Hükümet ile “Gülen hareketi” arasında gerilim ve çatışmanın su yüzüne çıkmasının ardından “paralel devlet” lafını sıklıkla işitmeye başladık. Gelişmelere bakacak olursak daha da fazla duyacağız.
O halde “Paralel devlet” ifadesinin tarihsel arka planına, mantığına ve işleme biçimine bir göz atmak faydalı olabilir. Böylece olanları ve olabilecekleri anlamamız kolaylaşır.
‘Öğrenen organizasyon’ olmak
Terim, Marksist jargondan ödünç alındı. Çin devriminde Mao formüle etti, Afrika’da, Asya’da “sömürge yönetimlere karşı” kullanıldı. Yine, İslami/Milliyetçi motivasyonla Cezayir’de, 1956-1962 Fransa’ya, sosyalist amaçlarla da Vietnam’da ABD’ye karşı organize edildi. Türkiye’de ise PKK, bu uygulamanın öncüsüdür.
“Paralel devlet”, iktidarı elde etmek isteyen, fakat gücü az ve sayıca zayıf “hareketlerin” izlediği stratejinin olmazsa olmaz uygulamasıdır.
Zayıflıktan muzdarip olan bir hareketin iki amacı vardır. Varlığını korumak. Fiziki kapasite ile üye sayısını artırmak. Bu ise ancak halkın desteğini almakla ve kontrolünü elde tutmakla mümkündür.
Halkın desteği ise ya gönüllü olur ya da silahlı eylem, politik, psikolojik baskı ve korku ile. Sistemin işlemesi basittir. Mevcut devletin/iktidarın sorunlara çare olamayacağı, güvenlik ve adalet sağlayamayacağı, meşruiyetini yitirdiği fikri zihinlere yerleştirilir. Halk meşru düzenden korku veya vaatle kopartılır. Yeniden ve devlete paralel örgütlenir. Örgüt, güç ve meşruiyetini artırır iken “resmi” devletin etkinliği azalır. Bu yapıya Marksist literatürde “cephe örgütü”, politik resme ise “ikili iktidar” denir.
‘Ortak olarak’ paralel devlet
Örgütlenme iki farklı düzende ve iç içe girmiş şekilde yapılır. Birincisi, idari bölünmeye göre. Ülke, il, ilçe, mahalle, köy sorumluları atanır. Hiyerarşik yapı kurulur. Bazen otonom yapılar da oluşabilir.
İkincisi, mesleki ve sosyal tabakalara göredir. Akademisyen, hâkim, polis, öğretmen, öğrenci, esnaf, kadın, işçi, işadamı gibi. Bu ağ düzeninde hiçbir birey kendi başına bırakılmaz. Herkesin bir şekilde faaliyetlerde yer alması istenir. Toplantılara/eylemlere katılması, az da olsa yardım yapması beklenir. Böylece bir yandan örgüt disiplini sağlanırken, bir yandan da aidiyet güçlendirilir. Üyeler “kader ve suç ortağı” haline getirilir.
Sorunlar “resmi” kurumlar, kurallar, şahıslar aracılığı ile değil yeni yapılar tarafından çözülmeye başlanır. Artık “paralel devlet” faaldir. Devlet fonksiyonları bazen birbirine paralel, bazen iç içe geçmiş, bazen de birbiri ile mücadele halindedir.
Kendin kadar rakibini bilmek de önemlidir. Bu çerçevede “paralel devletlerin” gücü zayıflıklarında gizlidir. Nasıl mı?
Bir, üyelerinin psikolojik motivasyonu güçlüdür. Bu nedenle adanmışlık, sadakat ve bağlılık düzeyi yüksektir. İki, gizlilik esastır. Örgütün sınırları ve gücü her zaman bir muammadır. Üç, daima işe yarar bir stratejileri vardır. Dört, adaptasyon yetenekleri yüksektir, yeni duruma hızla uyum sağlarlar. Beş, küreselleşme çağında bu tür hareketler isteseler de yerel kalamazlar. Altı, asimetriktirler. Güçleri az, etkileri yüksektir. Son olarak, hukuki ve ahlaki kurallara uymak zorunda değildirler.