Ülkemizin doğru düzgün eğitim verecek meslek liselerine çok ihtiyacı var, bu kesin.
Son yıllarda dağı taşı kalitesiz üniversitelerle doldurduk, gençlerimizi çalışma hayatıyla uyumsuz pek çok branşa gönderip, mezun olduklarında yoğun işsizlikle karşı karşıya bıraktık.
İlle de üniversite diye diye, abarttıkça abarttık, bu ülkenin mesleki eğitim görmüş insanlara da ihtiyacı olduğunu iyice unuttuk.
Şimdilerde ise hava epey değişti.
Artık her kesimden güçlü şekilde “Üniversiteler yeter, meslek liseleri açalım” haykırışları duyuyorum.
Doğrudur da, açmak lazım.
Fakat benim endişem, bu konuyu da üniversite işine benzetmemiz..
İhtiyaç durumunu hesaplamadan, dağı taşı meslek liseleriyle doldurmamız..
İzmir'e 1998 yılında piyango çıkmıştı.
58 kentin başvurduğu, ancak yalnızca 9 kentin dahil edildiği Birleşmiş
Milletler'in RADIUS Projesi kapsamına alınmıştı.
Niye alınmıştı?
Çünkü, o dönemin belediye başkanı Burhan Özfatura, deprem tehlikesine ciddi önem veriyordu. Kentin yapı stokunun 7 ve üzeri büyüklükteki bir depremde büyük hasar göreceğini biliyordu.
Buna dayanmak için neler yapılması gerektiğini araştırıyordu. BM projesine de o yüzden başvurmuştu. Binaların yenilenmesi, sağlamlaştırılması için her türlü imkanı sağlayacağını da açıkça söylüyordu.
★★★
1999'da Özfatura'nın yerine gelen Ahmet Piriştina da projeye tam destek verdi, sahip çıktı. Açık adı "Kentsel Alanların Deprem Felaketlerine Karşı İncelenmesi İçin Risk Değerlendirme Araçları" (Risk Assesment Tools for Diagnosis of Urban Areas Against Seismic Disasters) olan RADIUS projesinin çalışması, 1999'un temmuz ayında tamamlandı.
Sokaklardaki başıboş hayvanlar gerçekten ciddi tehlike saçıyorlar.
Bazı köpek saldırıları ölümle ya da kötü yaralanmalarla sonuçlanabiliyor.
Ülkemizin her köşesinde böyle önemli bir sorunumuzun olduğu kesin.
Şimdi buna acil çözüm arıyoruz.
Hatta, hükümet konuyla ilgili yasa teklifi hazırlamaya başladı.
★★★
Ne var ki, önümüzdeki günlerde Meclis'e sunulması beklenen teklif, daha baştan tartışma yarattı.
Çünkü teklife göre, belediyenin barınaklarında fotoğrafları çekilen başıboş hayvanlar, internet siteleri üzerinden sahiplendirilmeyeçalışılacak.
Sezon bitti, kulüplerimizin hali ortada, o yüzden artık daha rahat yazabilirim.
Türk futbol hakemlerinin kalitesi ve başarısı konusunda, ben ülkedeki genel görüşün tam karşısında duruyorum.
Bizdeki yaygın yorumlar, Türk hakemlerinin başarısız, niteliksiz, kalitesiz ve yetersiz olduklarına yöneliktir.
Bu tarz düşünenlere göre, Türk hakemleri etki altında kararlar verir, büyük takımları her zaman gözetir, onlara karşı daha yumuşak ve hoşgörülü davranırlar.
★★★
Türk hakemlerine olumsuz bakanlar, maçlarda verilen kararlardan memnun değildirler, çok fazla hata yapıldığını ileri sürerler, kuralların doğru uygulanmadığından yakınırlar.
Bu şikayetler daha da uzayıp gider.
O yüzden, hepsinde bir “yabancı hakem” hayranlığı vardır, ki Türkiye Ligi’nde onların görev almasını, maçlarımızı yabancı hakemlerin yönetmesini talep ederler.
