Okurla yazarın farklı konumda olmalarının yarattığı sorunlar ayrı bir yazı konusu olacak kadar önemli ama ben bu yazıda bu konuya fazla girmeden, Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü'nü almasını tepkiyle karşılayanların tavrını neden önemsediğimi ve bir kez daha anlatmaya çalışacağım.Benim bu tepkileri önemsememin başlıca nedeni, Türkleri ve Türkiye'yi savunma iddiasında olan tepki sahiplerinin, aslında Türklerin ve Türkiye'nin dünyada yalnızlaşmasına hizmet edecek bir anlayışın sözcülüğünü yaptıklarını düşünmem. Buna karşılık Orhan Pamuk'un Nobel Ödülü ile taçlanan uluslar arası başarısının, Türklerin ve Türkiye'nin küresel boyutta tanınmasına ve itibar kazanmasına önemli bir katkı yapması mümkün görünüyor bana Gazete yazarı okursuz var olamaz ve okurlardan gelen tepkilere kayıtsız kalamaz. Ancak, okurun tepkisi karşısında kendi fikrini savunamayan ve popülist politikacı refleksiyle bu tepkiye teslim olan yazar da kimliğini koruyamaz. Şimdi bunları okurken tepki oklarını yeniden sivriltmeye başlayan okurlar, acaba bir an için kendilerini öfkeye sürükleyen ezberin etkisinden kurtarıp, bu satırları yazan kişinin de en az kendileri kadar Türkiye'yi sevdiğini ve ülkesinin dünyada yükselmesini istediğini düşünemezler mi? Ya da şu soruları soramazlar mı kendilerine: Bugüne kadar Ermeni soykırımı suçlamalarını reddettik de ne oldu? Soykırım yapmadığımız konusunda dünyayı ikna edebildik mi? Edemedikse neden edemedik? Bugünün dünyasında bir ülkenin dünyaya rest çekip kendi kabuğuna kapanarak kalkınma ve başarılı olma şansı var mı? "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok, onlar bize düşmanca yaklaşıyor, biz de onları ve onlara yakın olanları dışlarız" deyip işin içinden çıkabilir miyiz? Dünyaya kapanarak bir yere gelemeyeceğimizi kabul ediyorsak, meramımızı dünyaya anlatmak ve bizi daha iyi anlamalarını sağlamak için ne yapmalıyız? Onların düşünce frekansına girip onların sorunlarını ve ruh hallerini anlamaya çalışsak, onlarla diyalog kurmada ve kendi tezlerimizi anlatmakta çok daha iyi sonuç almaz mıyız? Kendi geçmişimizde karanlık noktalar bulunmadığına eminsek, bu noktaların aydınlatılmasına aktif katkıda bulunarak gerçekten ulusal özgüvene sahip olduğumuzu göstermiş olmaz mıyız? Ezberi aşabilirsek Bu soruları sorarken Batı'nın Türkiye'ye karşı önyargılı davrandığını, bu ortamda Türkiye'nin kendisini Avrupa'ya ve dünyaya anlatmasının hiç de kolay olmadığını gayet iyi biliyorum. Avrupa ve genel olarak Batı kendi kimlik krizini yaşıyor şu anda. Batı, dünyaya dilediği gibi hükmetme ayrıcalığını kaybetmekte olmanın travmalarını yaşarken kendisi gibi olmayanı, kendi düşünce frekansına girmeyeni dışlama refleksini gösteriyor.Bu ortamda Nobel Edebiyat Ödülü'nün, Türk olmasına karşın, Batı'nın ruh halini de anlayabilen ve dünyalı okuru etkileyebilen bir yazara verilmesi, bize kendimizi dünyaya anlatma yolunda bir pencere açtığı için önemli. oulagay@milliyet.com.tr Bizi kim dinler?