Uzun, yorucu, belirsizlikler ve sürprizlerle dolu yeni bir yıla giriyoruz. Sadece dış politikada değil, iç politikada da hatırı sayılır olaylara tanıklık edeceğimize dair güçlü sinyaller var. Hatta iç politikanın bizleri daha fazla meşgul edeceği tezini savunmak fazlaca iddialı olmaz.
Elbette bu karmaşık tablonun merkezinde yer alan ve ne yapacağı merak edilen en önemli aktörlerden birisi de Başbakan Erdoğan. Onu, içeride ve dışarıda, iç içe girmiş, farklı karakterde hasımları ile zorlu bir mücadele bekliyor.
Bir beka konusu olarak seçimler
Türk iç siyasetinin, önümüzdeki yıl, en önemli konusu seçimlerdir. Başarılı seçim sonuçları taraflara güç ve meşruiyet sağlayabilecek iken, başarısızlık siyasi ve psikolojik olarak büyük hasarlar verecektir. Bu nedenle de seçimler herkes için bir “beka” sorunu olarak görülmektedir. Her ne kadar bu günlerde “yolsuzluk ve rüşvet”i tartışıyor olsak da, son tahlilde, Başbakan Erdoğan da hasımları da, stratejilerinin ağırlık noktasını yapılacak seçimlere kurdular. Yerel seçimlerde istediği sonucu elde edemeyen taraf bu defa Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanacaktır. Bu nedenle stratejinin ağırlık merkezi sabit kalırken, mücadele bütün yıla yayılma potansiyeline sahiptir. “Soruşturma, rüşvet, kara para aklama, istifa, kabine değişikliği” gibi “temalar, faaliyetler, ithamlar” öncelikle kamuoyunun algısını değiştirmeye ve kararlarını etkilemeye yarayan araçlardır. Bunlar profesyonellerin elinde ölümcül psikolojik gedikler açabilir.
Öte yanda AKP’nin uzun süren iktidarı, siyasi, ekonomik ve sosyal tablolardaki değişim, geçmiş ittifak ilişkileri, bu hadisede zafiyete dönüşüyor. Bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın işi bir hayli zor görünüyor. İşin kötü tarafı cephedeki zayıf noktaların koordinatları eskinin, müttefiki şimdinin hasımları tarafından çok iyi biliniyor. Böyle bir mücadeleye girişen taraflar için en önemli faktör zamandır. En değerlisi ise krizin başındaki zamandır. Bunun iyi kullanıldığı söylenemez.
Çıkış stratejisinin bileşenleri
Böyle bir durumda Başbakan Erdoğan’ın hasarı en aza indirebilmesi için üç konuya odaklanması gerekir.
Birincisi, ekibinde ve kamuoyundaki “olumsuz algıları” değiştirecek argümanlar bulmalı. Bunlar, toplumun ortalama değerlerine hitap edebilmelidir.
İkincisi, hasımlarını iyi analiz ederek doğru sınıflandırmalı. Bu sınıflandırmada, siyasi partiler gibi simetrik olanların kendisine, asimetrik olanların ise “stratejilerine” odaklanmalıdır. Çünkü sadece konvansiyonel karakterdeki simetrik hasımları ile değil, asimetrik hasımlarla da baş etmek zorundadır.
Siyasi partiler, üzerinde mutabık kalınmış, açık kurallar ile “iktidar” mücadelesi sürdürürler. Oysa asimetrik hasımların kuralları, yetenekleri daha farklıdır. Strateji ve taktikleri hibriddir. Dolayısıyla konvansiyonel yaklaşımla bu hasımların üstesinden gelinemez. Üçüncüsü, krizi yönetirken, mücadelenin karakterini, siyasi, sosyal, ekonomik, güvenlik ortamını kuşatan eko-sistemi anlamış ehil bir ekibe ihtiyaç vardır. Mevcut kriz, geçmişte başarı getiren geleneksel yöntemler, takım ve anlayışla aşılamaz. Dinamik, değişken, hibrid, tam zamanlı ve yerel özelliklere haiz olmalıdır.