Öte yandan Türkiye - Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinde kritik bir kavşağa yaklaşmaktayız. Almanya Başbakanı Merkel'in önceki günkü açıklamaları da, benim aynı günkü yazımda söz ettiğim iyimser senaryoyu yalanlarcasına, Türkiye - AB ilişkilerinde zor bir döneme girilmekte olduğunu bir kez daha hatırlattı bize.Gelinen noktada sağlıklı bir analiz yapabilmek için, Batı'nın bugün içinde bulunduğu durumu ve ruh halini doğru değerlendirmek zorundayız. Geçen hafta İstanbul'da yapılan Dünya Ekonomik Forumu toplantısıyla ilgili haberler bizim medyada geniş yer buldu ama Batı'nın önde gelen medyalarında, sürekli izlediğim İngilizce gazete ve dergilerde bu toplantıya hemen hiç değinilmedi. Papa'nın Türkiye ziyaretini protesto amacıyla İstanbul'da düzenlenen gösteri ise uluslararası TV kanallarının haber akışında en üst sıralardaydı pazar akşamı. 150 yıldır dünyaya hükmeden Avrupa ve Batı, şimdi küresel hâkimiyetinin ve gelişme modelinin ciddi biçimde sorgulandığını fark etmenin rahatsızlığını yaşıyor. Gelinen noktada: Batı'nın ekonomideki tartışmasız üstünlüğü tartışılır hale gelmiş durumda, küresel üretimin yarıdan fazlası artık Batı dışında gerçekleştiriliyor. Batı'nın gelişme modelinin küresel boyutta zenginlik ürettiği ama bunun eşitsizliği de artırdığı ve yeni mağdurlar yarattığı görülüyor. Bu da farklı model arayışlarını gündeme getiriyor. Başta Çin olmak üzere ekonomik gücü artan ülkelerin kendi gelişme modellerini savunma ve küresel boyutta siyasi nüfuz kazanma çabaları artıyor. ABD'nin Irak fiyaskosu gibi gelişmeler, Batı'nın askeri ve siyasi gücünün dünyadaki gelişmeleri yönlendirmeye ve denetlemeye yetmediği izlenimini güçlendiriyor. Batı'nın modelini bütünüyle reddeden El Kaide gibi örgütler bu ortamda güçlenme olanağını buluyor ve onlar yüzünden küresel terör İslamla özdeşleştiriliyor. Bu ortamda Hugo Chavez ve Ahmedin Necad gibi liderlerin ABD'ye ve Batı'ya meydan okumaları da kolaylaşıyor. Batı bu tehditler karşısında kendi içinde ortak bir tavır belirleyebilmiş değil, Avrupa ile ABD arasında bile görüş birliği yok. Yaşlanan Batı toplumları refah düzeylerini nasıl koruyacaklarını da belirleyebilmiş değiller. Göç almaları gerektiğini biliyorlar ama kararlı adımlar atamıyorlar. Batı'nın zor zamanı Bu gelişmelere paralel olarak, Batı'da yerleşmiş olan, bilimin her şeyi açıklayacak bir güç olduğu inancı da sarsılıyor, buna karşılık dine dönüş eğiliminin güçlendiği görülüyor. Amerika bu konuda Avrupa'nın çok önünde ama bazı yeni araştırmalar bu eğilimin Avrupa'da da güç kazandığını gösteriyor.Türkiye, bu büyük resmi okuyabilirse ve Batı'ya, bu yeni durumun Batılı toplumlarda yarattığı ruh halini doğru değerlendirerek yaklaşabilirse, uygarlıklar arasındaki konumuyla, önemli bir rol oynayabilir. Batı'nın gerçekçi bir çıkış yolunu bulmasına ve daha adil bir küresel düzenin kurulmasına yardımcı olabilir. Ancak Papa'ya ve Avrupa'ya gösterilen tepkiler bu konuda iyimser olmaya olanak bırakmıyor. oulagay@milliyet.com.tr Türkiye için fırsat