Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türk iç politikası sert, sürprizlerle dolu tartışmalara sahne oluyor. Dikkatlerin içeriye odaklandığı bu günlerde etrafımızda ilginç gelişmeler yaşanıyor. Suriye bunların başında geliyor ve önümüzdeki hafta konu Cenevre’de yeniden ele alınacak.

Batılı istihbarat örgütlerinin Şam ziyareti
Toplantı öncesi en ilginç açıklama Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad’dan geldi. Mikdad, “Batılı ülke istihbarat kuruluşlarının, radikal İslamcı gruplarla mücadele” konusunda Şam’ı ziyaret ettiklerini açıkladı.
İç savaş sürerken böyle bir ziyaretin yapılması önemli değişikliklere işarettir. Başka bir ifade ile Batılı ülkelerin Suriye politikasında bir eksen kaymasının olduğunu görebiliyoruz.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve ABD’li mevkidaşı Kerry, Cenevre öncesi sıkı çalışıyorlar. Rusların daha iyi bir performans gösterdikleri belli oluyor. Koçluğunu Rusların üstlendiği Esad, gayet “uyumlu” ve ince hesaplanmış adımlar atıyor. Muhalifler ise hala “düzen tutturamamış” haldeler.
Cenevre müzakerelerine katılacağını açıklayan Esad, stratejisini Batı’nın “zayıf ve hassas noktalarına” kurdu.
Stratejinin birinci ayağını “korku” oluşturuyor. Esad, kimyasal silahlarını teslim ederek Batı’nın “kitlesel ölüm” korkularını giderdi. İşbirliğine açık olduğunu gösterdi.
Esad, bu defa da diğer “korku”ya odaklandı. Yeni korkunun nedeni radikal İslamcı gruplar. Radikal grupların internetteki videoları Esad’ın “ehven-i şer” olduğunu göstermeye yetti. Esad, El Kaide ile savaşacağını ve işbirliğine açık olduğunu da gizlemiyor.
Stratejinin ikinci ayağını, “kamuoyu baskısı” oluşturuyor. Esad, Cenevre öncesi, insani yardım koridorlarının açılmasına, bazı bölgelerde ateşkes ilan edilmesine ve mahkumların takasına sıcak baktığını gizlemiyor. Bu tutum Batılı ülkelerin “vicdanlarını” rahatlatırken, siyasetçileri de kamuoyu baskısından kurtarabilir.
Esad’ın “istikrarlı duruşuna” karşılık, Suriye Ulusal Koalisyonu fikren ve örgütsel olarak hala dağınıklar. “Batılı ülkelerin” rasyonel davranabileceklerini, politika değişikliğinde manevra kabiliyetlerinin yüksek olduğunu gözardı ediyorlar. Suriye’deki dertlerinin ise demokrasi ve insan hakları değil “güvenlik” olduğunu da anlamış değiller.
İşin kötü tarafı sadece muhalifler değil, sponsorlar arsında da sorun var. İngiltere ve ABD tüm kozları kullanarak muhalifleri masaya oturmaları için ikna etmeye çalışıyor.
Hatta reddetmeleri halinde yardımları kesmekle “tehdit” ediyorlar. Bu noktada Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve Fransa ise farklı bir yol izliyor. Muhaliflere her durumda desteği sürdüreceklerini söylüyorlar.
Hayal kırıklığı yaşayan diğer grup ise Kürtler. Başlangıçta büyük ilgi gösterilen, radikal İslamcı gruplarla savaştığı için de takdir edilen Kürtler, iş Cenevre’ye gelince göz ardı edildiler. Çünkü radikal İslamcılarla mücadeleleri fazlaca “yerel kaldı.”
Önümüzdeki hafta Cenevre’de ortak karar/uzlaşma çıksa da çıkmasa da, Suriye yeni bir yola giriyor. Türkiye ise “duyarlı vatandaşların ihbarları” ile meşgul.
Batılı ülkelerin istihbarat örgütleri, Şam’da Esad’ın geleceğini konuşurken, bu ülkenin istihbarat teşkilatları, El Kaide, TIR, otobüs arayarak/aratmayarak birbirlerini “meşguliyetle tedavi” ediyorlar.