Milli Takımımız grup eleme maçlarına kötü bir başlangıç yaptı. Oynadığı ilk 4 maçta sadece 3 puan toplayarak tüm kredisini kullanmış oldu. 2014 Dünya Kupası’na katılmak için hiçbir şekilde puan kaybetmeden kalan maçları bitirme zorunluluğu içinde kaldı. Yani her karşılaşmayı final maçı havasında oynayıp kazanmalıydı. Bu psikoloji ile maçlara çıkmak kolay değil. Bu süreçte ortaya konan futboldan çok sonuç önemlidir. Bu mecburiyetler karşısında kazanma adına bilinçli, dengeli oyunun dışına fazla çıkmadan oynamak güçlü bir irade gerektirir.
Milliler oyuna yüksek tempoda, rakibe her alanda baskı yaparak başladı. Çok iyi pas yaparak top hakimiyetini elinde tutan millilerimiz ilk dakikadan itibaren pozisyon yakalamak istediler. Rakibe kendi yarı sahasında Burak, Umut, Arda ve Alper destekli ciddi baskı yaparken, Selçuk, Nuri, Arda ve Alper’le pas oyununu çok iyi uyguladılar. Alper koşu kalitesi ile hücuma destek verirken, gelecekte bu takımın önemli parçası olacağını gösterdi. İlk yarıda rakip çok önemli pozisyon yakalamış olsa da millilerimizin kazanma azmi dışında Macaristan sürekli savunma yapmak zorunda kaldılar. İlk yarının son on dakikasında millilerin girdikleri pozisyonlar
Zorlu şartlar altında Viktoria Plzen’i de eleyerek Avrupa Ligi’nde son sekiz takım arasına girmek çok büyük başarıdır
Fenerbahçe Avrupa Ligi’nde çok başarılı maçlar oynayarak ilk 16 takım arasındaki yerine aldı. Çeyrek finale kalma yolunda rakibi Viktoria Plzen’e karşı ilk maçta mükemmel bir oyun anlayışı içinde 1-0’lık galibiyet alarak ikinci maç için önemli bir avantaj elde etmişti. Ancak böylesine kritik maça taraftarının desteğinden yoksun çıkması ise bir o kadar da dezavantaj oldu.
Önemli bir konuda eksik oyuncular...
Fenerbahçe ideal kadrosunda sürekli yer alan Emre, Meireles ve Webo’nun olmaması takımın daha hareketli ve dinamik oyununu olumsuz etkileyen faktör olarak öne çıktı.
Her iki takım da ilk karşılaşmada olduğu gibi oyuna dengeli ve kontrollü başladı. Öncelikli amaçları gol yemeden bir gol bulmak üzerine kuruluydu.
Fenerbahçe savunmada açık vermeden Cristian’ın dinamizmi ile topu ileriye taşıyarak Sow, Kuyt ve Caner’le rakip kalede etkili olmaya çalıştı. Bu süreçte “hangi takım gole daha yakın” diye düşündüğümde, Victoria Plzen’in geliştirdiği hücumlarda rakip kalede çoğalması özellikle de kazandıkları duran toplarla Fenerbahçe kalesini tehdit etmeleri,
İlk maçta alınan 1-1’lik skorun ardından Galatasaray bu karşılaşmada gol bulmak zorunda olduğunun bilinci ile oyuna başladı. Savunmada riske girmeden yüksek konsantrasyon ile oynarken, her çıkışta Burak ve Drogba’ya Hamit, Selçuk ve Sneijder ile ciddi destek vererek rakip kalede etkili olmaya çalıştı.
Bu tür üst düzey karşılaşmalarda oyunun her anında yüksek konsantrasyon ile oynamak gerekir. Özellikle de duran toplarda. Oyun karşılıklı ataklarla devam ederken, rakibin kornerden golü bulması, Galatasaray’ın gol atma adına daha fazla risk almasına neden oldu.
Galatasaray çok oyuncu ile etkili ataklar geliştirirken, rakibi özellikle kanatlardan Bastos ve Farfan ile sarı-kırmızılı savunmayı zorladı. Galatasaray, maçın ilerleyen dakikalarında 2. golü yemeden skoru eşitleme adına çok büyük bir mücadele ortaya koydu ve rakip kalede arka arkaya fırsatlar yakalarken, Hamit’in müthiş şutu ile skoru eşitledi.
