Dünya gözü Aradan geçen bir yılda yaşananlar, bu ülkeyi kendi ilkel emellerinin deneme tahtası haline getirmek isteyenlerin hatırı sayılır bir ağırlığı olduğunu gösterdi bize. Hrant'ın katili gibi daha çocuk sayılabilecek yaştaki gençleri bu yola itenler yalnız değildi. Planlanmış cinayetlerle ülkeyi karıştırma ve dünyadan koparma, demokrasi dışı yöntemlerle ülkenin yönetimini ele geçirme hevesine kapılanların girişimlerini izledik yıl boyunca. Ben Hrant Dink'i ne yazık ki öldürüldükten sonra tanıdım. Çevremde onu yakından tanıyan pek çok kişi vardı. Onlardan dinlediklerimle tanıdım Hrant'ı ve hangi özellikleriyle farklı bir insan olduğunu anlamaya başladım. Hrant'ın öldürülmesinin farklı kesimlerden o kadar çok kişiyi o kadar derinden yaralamış olması çok şey anlatıyordu aslında. Onu öldürtenler, bu ülkede yaşama hakkı tanımak istemedikleri herkesi yaralamak, ürkütmek, kaçırmak amacıyla planlamışlardı bu cinayeti. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) işi kolay değildi bu ortamda. Kendileri gibi düşünmeyenleri bu ülkeden kaçırmak isteyenler arasında AKP'ye destek verenler de bulunabilirdi. Belki biraz da bunun etkisiyle Hrant Dink cinayetinin perde arkası karanlıkta kaldı, gerçek sorumlular ortaya çıkartılamadı.Ülkeyi AKP'den kurtarmak isteyenlerin zorladığı erken seçimden zaferle çıkan AKP'nin seçim sonrasındaki tavrı ise ne yazık ki iktidar sarhoşluğunun izlerini taşıyor. Başbakan Erdoğan'ın son haftalarda birbiri ardına yaptığı açıklamalar, ülkede tartışma yaratacağı belli olan konuları sanki özellikle gündeme getirdiği izlenimini veriyor. "Meclis çoğunluğu elimdeyken, üstelik MHP gibi bir destekçim varken ne zamandır çözülemeyen kimi sorunları bir çırpıda çözeyim" mantığıyla davranıyor Sayın Başbakan. Kendi önceliklerine göre sorun çözmeye çalışırken yeni sorunlar yaratacağının farkında mı acaba? İktidar sarhoşluğu PİYASALAR ÇÖKÜNCE GÖZLER HÜKÜMETLERE ÇEVRİLDİ İki gün önce çekilen sayfadaki fotoğrafa dikkatle bakalım. Her zamanki gibi zekâ fışkıran bakışlarıyla Başkan Bush ortada, fotoğrafa göre sağında, kaygılarını gizleyemeyen, mali piyasalardan yetişme Hazine Bakanı Henry Paulson; solunda gene piyasaların adamı Başkan Yardımcısı Dick Cheney yer alıyor. Başkan Bush, durma noktasına gelen ABD ekonomisine alış gücü pompalamak için hükümetin 150 milyar dolarlık bir destek paketini devreye sokacağını açıklıyor. Bush yönetimi, ABD milli gelirinin % 1'i dolayında bir paketle kendi yarattığı çıkmazın etkisini hafifletmek istiyor. Piyasa 'out', devlet 'in' Gelir dağılımının fena halde bozulduğu ABD'de, konut balonu sayesinde tüketimini sürdürebilen hane halkının cebine para koyarak ekonominin küçülmesini önlemeye çalışan Bush yönetiminin tek derdi bu değil. Bir yandan da konut balonunun patlaması sonrasında muazzam zararlar yazarak çok ciddi bir sarsıntı yaşamaya başlayan bankaları ve finans kuruluşlarını ayakta tutmaya çabalıyor hükümet. ABD Merkez Bankası (Federal Rezerv Bankası) bu amaçla milyarlarca dolar enjekte etti piyasalara, ayrıca faizleri aşağı çekerek durgunluğu önlemeye çalışıyor.Ancak tüm bu çabalar zaafa düşen ABD bankalarının eriyen sermayelerini takviye etmeye yetmedi ve elinde muazzam paralar birikmiş olan ülkelerin devletçe yönlendirilen ülke fonları imdada çağrıldı. Çin'in, Singapur'un, petrolcü Arap ülkelerinin devlet fonları Citibank ve Merrill Lynch gibi Amerikan kapitalizminin efsane kuruluşlarına mali destek sağlayarak hissedar olmaya başladı.Tablo gerçekten ilginçti. 