İstihbarat konuları ve kurumları bütün dünyada ilgi ile izlenir. Bizde de böyledir. Nitekim Emniyet İstihbarat ile başlayan tartışmalar, MİT’e ait kamyonların aranması ile yeniden gündeme geldi. Bu günlerde ise Meclis, istihbarat yasasında önemli düzenlemeler yapıyor. Anlaşılan, hukuk, güvenlik, siyaset ve istihbarat disiplini açısından düzenlemenin etkilerini konuşmaya devam edeceğiz.
Yükü artan MİT
Düzenlemenin yeni hukuki tartışmalar başlatması doğal. Özellikle düşünce, fikir, ifade ve basın özgürlüklerinin korunması açısından. Hiçbir devlet aygıtının kontrolü altında olmaması gereken özel hayatın korunması kaygı yaratıyor. Devlet organları tarafından yapılan araştırma, gözetleme ve veri toplama faaliyetlerinde, nelerin özel hayatın ihlali, neyin kamu güvenliğini sağlamak için gerekli olduğu ise yeterince belli değil.
Gerekenden fazla ve amacını aşan miktarda veri toplama faaliyeti her zaman tartışmanın merkezinde olacaktır. Yasa, elde edilen verilerin amacı dışında kullanımının önlenmesine dair de bir düzenleme getirmemektedir.
Öte yandan yasa güvenlik kurumları arasında çekişmeye neden olma potansiyeline sahip. Çünkü kavramlar muğlak, sınırlar belirsiz ve sorunlu. Ülkenin güvenlik mimarisinin ana elementleri olan TSK, Jandarma, Polis ve Sahil Güvenlik K.lığı ile MİT’in; görev, yetki, emir komuta konuları çakışmakta ve tekrarlar ortaya çıkmaktadır. Bu durum rekabet ve çatışmaya yol açabilir. İşbirliğini zorlaştırabilir. Hükümet ve MİT enerjisini kurumlar arası gerilimi önlemeye harcamak zorunda kalabilir.
Yeni düzenleme MİT’i, iç güvenlik ve dış politikada ön plana çıkartmakta, görünür kılmaktadır. Dış ve iç politikadaki gelişmeler dikkate alındığında kurumun sürekli baskı altında olduğu/olacağı bir gerçektir. Sonuçta, yabancı istihbarat örgütlerinin dikkati MİT’in üzerinde olacaktır. İçeride ise bir yandan istihbaratın siyasallaşması gündeme gelirken, bir yandan da “görünmez bir el” MİT’i her alanda deşifre etmeye çalışacaktır.
“Snowden sendromu”
Yeni düzenlemede istihbarat, istihbarata karşı koyma ve örtülü operasyon konularında önemli değişiklikler göze çarpıyor. Özellikle İKK konularında. CİA çalışanı Snowden’in çok sayıda belgeyi çalarak ifşa etmesi tüm istihbarat teşkilatları gibi MİT’i de etkilemiş görünüyor.
“Snowden sendromu”nun aşılması için üretilen çözümler ise fazlasıyla yerel kültürü yansıtıyor. Sızıntıları önlemenin yolu, işlevsel bir düzen kurmak ve mesleki sadakati güçlendirmektir. Sızıntı durumunda ise kurum hatayı öncelikle kendi sisteminde aramalı. Sızan belgeleri yayınlayanları cezalandırmak ise günümüz dünyasında doğru bir fikir olmayabilir.
Bu bağlamda, yasa MİT’e kendi çalışanlarını yalan makinesine bağlama, telefonlarını izinsiz dinleme yetkisi veriyor. Oysa MİT çalışanları da yurttaştır ve doğal hakları vardır.
Bu yetki istihbarat dünyasının olmazsa olmazı “özgüven ve yaratıcılığı” öldürebilir. Sızıntıyı önlemeye çalışırken, kadroların, sıfır riskle çalışan, eylemsizliğin en iyi davranış biçimi olduğuna inanan çok sayıda idare-i maslahatçı elemanla dolduğunu görebilirsiniz.
Adaptasyon tüm kurumlar gibi MİT için de önemlidir. Düzenlemenin MİT’in birçok politik tartışmanın merkezinde olduğu bu günlerde güdeme gelmesi Hakan Fidan, ülke ve kurum için bir talihsizliktir. Elbette bir süre sonra bu düzenleme de politik tartışmaların gölgesinde kalacaktır. Ne var ki MİT bütün politik tartışmaların merkezinde olacaktır. Bu durum “demokratik” bir ülke için iyi bir görüntü olmayabilir.