Yeni yıla eski bir hikâyenin yeni tartışmalarıyla girdik. PKK’dan söz ediyorum. Sorunun yeni bir aşamaya geldiği gerçek. Artık, PKK ve türevlerinin siyasi taleplerinin, şimdilik kaydıyla, ne olduğunu net olarak biliyoruz. Egemenliğin etnik kökene göre paylaşıldığı, iki uluslu “gevşek bir konfederasyon”.
Görünen o ki önümüzdeki yüzyıl boyunca PKK kadroları “ulus inşası” ile epey meşgul olacaklar. Bu arada Türkiye’yi de bir hayli meşgul edecekler. Siyaseti, bazen parlamento ve sokakta, bazen de silahlı olarak “hendek” gerisinde yapacaklar.
Konu Türkiye’nin meşguliyeti olunca haliyle ilgi ve ilgililerin sayısı da bir hayli yüksek oluyor. Öte yandan, ilgililerin sayısı kadar, öncelikleri, çıkarları, yöntemleri de farklılaşıyor, bazen de çelişiyor.
Sıkı bir mücadelenin yaşandığı Ortadoğu’da iç çelişkileri olan iki bloğun ortaya çıktığı görülüyor. Tıpkı Soğuk Savaş günlerinde olduğu gibi. Bir yanda Avrupa Birliği ve ABD var. Öte yanda
Rusya, İran ve Suriye.
Rekabet ve çelişkiler IŞİD sorunundan Suriye’nin geleceğine, Irak’ta çöken devlet yapısından İsrail’in güvenliğine, Körfez bölgesindeki güç mücadelesinden İran’ın hamlelerine ve son olarak geniş bir yelpazedeki Türk-Rus ilişkilerine kadar uzanıyor. Bu tablonun vazgeçilmez bileşeni ise Türkiye. Haliyle onu “meşgul edecek” PKK’nın her iki bloğun radarında olması kaçınılmaz.
Bu tablo, uluslararası destek anlamında PKK cephesini elbette heyecanlandırıyor. Ancak durum bir o kadar da kafa karışıklığına neden oluyor. Özellikle “hendek savaşının” zamanlaması ve yönteminin yanı sıra, ideolojik ön yargılar ile güç dengeleri açısından.
AB’nin, IŞİD ile mücadele, terörizm ve ağırlaşan mülteci sorunları nedeniyle “istikrarlı” bir Türkiye’ye ihtiyacı var. ABD ise, müttefiki AB’nin ihtiyaçlarını göz ardı etmiyor. Ayrıca, Suriye ve Irak’ta IŞİD’le mücadelede karadaki “askeri” PKK/PYD’nin önceliklerini değiştirmesi ve Türkiye’ye yönelmesinden de çok mutlu değil. Her iki aktörün de tasvip etmedikleri husus, PKK’nın gittikçe Rusya eksenine kayması. Ukrayna krizi devam ederken “yatırım yaptıkları” PKK’yı Rusya’nın koltuğunun altında görmek, AB ve ABD’nin pek hoşuna gitmiyor olmalı.
Öte yandan, Türkiye’ye ders vermek, örtülü operasyon yetenek ve kapasitesini göstermek isteyen Rusya, Soğuk Savaş döneminden kalma PKK defterlerini karıştırıyor. Örgütün politik ve askeri kültürünü biçimlendiren Marksist anlayışa referans vererek vaatlerde bulunuyor.
Böyle bir tabloda PKK’nın ne yapacağını, hangi bloğu tercih edeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Tercihin örgüt içinde de tartışmalar yaratması muhtemel.