1980'lerden beri "devlet ekonomiye karışmasın" felsefesinin egemen olduğu ABD'de piyasaların yarattığı çıkmazı aşmak ve dev bankaları ayakta tutmak için, devletin ekonomiyi yönlendirmede belirleyici rol oynamaya devam ettiği ülkelerin fonları yardıma çağrılmıştı. Küresel finans sisteminin para sahiplerine yüksek getiri sağlama çabası içinde geliştirdiği fevkalâde karmaşık yapı, ABD'de konut balonunun patlamasıyla İngiltere ve Avrupa'daki finans kuruluşlarını da etkiledi. Ayrıca İngiltere ve İspanya gibi Avrupa ülkelerinde de hatırı sayılır bir konut balonu oluşmuştu. 'İmdat, batıyoruz' İngiltere'de 19. yüzyıldan beri ilk kez mevduat sahipleri Northern Rock adlı mortgage bankasının önünde kuyruk oluşturdu. Northern Rock'u ayakta tutmak için 24 milyar sterlin enjekte etmek zorunda kalan hükümet şimdi bankayı devletleştirme yoluna gitmek üzere.Faiz indirimleri konusunda kılı kırk yaran Avrupa Birliği Merkez Bankası, Avrupa'daki bankaların ve mali kuruluşların ciddi likidite krizine girmesi üzerine, 500 milyar euronun üzerinde muazzam bir likidite enjeksiyonu yapmak zorunda kaldı. Bu benzeri görülmemiş enjeksiyon, paniği yatıştırdı ama Avrupa'daki bankaların toplam zararları ortaya çıktığında tablonun ne olacağı bilinmiyor. İngiltere ve Avrupa'da Bütün bunlar, özellikle 1980'lerden itibaren dünyada ve Türkiye'de egemen olan "piyasalar her zaman doğruyu bilir, kendi kendisini denetler ve dengeleri sağlar, devletin denetimine ve müdahalesine gerek yoktur" anlayışının çok ciddi bir darbe yediğini gösteren gelişmeler.Sistemin temelini her zaman piyasalar oluşturacak ama piyasa ekonomisinin iyi işlemesi için devletin ve denetleyici kurumların da çok önemli olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bu gerçeği göz ardı eden ülkeler bunun faturasını ödüyor. 'Piyasa bilir' efsanesi Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını izleyen UNCTAD'ın (BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı) 2007 yılı için yaptığı tahminler dünyadaki toplam doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının 2006'ya göre % 17.8 artarak 1 trilyon 538 milyar dolara çıktığını, Türkiye'ye giren doğrudan yatırım sermayesinde ise % 3.7'lik bir düşüş olduğunu ortaya koyuyor. Gelişen ülkelere akan toplam doğrudan yatırım miktarı % 16 dolayında artarken Brezilya, Rusya ve Meksika gibi ülkelere doğrudan yatırım girişinde % 100'lere yaklaşan artışlar söz konusu.2007'de en çok yatırım sermayesi çeken ülkeler sıralamasında ABD 193 milyar dolarla 1. sırayı alıyor, onu 171 milyar dolarla İngiltere ve 123 milyar dolarla Fransa izliyor. Çin ve Hong Kong'un çektiği yabancı yatırım sermayesi toplamı ise 122 milyar doları buluyor. oulagay@milliyet.com.tr Yatırım sermayesi girişinde Türkiye, 2007'de yaya kaldı