Dünyanın, ülkenin, ekonominin sorunlarına dalıp gidince, kültürel zenginleşmemize katkıda bulunan olaylara değinmeyi ihmal ediyoruz ve bize bu zenginleşmeyi yaşatan kişilere ve kurumlara da haksızlık etmiş oluyoruz aslında. Geçen hafta, bu tür bir zenginleşmeyi yoğun olarak hissedince bu Pazar tüm diğer konuları erteleyip bu konuya odaklanmaya karar verdim. Ekonominin öncelikli konusu parasal zenginleşme. Parasal zenginleşme, kabul edilebilir bir hayat standardının yakalandığı noktaya kadar herkes için önemli ama hayatta parasal zenginleşmeden önemli olan şeyler de var. Örneğin kültürel zenginleşme. Sanatın, müziğin, edebiyatın, düşüncenin, felsefenin müthiş bir katkısı var hayatın zenginleşmesine. Klasik Batı müziği meraklıları, dünyaca ünlü iki müzisyeni İstanbul'da dinleme fırsatını buldu geçen hafta. Klasik müziğe katkıda bulunan müzisyenlerimizin yaşamlarını kitaplaştırma çabasına son olarak Dünya Yayınları tarafından yayınlanan Bülent Tarcan kitabıyla yeni bir halka ekleyen Evin İlyasoğlu, Boğaziçi Üniversitesi'nin Çarşamba konserlerinin de organizatörü. Evin, Akbank'ın sponsorluğunda sınırlı bir bütçeyle kaçırılmayacak konserler izletiyor bize. Geçen Çarşamba, dünyaca ünlü İngiliz soprano Emma Kirkby ile ona eşlik eden London Baroque dörtlüsünün içimizi ısıtan konserini dinledik, Boğaziçi'nin tarihi salonunda.Kirkby'den bir gün sonra, bu kez Cemal Reşit Rey (CRR) konser salonunda Maxim Vengerov'u dinlemek de bulunmaz bir fırsattı klasik müzik meraklıları için. Dünyanın en çok aranan kemancılarından biri olan Vengerov'un konserini izlemek için CRR salonunu tıka basa dolduran müzikseverler içinde gençlerin sayısının hayli fazla olması da sevindiriciydi. CRR'nin programında başka ilginç konserler de var.İstanbul'un klasik müzik yaşamına sezon boyu süren konserlerle önemli katkı yapan Borusan Filarmoni Orkestrası'nın bu hafta (22 ve 23 kasımda) vereceği konserlerin solisti ise dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say. Kirkby, Vengerov, Say İstanbul'daki plastik sanat etkinlikleri o kadar yoğun ki onlardan söz etmek için ayrı bir yazı yazmak gerekir. Benim bu yazıda söz etmeden geçemeyeceğim olay ise önceki akşam izlediğim Babil filmi. Daha önce Amores Perros ve 21 Gram adlı filmleriyle dikkatleri çekmiş olan Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzalez İnarritu'ya bu yıl Cannes Filmi Festivali'nde "en iyi yönetmen" ödülünü kazandıran Babil, ancak küreselleşme çağında yapılabilecek bir film. Dünyanın çok farklı noktalarındaki çok farklı kişilerin yaşam çizgilerinin nasıl birbirine bağlanabileceğini ve medyanın bu süreçte oynadığı çarpıtıcı rolü, müthiş ayrıntılar yakalayarak anlatan çok başarılı bir yapıt bence.Ben bu filmi, geçen hafta İstanbul'da yapılan Uygarlıklar Buluşması toplantısına sunulan ve yirmi akil adam tarafından kaleme alınan önemli metni okuduktan sonra gördüğüm için belki daha da fazla etkilendim ve küreselleşme olgusunun bizi daha çok meşgul edeceğini düşündüm. oulagay@milliyet.com.tr Babil ve uygarlıklar