Bu haftanın konusu aslında ortodontideki en temel sorulardan birisi.
Şüphesiz hastalarımızın birçoğunun cevabı “daha iyi bir gülüşe sahip olabilmek için” olacaktır diye düşünüyorum, fakat biz ortodontistler açısından bakıldığında, estetik bizim hedeflerimizden sadece bir tanesidir diyebilirim.
Peki, ortodontik tedaviler temel olarak neyi hedefler onları açıklamaya çalışalım.
Dişlerin çene kavsi üzerindeki doğru dizilimleri, hem estetik açıdan daha iyi bir görünüm oluşturmakta hem de dişlerin birbirilerine bakan ara yüzeylerinin çok daha iyi temizlenebilmesini sağlamaktadır. Bu sayede dişler arasında çürük oluşma riskinin ve diş taşları oluşumuna bağlı diş eti problemlerinin önüne geçilmiş olacaktır. Ve iyi bir ağız hijyeni devam ettirildiği taktirde hastalarımız uzun yıllar hiçbir problem yaşamadan kendi dişlerini kullanabilecektir.
İkinci önemli konu da çeneler arasındaki konum uyumu ve kapanış ilişkisidir. Alt ve üst çene arasında doğru bir pozisyon olmadığı durumlarda, dişler doğru temaslara
Herkese selamlar, bu hafta da çok sorular gelen ve merak edilen bir konuyu daha detaylı açıklamaya çalışacağım. Ortodontik tedavi esnasında kullanılan sabit aparatlar (teller, braketler, bantlar vb.) yani hastalar tarafından takılıp çıkartılamayan ve uzun süreler ağızda kalması gereken tutucu elemanlar dişlere herhangi bir zarar verirler mi?
Öncelikle kullanılan bütün malzemeler, çok detaylı araştırmalar ve çalışmalardan sonra, birçok onay alınarak üretilmekte ve dünya çapında çok yaygın şekilde kullanılmaktadır. Uzman bir ortodontist hekim malzeme seçiminde bu olmazsa olmaz kriterlere dikkat etmelidir. Yani kullanılan bu malzemelerin kendi başına sağlığa zararlı hiçbir etkileri bulunmamaktadır.
Gelelim ortodontik tedavilerdeki çürük riski artışına. Diş çürükleri belli faktörlerin birleşmesi sonucu oluşan ve toplumda çok yaygın şekilde rastlanan bir problemdir. Beslenme alışkanlığı, genetik faktörler ve ağız hijyeni alışkanlığı çürük oluşumundaki en temel etkenlerdir.
Yoğun şekerli gıda ile beslenmek ve diş
Günümüzün hızla değişen koşullarında, şüphesiz her alanda yenilenmeler de söz konusu. İnsanların günlük yaşam tarzları ve beklentileri istikametinde her sektör gibi sağlık ve estetik sektörleri de şekillenmektedir.
Ortodonti branşı, hem sağlık hem de estetik alanına hitap ettiği için yenilenmeler ve gelişmeler bizler için de kaçınılmaz olmaktadır.
Son yıllarda adından çokça söz ettiren şeffaf plak tedavileri şüphesiz ortodonti camiasının en güncel ve hızlı gelişen konularından birisidir. Kişisel bakımın ve estetik kavramının belirginleştiği bu dönemde diş tedavilerindeki beklentiler de hayli yükselmiştir. Bu talepler ve teknolojik imkânlar sayesinde tedavi protokolleri ve yöntemlerinde çok büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.
Örneğin iş hayatı ya da sosyal yaşam koşulları gereği konvansiyonel sabit tellerle tedavi olmak istemeyen kişiler için çok iyi bir alternatiftir. Yine işi gereği sürekli toplantılara katılan veya seyahatleri olan kişiler için yemek yeme kısıtlamasının olmaması ve temizlenebilme kolaylığı ile avantaj
Bu haftaki konumuz ortodontik tedavilerde hissedilen ağrılarla ilgili olacak. Ağrı konusu tıp literatüründe anlaşılması en güç ve karmaşık durumlardan biri olmuştur. Üzerinde çalışılması hayli güç ve tamamen subjektif bir konudur. Konu ortodonti olduğunda da durum farklı değildir.
Öncelikle merak edenler için hemen belirteyim ki, ortodontik apareylerin (teller veya diğer sabit aparatlar) ağıza uygulanışında ağrı hissedilmemektedir. Çünkü sabit apareylerde bile, uygulamalar esnasında dişlere kalıcı bir müdahale ve işlem yapılmamaktadır. Bu nedenle herhangi bir anestezi yapmaya dahi ihtiyaç duyulmaz. Sadece yüzeysel olarak dişler çeşitli solüsyonlar sürülerek hazırlanır ve aparatlar diş yüzeyine yapıştırılırlar. Ve herhangi bir ağrı hissedilmez.
Sonrasında dişlere, üzerlerine yapıştırılan aparatlar vasıtasıyla belli miktarlarda kuvvetler uygulanır. Bu kuvvetler sonucu dişlerde bazı hareketler oluşur. Zaten ortodontik tedavide hedeflenen de bu hareketler sonucu dişlerin yer değiştirmesidir. Bu hareketler esnasında her bireyde değişen şekillerde olmak üzere
Selamlar bu hafta da çok merak edilen bir soruya cevap bulmaya çalışalım. Ortodontik tedaviye ihtiyacı olan ve çeşitli sebeplerle tedaviye başlayamayan kişiler ne gibi problemlerle karşılaşabilirler?
