Barzani’nin önceki hafta gerçekleştirdiği ziyaret birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Tartışılan konulardan en dikkat çekici olanı, PKK’nın bu ziyaretten fazla memnun olmaması idi. Nitekim birçok insan Öcalan ile Barzani arasındaki bu limoni ilişkiye ve memnuniyetsizliğe pek anlam veremedi. Oysa Kürt siyasi ve silahlı hareketlerinin tarihi ve liderlerin kişiliği memnuniyetsizliği anlamamızı kolaylaştırabilir.
Her ne kadar, Barzani ve Öcalan “Kürt” parantezinde buluşsalar, zaman zaman taktik ittifaklar kursalar da, daima aralarında açık gizli bir rekabet ve çatışma olmuştur.
İki liderin güçlü ve zayıf yönleri
Rekabetin ilk nedeni olarak “meşruiyet”ten söz edebiliriz. Barzani, uzun yıllar süren savaş ve ayaklanma sonunda ABD gibi küresel bir aktörün yardımı ile federal bir devletin bölgesel lideri konumuna yükselebilmiştir. Bu konum ona Irak’ta ve uluslararası alanda hukuki ve siyasi meşruiyet sağlamaktadır. Üstelik liderliğini, bölgesindeki seçim sonuçları ile de tescil etmiş durumdadır. Oysa Öcalan, sonuçta bir “hükümlü” statüsündedir.
İkinci neden, Öcalan ile Barzani’nin “din” ile olan mesafeleridir. Barzani, ailesinden miras Nakşibendi tarikatının temsilcisi olmak gibi bir avantaja sahiptir. Bu ona dini, siyasi, ekonomik ve sosyal avantajlar sağlamaktadır. Oysa Öcalan, ideolojisinin gereği baştan beri din konusuna mesafelidir. Bu mesafeyi ancak Sovyetlerin çökmesi ve sosyalizm fikrinin gündemden düşmesi ile daraltabilmiş, zaman içinde dini politik hedefi için araçsallaştırmıştır.
Öcalan ile Barzani arasındaki bir diğer farklılık geldikleri sosyal taban ile ilgilidir. Barzani, bir aşiretler konfederasyonu olan Barzan aşiretinin lideridir. Bu durumun ikili sonucu vardır. Bir yandan toplumu anlama, sosyal ağlar kurma, sosyal saygı ve iktidar elde etme avantajları sağlarken bir yandan da aşiret, ulus çatışmasına ikilemine neden olmaktadır. Öcalan ise, modern zamanların “şiddet kullanarak” ulus yaratma yöntemini tercih ettiğinden “aşiret” yapısından nefret eder. Zaten kendisinin de aşireti yoktur.
Öcalan-Barzani rekabetini derinleştiren bir diğer neden ikilinin kişilik ve dünya algısını biçimlendiren Irak ve Türkiye’nin siyasal, sosyal yapısı ve tarihidir. Barzani’nin kültürel değerleri ve algıları; diktatörlükle yönetilen, petrol gelirleri ile işleyen bir rantiye devlette, durmadan savaşan, Arapların ve Kürtlerin ilk günden beri ayrıştığı bir ülkede şekillendi. Öcalan’ın algıları ise; petrolü olmayan, etnik kimliklerine bakılmaksızın zeki çocukların yatılı okullarda okutulduğu, Öcalan gibi, Türklerle Kürtlerin iç içe yaşadığı, “batılılaşmayı” hedef alan bir ülkede şekillendi.
Baba mirası partiler
Yine, siyasi hayatlarının arka planı bize ikisinin farklılıklarını göstermektedir. Barzani’ye babasından dört “Kürdistan Demokrat Partisi” miras kaldı. Bu partinin Türkiye kolu 1965’te, Suriye ve İran kolları da aynı tarihlerde kuruldu. Öcalan ise baba mirası ile değil kendi çabaları ile buralarda partiler kurarak örgütlendi. Hatta Suriye’deki kolu, bu günlerde Barzani’nin canını sıkacak kadar başarılı oldu.
Görüldüğü üzere Barzani ile Öcalan arasında derin yapısal ve ideolojik farklılıklar var. Ancak rekabeti daha da derinleştiren ve karmaşık hale getiren petrol faktörüdür. Nitekim petrol zengini Barzani, fakir Öcalan karşısında daha avantajlı konumdadır. Para sayesinde geçici de olsa dostluklar ve ittifaklar satın alabilmektedir. Öcalan ise hırslı kişiliği ile bu ilişkileri riske edebilecek kapasite ve araçlara sahiptir.