sorunlar da tartışıldı Davos’ta. Bugün gelinen noktada, küresel oyunun kuralları ve yönetimi konusunda yaygın bir mutabakatın olmaması ve siyasetin hala ulus devlet modelinin çerçevesi içinde yapılması, küresel dayanışmaya ve küresel çözümlere değil ülkeler arasında rekabete ve ulusal tercihlere zemin hazırlıyor. Bu ortamda bir küresel düzenden söz etmek de olanaksız hale geliyor ve bir küresel kargaşa yaşanması olasılığı artıyor. Bu olasılık küreselleşmeden en fazla yararlanan Çin ve Hindistan gibi yükselen ülkeleri de çok rahatsız ediyor ve çaresizlik içinde gözler bir kez daha ABD’ye çevriliyor.
Küresel düzene yön verme potansiyelini 11 Eylül sonrasında sorumsuzca harcayan ABD’nin şimdi böyle bir misyonu üstlenmeye hevesli olduğu söylenemez ama Obama yönetiminin ABD’de başlattığı büyük dönüşümün başarılı olması halinde ABD böyle bir fırsatla karşı karşıya kalabilir diye düşünmek de mümkün.
ABD’de sınıf savaşı mı?
ABD yönetimini temsil eden üst düzey yetkili yoktu bu yıl Davos’ta ama Larry Summers ve Laura Tyson gibi daha önce Obama yönetiminde önemli görevler üstlenmiş ekonomistleri dinlerken Obama’nın çok iddialı bir işe soyunmuş olduğunu daha iyi anladım. Amerikalı beyazların yüzde 59’unun rakibi Romney’a oy vermesine karşın ikinci kez başkan seçilen Obama’nın uygulamak istediği düzen değişikliği programı ABD’yi bilinenden farklı bir ülke haline getirmeyi amaçlıyor. ABD Hazine Bakanı iken serinkanlı tarzıyla dikkatimi çekmiş olan Larry Summers, “ABD tarihsel bir fırsat yakaladı, bu fırsatı iyi kullanırsa çok şey değişebilir”, derken heyecanını gizleyemiyordu Davos’ta.
Obama’nın daha eşitlikçi ve katılımcı bir Amerika yaratmayı amaçlayan iddialı dönüşüm programının “Beyaz Amerika”yı temsil eden güçlü bir muhalefet cephesi tarafından baltalanmak istendiği ortada. Sanki bir “sınıf savaşı” yaşanacak ABD’de. Muhalefet cephesi, ABD Kongresi’ndeki gücünü kullanarak bütçe kısıtlamalarıyla Obama’ya ciddi çelmeler takabilir ve bu da ABD ekonomisinin, dolayısıyla dünya ekonomisinin performansını olumsuz yönde etkileyebilir. Obama’nın başarısı ise dünyaya yeni ufuklar açabilir, işte bu nedenle 2013’ün jokeri
ABD olabilir.