Diş hekimliği alanında hastaların yaşayabileceği problemleri, dişsel ve iskeletsel (çenesel) problemler olarak en genel şekilde sınıflayabiliriz.
Ortodonti alanında da bu iki konuya yönelik tedavi çeşitleri uygulanmaktadır.
Bazı hastalarda sadece dişsel bazı hastalarda da dişsel ve iskeletsel problemlerle karşılaşılmakta ve bunlara yönelik tedaviler yürütülmektedir.
Dişlerin çeşitli sebeplerle, çapraşıklığı (eğri pozisyonda olmaları) ve konum bozuklukları ortodontik tedaviler ile düzeltilebilmektedir.
Birbirilerine ve çene kemiğine göre doğru pozisyonda olmayan dişler, gelen çiğneme kuvvetlerini istenildiği gibi karşılayamayacak ve uzun dönemde diş eti problemleri görülecektir. Bu diş eti problemleri dişleri destekleyen dokuların yıllar içinde hasar görmesine ve hatta dişin kaybedilmesine kadar gidecek problemlere sebep olabilir.
Dişlerin üst üste olduğu ve e
Yaşadığımız bu dönemde her alanda teknolojik olarak çok hızlı ve büyük çapta değişimlere şahit olmaktayız. Günlük hayatta kullandığımız ya da fark etmeden hayatımızı kolaylaştıran bu gelişmelerden elbette diş hekimliği branşları da nasibini almaktadır.
Konuya ortodonti açısından bakacak olursa son dönemdeki teknolojik gelişmelerin ortodontik tedavilere getirdiği avantajlara kısaca değinmeye çalışalım.
Aslında bu gelişmelerin büyük kısmının görüntüleme teknolojileri sayesinde olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda hızla kullanımı artan dental tomografiler, dişlerin ve kemiklerin konumları ve birbirileriyle ilişkilerini tespit etmede olmazsa olmaz haline gelmeye başlamışlardır. Daha önceleri tanı koymada belirleyiciliği çok daha az olan radyografi röntgenleri kullanılırken, günümüzde ihtiyaç durumlarında tomografi görüntülerine de sıkça başvurulmaktadır. Bu görüntüler cerrahi, endodonti (kanal tedavisi) ve ortodonti alanlarında sıkça kullanılmaktadır. Kemiklerin içinde gömük vaziyette kalan dişlerin
Ortodontik tedaviler günümüzde çeşitli yöntemlerle yapılabilmektedir.
Genel olarak, sabit ortodontik tedaviler yani, tedavide uygulanan aparatların hasta tarafından takılıp çıkartılamadığı tedaviler ve hareketli ortodontik tedaviler, yani şeffaf plak veya diğer ortodontik aparatlarla yapılan ve hastaların yemek esnasında takıp çıkartabildikleri sistemler olarak sınıflandırılabilir.
Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın, ortodontik tedaviler esnasında ağız içine farklı türlerde yabancı cisimler girmektedir. Ve bu durum, normal şartlarda da çok iyi devam ettirilmesi gereken ağız hijyenini koruma açısından çok büyük önem taşımaktadır.
Ağız içerisindeki sabit restorasyonlar gibi (kron köprü kaplamalar veya implantlar) ortodontik apareylerin de sürekli ve çok iyi bir şekilde temizlenmesi gerekmektedir.
Ağız içerisinde her türlü girinti çıkıntılı alan yani retansiyon alanı, bakteriler ve mikroorganizmalar için tutunulacak bir yüzey oluşturmakta ve bu tip yapıların miktarının artmasına yol açmaktadır.
Çok iyi temizlenen
Herkese iyi haftalar dilerim, bu hafta da ortodontik tedavinin hangi yaşlarda ve ne şekilde uygulanabileceğinden bahsedeceğiz.
Öncelikle, ortodontik tedavinin yaşı yoktur. Ağız içerisinde dişler bulunduğu sürece ortodontik tedavi uygulanabilmektedir. Peki, yaş faktörünün bu tedaviler üzerinde hiç mi etkisi yok diye merak edenler varsa bu konu üstünde durmaya çalışalım.
Ortodontik tedaviler dişlerle beraber tüm çene iskelet sistemi üzerinde etkileri olan geniş çaplı tedavilerdir. Sadece dişlerin hareketleri planlanan, yani iskeletsel bir değişiklik öngörülmeyen tedavilerde yetişkinler ve çocuklar arasında büyük bir fark yoktur.
Çocuk ve yetişkin hastalarda, uygulanan tedavi mekanikleri aynı şekilde olmakla beraber, yetişkin bireylerde yaşın ilerlemesine bağlı olarak, kemikler daha sert bir yapıda olduğu için kuvvet miktarları bir miktar düşürülmektedir. Hem kemik yapısındaki sertlik hem de düşük kuvvetlerden dolayı yetişkin tedavi süreleri bir miktar daha uzamaktadır.
Çocuklarda ise kemikler oldukça yumuşak ve