Bilimkurgu türündeki “Sinyal”, stili öne çıkaran ama sorduğu sorulara yanıt vermeyen bir yapım
Bu yılki Sundance’te izleyiciyle buluşan mütevazı görünümlü, Amerikan bağımsızlarının bilimkurguya son dönem düşkünlüğünün bir ürünü olan “Sinyal / The Signal”, stili ve görüntüleriyle öne çıkıyor. Ama yönetmen William Eubank, nesildaşlarının çoğunun teknik bilip hikaye dinamiklerini bilmeme eğilimini paylaştığı için görsel iddiasına eşlik edemeyen bir hikaye izliyoruz.
Bilgisayar meraklısı parlak öğrenciler
Nic ve Jonah, Nic’in kız arkadaşı Haley’yi Kaliforniya’ya bırakmak için araba yolculuğuna çıkarlar. Yolda kendilerine dadanan bir hacker’a haddini bildirmek için Nevada’ya uğramaya karar verirler. Bu karar, Nic’in kendisini astronot giysileri giymiş Laurence Fishburne’le tanışacağı tuhaf bir araştırma merkezinde bulmasıyla sonlanacaktır. Başlarına ne gelmiştir?
Klipler eklektik duruyor
Film, bu soruyu sordursa da cevap vermedeki dağınıklığı bir noktadan sonra sorunun yanıtına ilginizi ayakta tutmanızı zorlaştırıyor. Nic’i tanıtmak veya ona sempati duymamız için yerleştirilen eski güzel günlere dair müzik videolarını andıran klipler, anlatımda büyük çatlaklar açıyor ve eklektik duruyor.
Yönetmen referansları arasında Darren Aronofsky’nin müthiş filmi “Pi”yi, Duncan Jones’un tek mekanda, tek aktörle harikalar yarattığı bilimkurgusu “Moon”u ve
David Lynch’i sayıyor. Biz bir çırpıda Fishbourne’ün de akla getirdiği “The Matrix”i, “District 9”ı hatta “Truman Şov”u da ekleyebiliriz. Ama filmde bunların hepsinin nereye gittiği belli bir senaryosu olduğu, kafa karıştırmanın yeterli olmadığı, tatmin edici bir sona gitmek gerektiği unutuluyor sanki ve bize boş bir stil denemesi sunuluyor.
“Sinyal / The Signal”
Yön.: William Eubank
Oyn.: Brenton Thwaites (Nic), Olivia Cooke (Haley), Beau Knapp (Jonah), Laurence Fishburne (Damon)
Sen.: Carlyle Eubank, William Eubank, David Frigerio
Gör.: David Lanzenberg
Müz.: Nima Fakhrara
Çölde tek başına çay
20’li yaşlarındaki genç kadın Robyn Davidson, 1970’lerde Avustralya çöllerinde 2 bin 700 kilometre yolu dört devesi ve köpeği ile geçmiş, bu yolculuğu anlattığı “Tracks” adlı kitabı büyük ilgi görmüştü. John Curran’ın yönettiği ve Robyn’i ise Mia Wasikowska’nın canlandırdığı “Çöldeki İzler / Tracks” bu kitaptan uyarlandı. Film bir karakterin travma ve çocukluk kabuslarıyla bir yolculukla yüzleşmesini anlatıyor. Hem atmosferi hem Wasikowska’nın performansı hem de karakterin yaşadığı değişimleri zarifçe göstermesiyle türünün başarılı bir örneği haline geliyor.
Soğuk Savaş’a dönüş
“Yalnız Kalpler”den hatırlanabilecek Todd Robinson’ın imzasını taşıyan “Hayalet / Ghost”un başrollerinde Ed Harris ve David Duchovny bulunuyor. Harris, 1968’de bir savaşı engellemeye çalışan Sovyet denizaltı kumandanı rolünde. Yaşanan gerçek bir hikayeden yola çıkan film, casusluk gerilimi olarak nitelendirilebilir. Senaryosunun, güçlü oyuncu kadrosuna rağmen ayakta kalamadığında birleşen eleştiriler aldı.
Diğerleri
l Yerli film “Bir Don Juan Öldürmek”, bir hastası intihar eden psikoloğun sorunlu kadınlarla kurduğu ilişkilerle ilgili. Sabahattin Sakman’ın yönettiği filmin başrolünü Teoman Kumbaracıbaşı oynuyor.
l Haftanın çocuklara hitap eden filmi Güney Afrika yapımı animasyon “Cesur Zebra / Khumba”. Anthony Silverston’un yönettiği filmin seslendirme kadrosunda Yekta Kopan, Ziya Kürküt ve Erkan Taşdöğen var.
l James DeMonaco bir yıl arayla ikinci “Arınma Gecesi” filmiyle izleyicilerin karşısında. “Arınma Gecesi: Anarşi / The Purge: Anarchy” adını taşıyan ikinci film, ilki gibi suçun serbest olduğu bir “arınma gecesi”nde geçiyor.
l “Barselona’da Bir Yaz Gecesi / Barcelona, nit d’estiu” Barselona’da yazın yaşanan çeşitli hikayeleri anlatan bir romantik komedi.
DVD
HAFTANIN YENİSİ
“SİNEMA VE ÇOCUKLARIN HİKAYESİ STORY OF CHILDREN AND FILM”
“Sinemanın Hikayesi” adlı filmiyle ünlenen İrlandalı film tarihçisi Mark Cousins, yeni filminde sinemadaki çocukları anlatıyor. Cousins’ın birikiminden çıkan bu müthiş belgesel, şiddetle tavsiye edilir.