Bu turu geçme adına oyuncuların kazanma azmi Burak’ın golü ile meyvesini verdi ve Galatasaray skoru 2-1’e taşıdı. İlk yarı itibariyle her bir oyuncu çok iyi oynarken, Hamit, Melo ve Selçuk orta sahayı ayakta tutan ve Galatasaray ataklarını rakip kaleye taşıyan isimler olarak
Oyunu bozmaya, çirkinleştirmeye değil sadece maçı kazanmaya yönelik mücadele eden büyük oyuncuları ve teknik adamları kutlarım.
Oyun stilleri birbirlerine çok yakın olan iki takım da maça çok hızlı başladı. Ligde zirve mücadelesi veren Fenerbahçe, Galatasaray’ın puan kaybettiği bir haftada, bu maçı kazanarak liderliğe yaklaşmak isterken, puan farkını kapatma amacında olan Bursaspor da bu mücadeleye üç puan parolası ile geldiğini gösteren bir oyun anlayışı içindeydi.
Bursaspor daha maçın 2. dakikasında Sestak ile gol bulmasına rağmen katı savunma yapmayı düşünmeden geniş alanlarda oynayarak ikinci golü hedefledi. Fenerbahçe ise maçın başında geriye düşmesine rağmen oyun disiplininden uzaklaşmadan, ayağa bolca pas yaparak gol bölgelerine girdi.
Emre 23. dakikada sakatlanarak oyundan çıkmak zorunda kaldı. Ancak bu dakikaya kadar olan süreçte çok etkili bir oyun ortaya koyarak 12. dakikada bireysel yetenekleri ile mükemmel bir gol atarken, Fenerbahçe’nin yakaladığı gol pozisyonlarının da mimarıydı.
Bursaspor bu maçı rakibi oynatmamak için değil, tamamen kendi oyunlarını oynamak, yenilgi endişesi taşımadan üç puan kazanmak için sahaya çıkmış bir takım görüntüsü verdi.
Başta Aykut Hoca olmak üzere, oyuncuları akılcı ve bir o kadar da etkili oyunlarından dolayı kutlamak gerekir.
Avrupa kupalarında birçok takımı eleyip özellikle de kendi sahasında aldığı başarılı sonuçlarla öne çıkarak Fenerbahçe’nin rakibi olan Plzen tam bir sistem takımı.
Top rakipteyken, kendi yarı sahasında savunma yapan Plzen, hiç telaş yapmadan topu kapıp çok sayıda oyuncu ile atağa kalkan bir takım olarak gözüktü. Bu tür eleme maçlarında öncelikle gol yememek sonrasında da gol bulmak çok önemli. Her iki ekip maça bu bilinçle riske girmeden, dengeli ve kontrollü oynayarak başladılar.
Fenerbahçe özellikle Emre ve Meireles’in yokluğunda orta sahayı Selçuk ve Mehmet Topal ile tuttu. Bu ikili Yobo-Bekir ikilisi önündeki alanı çok doğru kapatırken, hücumlarda daha çok oyuna girip Cristian’a destek veren Topal’dı. Fenerbahçe defans dörtlüsü birbirine yakın oynarak rakibe fazla alan bırakmazken, Gökhan Gönül takımını rakip sahaya taşıyan isimdi.
Plzen geliştirdiği hücumlarda etkili ortalar yaptığında Yobo, Bekir, Selçuk çok başarılı şekilde rakiplerini tuttular. Her iki takım da çok kontrollü oynamaya özen göstererek oyunu sürdürdüler. Aslında maç iki tarafın da
Öncelikle PTT 1. Ligi’ni, Ziraat Türkiye Kupası’nda en iyi şekilde temsil eden 1461 Trabzon teknik ekibi ve oyuncularını bu başarıdan dolayı kutlamak gerekir.
Yarı finale çıkması kesinleşmiş Fenerbahçe’de dün gece en dikkat çekici olay Mehmet Topal’ın stoperde oynamasıydı. Aykut Kocaman orta saha yapılanmasını Emre-Meireles-Cristian ile oluşturma düşüncesindeyken, acaba Mehmet Topal gibi bir oyuncudan stoperde yararlanabilir miyim sorusunun cevabını aradı.
