Hükümet, PKK sorununu müzakere yolu ile çözeceğini ilan ve ifade etti. Nitekim bu kararını hayata geçirecek beş ayaklı stratejisini uygulamaya çalışıyor. Güvenlik, ekonomi ve kamu diplomasisi alanlarında hatırı sayılır ilerleme kaydetti. Ancak diplomasi ve Anayasal/yasal konularda Öcalan cephesini yeterince ikna etmiş görünmüyor.
Başka bir ifade ile işin “kolay” kısımlarında ilerleme sağlanmış görünüyor. Güvenlik alanında, TSK “genel stratejinin” aksine hareket edemeyecek biçimde iç güvenlik görevlerinden uzaklaştırılmış durumda. Jandarma ve polis, PKK’nın faaliyet gösterdiği alanlarda hissedilir derecede görünürlüklerini azalttılar. Buna mukabil, PKK militanlarının çok az kısmı ülke dışına çıktı. Ayrıca PKK, stratejisinin esasını teşkil eden “halkın kontrolünü”, farklı araçlarla ve daha sıkı yürütüyor.
Hükümet, ekonomik alandaki çabalarını artırdı ve bölgeye hatırı sayılır ekonomik yatırım yaptı. Yine, Türkiye genelinde kamuoyu algısını önemli ölçüde “yeniden” biçimlendirdi. Nitekim Öcalan hiç olmadığı kadar kamuoyunda meşruiyet elde etti ve görünür hale geldi. Bir anlamda “ada turizmi de” hız kazandı.
Ancak, stratejinin diğer iki ayağında yeterli ilerleme sağlandığı söylenemez. Birincisi, stratejik eşik olan “Kürt” etnik kimliğine siyasi bir içerik kazandıracak yasal ve Anayasal düzenlemeler. İkincisi ise bölgesel gelişmeler bağlamında AB ve ABD’nin müzakere sürecine aktif desteği.
Bu konuların seçime kadar çözülmesi ise mümkün görünmüyor. Elbette tek sebep yerel seçim değil. “Yolsuzluk ya da paralel devlet” operasyonları, seçim faktörüne yeni anlam ve boyut kazandırıyor.
Sözünü ettiğimiz operasyonlar müzakere sürecini, hızını ve öncelikler listesindeki yerini temelden etkiledi. Sorun öncelikler listesinin bir hayli gerilerine taşındı. Şimdilerde ise PKK sorunu “beka” kategorisine girmiyor. Neden mi?
Cemaat hükümet çatışması PKK’yı nasıl etkiledi
Birincisi; yarışma sandıkta ise, ki öyle, BDP’nin oy yüzdesi küçük bir oranı oluşturur. BDP’nin yerel seçimde artırabileceği oy oranı hükümetin siyasi pozisyonu bakımından “stratejik” önemde değildir ve onu sarsamaz.
İkincisi; sorun kroniktir. Bu nedenle “toplumun yabancı” olmadığı bir konudur. Tarihsel sorumluluk bütünüyle hükümete ait değildir. Tarihin derinliklerinde kolaylıkla sorumlu bulunabilir ve itham edilebilir.
Üçüncüsü PKK, yeniden şiddete sarılacak olursa, bu durum, toplumu kutuplaştırır. Ancak, hükümetin ihtiyaç duyduğu büyük kısmı için “bütünleştirici” bir rol oynar.
Dördüncüsü, hükümetin cemaat ile girdiği “beka” mücadelesi zaman baskısı altındadır. Çünkü 30 Mart seçim sonucu, Başbakan Erdoğan’ın siyasi hayatını ve gelecek stratejilerini belirleyecek kadar önemlidir. Oysa PKK sorunu şimdilik, biraz daha ötelenebilir.
BDP Eşbaşkanı Demirtaş, seçimlerden sonra “özerklik” olarak nitelendirdiği bazı düzenlemeler yapacaklarını ilan etti. Hükümet ve cemaatin önceliklerinin değişmesi, karşılıklı etkili hamleler, PKK için esaslı bir yol temizliği anlamına gelebilir. Anlaşılan, mevcut tablo, bu cepheyi oldukça heyecanlandırmış görünüyor.