Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İsviçre’nin Cenevre kentinde yürütülen Suriye görüşmeleri Esad hükümet temsilcileri ile muhalif grupların birbirlerini suçlamalarının arından yine dağıldı.
Ateşkes boyunca Esad rejimi Halep civarında saldırılarını sürdürürken, ihlallerde de artış olduğu gözden kaçamadı. Ateşkesin tamamen çökmesi halinde ise savaş şiddetini artırırken yeni mülteci dalgası da ortaya çıkacaktır. Elbette bunlar Türkiye için de iyi haberler değil.
Nitekim Suriye tarafından atılan çok sayıda roket ve mermi Türk tarafına düşmeye devam ediyor. Atışlar sadece maddi değil, aynı zamanda can kaybına da neden oluyor. Salvoların kaynağı Türkiye’nin desteklediği ılımlı muhalefetle DAEŞ arasındaki çatışmalar.
ABD, DAEŞ’in boşaltacağı alanların PKK/PYD’ye teslim etmenin yollarını ararken, Türkiye ılımlı muhalifleri tercih ediyor. Müttefik ABD, pasif bir tutum takınarak, “Yapabilecek misin, bir görelim” taktiği izliyor.
Başbakan Davutoğlu, Strasbourg ziyaretinde yaptığı basın toplantısında Suriye konusuna da temas etti. Kilis’e düşen roket ve mermilerin devam etmekte olan çatışmaların sonucu olduğunu ifade etti. Çobanbey’in ılımlı muhalefet tarafından alındığını ve DAEŞ’i baskılamak için de Türk topçusunun zaman zaman destek verdiğini belirtti.
Dikkat çeken diğer konu, ABD liderliğindeki Müttefik Hava Kuvvetleri’nin ılımlı muhaliflere koruma sağlamaya pek istekli olmamaları. Üstelik Rusya ve Esad rejimi de Halep ve civarında ılımlı muhalifleri havadan ve karadan sıkıştırmaya devam ediyor. Bu yüzden muhaliflerin operasyonlarının sıklet merkezini sık sık değiştirmeye zorladıklarını, ilerleme sağlamalarının zorlaştığını anlıyoruz.
Politik rekabet ve gerilim sahaya çatışmaların yeniden yükselişi biçiminde yansıyor. Bu çerçevede Türkiye ve ABD de farklı pozisyonlarını korumaya devam ediyorlar. Esad rejiminin güç kazanması ise iç savaşı daha da karmaşık hale getiriyor.
ABD, Ankara’nın desteklediği ılımlı muhaliflerin Türkiye sınırında DAEŞ’in yerini almasının kendisinin Suriye stratejisine zarar vereceğini, işleri daha da karmaşık hale getireceğini hesaplıyor. Bu konuda yalnız değil. Rusya, İran ve Esad rejimi de benzer bakışa sahipler. Onlar da Türkiye’nin desteklediği ılımlı muhalifleri askeri ve siyasi yönden baskılayarak etkisiz hale getirmeye, sınırları kapatmaya çalışıyorlar.
Gelişmeler önümüzdeki dönemde sınır hattının sadece DAEŞ nedeniyle değil, Şam yönetimi ile PKK/PYD arasındaki gerilim nedeniyle de gündemde daha fazla yer alacağını gösteriyor. Suriye’de siyasi birliği sağlamaya hizmet edecek, Arap kimliğini merkeze koyan tüm ideolojik hamlelerin içerideki düşmanın Kürtler olacağı her geçen gün daha da belirginleşiyor.
İç savaş boyunca PKK/PYD ile Esad rejimi arasında var olan “zımni ittifak” serüveninin sonuna gelmek üzere olduğumuza dair güçlü işaretler var. Bu ilişkinin biçiminin, gerçek zeminin ne ve nasıl olacağını önümüzdeki aylarda, yıllarda görebileceğiz. Ne de olsa Suriye kitabının daha ilk bölümündeyiz.