Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye İsrail ilişkileri yakın zamana kadar oldukça gerilimli günler yaşadı. Çoğu zaman iç politika malzemesi haline dönüşen gerilim şimdilerde düşmüş görünüyor. Gerilimli dönemde değişime uğrayan yalnızca iki ülke ilişkileri değildi. Küresel ve bölgesel dinamiklerde de etkileri uzun yıllar hissedilecek önemli değişiklikler yaşandı. Her iki taraf da bunu görmekte ve yeni dönem politikalarına dair değişimin ipuçlarını vermekteler.

Hatadan dönme erdemi mi, gerçeklerle yüzleşme zamanı mı?
Elbette, “Mavi Marmara olayı” Türk tarafında önemli psikolojik kırılmalara neden oldu. İsrail tarafı şapkayı önüne koyup olayı yeniden ele aldığında, bunun bir hatalar dizisi olduğunu gördü ve saklamıyor. Operasyon baştan sona amatörce yürütüldü ve sonuçları da öngörülenden ağır oldu.
Bozulan ilişkiler ve değişen politik iklim ABD’yi de harekete geçirdi. Başkanı Obama’nın ısrar ve baskısı sonucunda İsrail Başbakanı Netanyahu geçen mart ayında Başbakan Erdoğan’ı telefonla aradı. Dolaylı da olsa Başbakan Erdoğan’dan özür diledi.

Politik ekosistem iki tarafı da değişime zorlarken
İki ülke ilişkilerini gözden geçirmeye zorlayan bir dizi iç ve dış gelişmeden söz edebiliriz. İki başlık altında toplanabilecek dış dinamikler, iç dinamiklerden daha etkili durumda. İlki, ABD’nin değişen Ortadoğu politikalarıdır. Diğeri ise bölgede aktörlerin ve sorunların öngörülemeyen biçimde çeşitlenmesidir.
ABD, dış politika önceliğini Çin’e kaydırdığını ilan etti. Bu, ABD’nin Ortadoğu’ya olan ilgisini kaybettiği anlamına gelmiyor. Yine, İsrail’in güvenliği, petrolün makul fiyatlar ve güvenli biçimde akşını sağlamayı, nükleer silahların yayılmasının önlenmesini, terörizm ve radikal hareketlerle ilgilenecek. Bu bağlamda ABD, müttefiki ülkelerin ilişkileri ve pozisyonlarını değiştirerek kendi üzerindeki yükü hafifletmeyi hedefliyor. Elbette sözü edilen ülkelerin başında da Türkiye ve İsrail geliyor.

“Arap Baharı” biterken
“Arap Baharı” ile başlayan değişim yeni bir evreye girmiş bulunuyor. İlk günlerdeki iyimserlik, heyecan ve beklentiler yok oldu. Az sayıda ülke ayakta kalmayı veya gelişmeleri en az hasarla atlatmayı başardı. Şimdi bir yandan hasar kontrolü, bir yandan da yeni dönemin dinamiklerini anlama, ilişkileri ve aktörleri belirleme zamanı.
Etkinliği artan devlet dışı aktörlerle siyaset yapmak ve yeni dengeler kurmak başlı başına bir sorun. Karakteri değişen güvenlik ortamı, artan insani sorunlar yeni döneme damgasını vuracak gibi görünüyor.
İran ile nükleer müzakereler, Suriye’nin içinde bulunduğu acıklı durum, Irak’ta devam eden şiddet sarmalı herkesi kaygılandırıyor. Yine, Mısır’ın bölgede değişen tutumu, Hamas’ın artan yalnızlığı, Irak ve Doğu Akdeniz’deki enerji yataklarına dair tartışmalar tüm aktörlerin pozisyonlarını ve ilişkilerini gözden geçirmesi gerektiğini söylüyor.
Bu tablonun Başbakan Erdoğan tarafından da benzer şekilde okunduğunu söylemek abartılı olmaz. O halde Türkiye İsrail ilişkilerinin yeni bir ivme kazanması hiç de sürpriz olmayacaktır.