Geçtiğimiz hafta Milliyet Gazetesi öncülüğünde İzmir Ticaret Odası’nda düzenlenen “Mesleki Eğitim Zirvesi”nde çok önemli konular gündeme getirildi. Uzmanlar ve katılımcılar, önce “Nasıl Bir Mesleki Eğitim” sorusuna yanıt aradılar. Toplantıya katılan gençler de uzmanlara sıkıntılarını anlatıp, çeşitli sorular yönelttiler.
★★★
Bu tür organizasyonlar, konuyla ilgili her kesimi dinlemek açısından oldukça kıymetli. Bazı katılımcıların farklı ve özel önerileri böyle buluşmalarda dikkat çekiyor. Mesela benim dikkatimi, Batı Anadolu Sağlık ve Eğitim Kurumları (BASEK) Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Özer Gürbüz'ün fikirleri çekti. 40 yıldır sağlık ve eğitim kurumları işleten Gürbüz, artık bu dünyanın her taşını, her noktasını ve her problemini ezberlemiş durumda. Tabii aynı şekilde sorunların çözümlerine de çok yakın. O gün karşımıza eğitimle ilgili 3 ilginç öneriyle çıktı.
★★★
Birincisi; üniversite sınavlarının kaldırılmasıydı. Meslek eğitiminin
İzmir’de turizmi konuşmaya başladığımızda, sanki hiç bir eksiğimiz yokmuş gibi anlatırız.
“8 bin 500 yıllık tarih vardır, kültür vardır, 300 gün güneş vardır, Ege yemekleri vardır, termal turizm vardır, sağlık turizmi vardır, inanç turizmi vardır, fuar ve kongre turizmi vardır, antik kentleri vardır, tarihi çarşıları vardır, uluslararası havaalanı vardır, uluslararası limanı vardır, kruvaziyer turizmi vardır” diye, kentin pek çok özelliğini sayıp dururuz.
Yani baktığınızda, İzmir’de yok yoktur, aksine her güzellikten bolca mevcuttur.
Ama gelin görün ki, bunca renkliliğe, bunca çeşitliliğe ve bunca bolluğa rağmen, Türkiye’nin 3. büyük kenti olan İzmir, turizmde hiç de istediği yere ulaşmış değildir, aksine elindeki değerlerin karşılığını bir türlü alamamaktadır.
Nitekim, yeni Vali Süleyman Elban, kentle ilgili yaptığı ilk değerlendirmelerde bu konuya da değinmiş, İzmir’in hatırı sayılır bir turizm kenti olmadığını, turizm rakamlarını çok düşük bulduğunu söylemişti.
***
Aynı konu, Ege Turistik
Yazık ki ne yazık..
30 Ekim 2020’de Sisam açıklarında meydana gelen ve İzmir’i de sarsan 6,9 büyüklüğündeki depremden sonra kurulan “İzmir Depremzedeleri Dayanışma Derneği” (İZDEDA), mağdurlara destek olunması için 3,5 yıldır didinip duruyor, ama maalesef derdini kimselere anlatamıyor.
Anlatmasına anlatıyor da, karşısında dinleyen yok.
Bu sorunu çözmekle yükümlü olan sorumlular ise, 3,5 yıldır sus puslar..
Deprem bölgelerinde poz verirken çok başarılılar, ancak mesele çözüm üretmeye geldiğinde buz kesmiş gibi öylece duruyorlar.
★★★
2020’deki depremde İzmir’de 117 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 80 bin bağımsız bölüm hasar görmüştü.
Depremden mağdur olanların, evleri hasar görenlerin ya da tümüyle yıkılanların problemlerini çözmek için aslında sadece iki yol vardı:
Yeni belediye başkanlarının bu satırları iyi okumalarında fayda var.
Çünkü, adaylık döneminde ağızlarından çıkan her cümle, bazı kesimler tarafından özenle not edildi, saha çalışmaları dikkatlice takip edildi..
Onları izleyen iki grubun adını hemen vereyim mesela..
Birincisi.. Türkiye Sakatlar Derneği..
İkincisi.. Kabul, Eşitlik, Dahil Olma, İstihdam, Otizm Derneği..
★★★
Peki.. Bu ciddi iki derneğin yöneticileri, başkanları neden takip ettiler ve hala da ediyorlar?
Takibin en önemli nedenleri şöyle..