Öcalan, yeni bir parti kurulmasını istediğinde birçok insan buna pek anlam veremedi. Çünkü Öcalan’ın çizdiği yolda siyaset yapan Barış ve Demokrasi Partisi vardı ve parlamentoda temsil ediliyordu. Üstelik adaya gidiş gelişlerinde de fazlaca bir sorun yoktu.
Yine de parti çalışmaları tamamlandı ve nihayetinde Halkların Demokrasi Partisi (HDP) kongresini yaparak kurulduğunu ilan etti. Şimdi partinin TBMM’de temsilcileri var ve çalışmalarını sürdürüyor. Üstelik başkan yardımcısı da kuruluşundan kısa bir süre sonra Öcalan’ı İmralı cezaevinde ziyaret ederek görüştü.
‘Birleşik cephe’ merakı
Gelişmeleri “demokratik” bulup, çok partili sistemin doğal bir sonucu olarak görebiliriz. Farklı ideoloji, farklı bakış açısına yarattığı ayrışmalar gibi. Ancak, Öcalan’ın niyetini ve stratejisini anlamak onun silahlı ve siyasi geçmişine ait detayları bilmekle mümkündür. Nitekim detaylar, konuyu göründüğünden daha ilginç hale getirebilir.
Öcalan’ın “Kürt”ler dışındaki illegal/legal muhaliflerle “birleşik cephe” kurma merakı 1980’li yıllara kadar uzanır. Onun bu merakını şekillendiren ise Marksist ideolojisi ile Maocu “uzun süreli halk savaşı” stratejisidir.
O, bu çerçevede her zaman, gerek iç, gerek dış politikada, gerekse askeri sahada hükümeti ve güvenlik güçlerini köşeye sıkıştıracak ittifak ilişkileri kurmanın yollarını aramıştır. İlk defa 1982’de ”Faşizme Karşı Birleşik Cephe”yi ilan ederek potansiyel “rejim muhalifleri”ni tek şemsiye altında toplama girişiminde bulunmuştur. O yıllarda bu çabası pek başarılı olamamıştı, ama yine de iki hedefi vardı. Hükümetleri daha geniş bir yelpazede, farklı referans noktaları olan “politik hareketler”le karşı karşıya getirmek ve örgütünü “meşguliyetle tedavi” etmekti.
Öcalan, 1992’de bir açıklamasında şunu söylüyordu: “Kürt” olmayanlardan oluşturulacak silahlı eylem grupları “Türkiye içlerine doğru sarkabilirlerdi.” Bu çerçevede, “PKK hareketinin enternasyonalist karakteri böyle bir oluşuma sadece destek verme, olanak yaratma anlamında değil, ideolojik-politik-örgütsel temelde de yön verme anlamında bir mücadeleyi kaçınılmaz kılıyordu.” (Cümle düşüklüğü ona ait).
Bu niyet kısa süre içinde hayata geçirildi. Devrimci Halk Partisi adındaki ilk gruplar 1992’de Türkiye’ye girdiler. Fakat başarılı olamadılar. Bu defa Botan bölgesinde yine Kürt kökenli olmayan “muhaliflerden” yeni silahlı bir birim kuruldu. Bu grup doğrudan Öcalan’ın emri ile eğitime başladı. Amaç silahlı eylemleri Türkiye’nin batısına doğru yaymaktı.
Mao’nun İmralı’daki ruhu
Öcalan, bugün hapishane koşullarında bile Mao’nun askeri stratejisini izliyor. Kendi ifadesi ile “iğne deliği kadar” fırsatları değerlendiriyor. Mao’nun askeri yazılarında da ifade ettiği gibi gerek askeri, gerekse siyasi alanda hükümetin “dış cephesinin ardına yeni cepheler oluşturarak, onu iç cephe haline getirmenin” yollarını arıyor. Bu ilgi ve merakını tetikleyenin ise “Gezi” hareketlerinin potansiyel gücü ve etkisi olduğunu saklamıyor.
Şimdilik legal politik alanda dış cepheyi yeni parti ile iç cephe haline getiren Öcalan’ın, “silahlı” alanları boş bırakması işin tabiatına uygun olmaz. Özellikle de Suriye’deki koşulların sunduğu emsalsiz fırsat alanları varken.