Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Obama’nın kimyasal silahların imhasına karşılık Suriye’ye askeri müdahaleden vazgeçmesi birçok insanı şaşırttı. ABD, yüz binden fazla kurban, dört milyondan fazla mülteciyi göz ardı ederek şimdilik sahneden çekildi.

Hedef ABD ve İsrail mi?

Obama’nın Suriye’de doğrudan askeri bir müdahaleye istekli olmamasının ardında bir dizi neden var. Örneğin, bu tip harekâtın aşırı maliyetli olması, uzun süredir devam eden ekonomik kriz, ülkesinin Irak ve Afganistan’da savaş yorgunu olması gibi. Göz ardı edilen husus ise kimyasal silahların yarattığı hassasiyetti. Teröristlerin konvansiyonel bir terör saldırısını kimyasal silah kullanarak felakete dönüştürebilecekleri düşüncesi İsrail ve ABD kadar El Kaide’nin hedefindeki Rusya’yı da endişelendiriyor.
Obama’nın kimyasal terör korkusunun olması anlaşılabilir bir durum. Bu korkuyu tetikleyen El Kaide bağlantılı örgütlerin Suriye’de artan gücü ve faaliyetlerinin yaygınlaşmasıdır. Yine, Suriye ordusunun envanterinde bulunan tonlarca kimyasal silahın güvenliği de en büyük kaygı nedenidir. Bunlar bizim için çok fazla anlam ifade etmeyebilir.
11 Eylül saldırısının ardından abartılı ve tüketime yönelik olsa da terörizm konusunda yığınla kitap, makale yayınlandı, film üretildi. Toplum ve siyasi karar alıcıların zihin dünyası yeniden ve daha hassas olarak şekillendirildi. Saldırıların savuşturulması için ikinci bir şansın olmadığı ve mutlaka sıfır riskle çalışılması gerektiğine dair beklenti yaratıldı. Ciddi bir hassasiyet oluşturuldu. Elbette bunda bir haklılık payı da vardı.
ABD, aylar önce Suriye’de savaşan radikal El-Nusra grubunu terör örgütleri listesine alırken bu kaygılardan yola çıktı. El-Nusra gibi radikal örgütler Suriye’deki sorunu politik değil dini/mezhebi bir perspektiften okumaktalar. Onlara göre Suriye’de sorun politik değildir. Demokrasi, insan hakları ya da hukukun üstünlüğü için değil kendi anladıkları anlamda bir düzen için savaşmaktalar.
Eylemler savaşın neden olduğu bir zorunluluk değil, “kutsal bir görevin” yerine getirilmesidir ve Allah adına yapılmaktadır. Böyle olunca şiddeti sınırlayacak hiçbir ahlaki, vicdani engel kalmamakta, savaş tüm cihanı kapsamaktadır. Suriye’de belirli bir gelişme sağlandıktan sonra da cihat “potansiyel düşmanlara” karşı sürdürülecektir. Üstelik saldırı kapasitesini arttıracak kimyasal silahlar şimdilik bir kol uzaklıkta durmaktadır.

Silahların çarpan etkisi
Arap İsrail savaşlarındaki kronik yenilgilerin ardından İsrail’in nükleer kapasitesini dengelemek isteyen Suriye askeri doktrinini kimyasal silahlara dayandırdı. Bu doktrin sayesinde ABD askeri müdahalesinden kurtuldu. Kimyasal terör korkusu sürdükçe de faydasını görmeye de devam edecek.
Tokyo metrosuna 1995 yılında yapılan kimyasal terör saldırısında 20 kişi hayatını kaybetti ve 3789 kişi tedavi altına alındı. Panik havası uzun yıllar sürdü. Ev yapımı az miktardaki sarin gazı bu etkiyi yaratırken Suriye’deki tonlarcasının sonuçlarını kimse düşünmek bile istemiyor.
Batı ve Rusya bu hesapları yaparken 2003’te El Kaide saldırısına uğramış Türkiye’nin bu tehlikeyi göz ardı etmemesi gerekir.