Fenerbahçe maçın ilk yarısında topa hakim olan, çok iyi pas yaparak rakip sahaya yerleşen ve gol pozisyonlarına giren taraftı. Ancak maçın 2. yarısında oyun tamamen konuk ekibin eline geçti. 1461 Trabzon’un mücadele gücü ve kazanma azmi üst düzeydi.
1461 Trabzonspor çok iyi organize olmuş bir takım. Rakibini kendi yarı sahasında bir bütün olarak karşılayıp iyi savunma yaparken, kazandıkları her topta Yusuf, Barış, Gökhan ve Jebrin ile pozisyon buldular. Özellikle 55. dakikadan sonra oyunda etkili olan taraf 1461 Trabzon’du. Yakaladıkları fırsatları iyi değerlendirip goller bularak Fenerbahçe’yi yenmeyi başardılar ve alkışı hak ettiler.
Galatasaray 2-0 yenik duruma düşmesine rağmen ortaya koyduğu muhteşem mücadele ve attığı dört gole maçı çevirmesini bildi
Galatasaray, Orduspor karşılaşması futbol sahalarında ender görülebilecek bir golle başladı. 15. dakikada Muslera, futbol hayatı boyunca bir daha yapmayacağı tarzda bir hata ile Orduspor’u öne geçirdi. Aslında Galatasaray maça çok iyi başladı. Tüm hatları ile rakip sahaya yerleşip, Orduspor’a baskı yaptı. Top rakipteyken kanatları Burak ve Amrabat ile tutarken Galatasaray topu kazandığında bu ikili sürekli Drogba’nın yanına girerek Eboue ve Hakan’a alan açtılar. Orta sahada ise Selçuk merkezde oynarken, onun önünde Hamit-Sneijder ikilisi yer aldılar.
Galatasaray her hücumda çokça oyuncuyla rakip kalede görünürken Orduspor oyunun başından itibaren 11 oyuncuyla takım savunması yapıp sonrasında hızlı hücumları geliştirmeye çalıştı, bunda da zaman zaman başarılı oldu. İleri uçta oynayan Drogba-Burak ve Amrabat’a hücumda destek veren Sneijder ve Hamit ile birlikte Orduspor’a büyük baskı yaptılar. Merkezden yaptıkları ataklarla etkili olamazken kenardan geliştirdikleri her hücumda gol pozisyonuna girdiler.
Futbol çok ilginç bir oyun... İlk yarı itibariyle
Fenerbahçe ilk karşılaşmada daha maçın başında Meireles’in kırmızı kart görmesiyle 10 kişi kalmasına rağmen çok başarılı mücadele ve oyunla rakibi ile golsüz kalarak umutlarını İstanbul’a taşımıştı.
Fenerbahçe’nin en büyük handikabı cezası nedeniyle bu maçı taraftar desteğinden yoksun olarak oynamasıydı. Taraftarsız oynanan maçlarda oyuncuların yüksek konsantrasyon sağlaması kolay değil. Ayrıca tempolu, baskılı, ancak dengeli ve kontrollü oynamak zorundaysanız. Gol yemeden en az bir gol bulmak gerekir. Maçın 90 dakika değil 120 dakika olduğunu unutmadan.
Fenerbahçe, Meireles’in cezalı, Emre’nin ise kurallar gereği oynayamadığı maçta Salih’i ilk on birde maça başlattı. Daha maçın başında oyunu ele alıp sakin, güvenli paslarla rakibe baskı yaptığı anlarda rakip on kişi kaldı. Bu dakikadan itibaren Ziegler ve Gökhan kanatları çok iyi kullandı. Sow ve Webo çok hareketli oynayarak rakip savunmayı yıpratsalar da, orta sahadan yeterli desteği alamadılar. Fenerbahçe baskılı oynasa da, Sow’un sürekli forveti ikilemesi ile sol kanatta Ziegler çok yalnız kaldı. Tecrübeli oyuncu topla buluşsa da etkin bölgelere giremedi.
Rakip bütünlük içinde çok agresif savunma yaparken Fenerbahçe