Suriye Hava Kuvvetleri geçen hafta İHH’ye ait yardım kamyonlarını Halep girişinde vurdu. Saldırıda Suriye uyruklu bir kişi ölürken bir kişi de yaralandı. Yaklaşık yüz elli bin kişinin öldüğü Suriye’de bu saldırı sıradan bir hadise gibi görülebilirdi. Ancak öyle olmadığına dair güçlü işaretler var.
Birincisi, Suriye rejimi hava kuvvetleri unsurlarını aktif ve verimli olarak kullanmaktadır. Nitekim Esad, kuşatılan şehirlerde korku ve panik yaratmak, direnişçileri yıldırmak, askerlerine destek sağlamak için uçak ve helikopterleri kullanıyor. Bir anlamda muhaliflerin neden hava savunma füzelerine sahip olmak istediklerini daha iyi anlıyoruz.
İkinci dikkat çeken husus İHH’ye ait kamyonların hedef olmasıdır. İHH, Birleşmiş Milletler’e akredite yardım örgütü olmasına rağmen, ismi üzerinde, yoğun tartışmalar olduğunu biliyoruz. Özellikle de muhalif gruplara çeşitli yardımların ulaştırılmasında.
Her iki olgunun bileşimi bizi ilginç bir noktaya götürmektedir. Küçük bir konvoya hava saldırısı iki koşulda mümkündür.
Fırsat hedefi
Birincisi, İHH’nin kamyonları Suriye uçakları tarafından bir fırsat hedefi olarak tespit edilmiş ve vurulmuştur. Başka bir ifadeyle uçaklar rutin uçuşları esnasında TIR’ları tesadüfen görmüş ve ateş altına almıştır. Bu bize, Suriye Hava Kuvvetleri’nin hava sahasını hiçbir engelleme olmadan kullanabildiğini, uçaklar havada iken hedef bildiriminin gerektirdiği istihbarat ve muhabere ağının işlediğini gösterir.
Bu ihtimalin gerçekliği, Suriye hava sahasını denetleyen radarların verilerinden kolaylıkla anlaşılabilir.
Güçlü istihbarat
İkinci ihtimal, konuyu daha da hassas bir noktaya getirmektedir. Suriye Hava Kuvvetleri söz konusu saldırıyı “istihbarata” dayalı gerçekleştirmiş olabilir. Eğer gerçek böyle ise saldırı, Esad rejiminin istihbarat üretme kapasitesini, yöntemlerini ve icra yeteneği göstermesi bakımından önemlidir. Çünkü verileri toplayıp, istihbarat üretmek, ardından çok kısa sürede uçakları “havalandırarak” hareket halindeki hedefleri vurmak, etkili istihbarat, iyi bir muhabere, senkronize ve hızlı işleyen bir karar alma süreci ile oldukça kısa reaksiyon süresine bağlıdır.
Bu ancak yardım araçlarının Türkiye sınırını terk etme anının Suriye’de ilgili yerlerce tespitine bağlıdır. Başka bir ifadeyle tam zamanlı istihbarat gerektirir.
Böyle bir yetenek ise iki koşulda mümkündür. İlki, insani istihbarat yöntemleriyle. Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısının milyonu bulduğu bir ortamda kimin istihbarat elemanı olduğunu tespit oldukça zordur. İkincisi, teknik istihbaratla mümkündür. Uyduyla gözetleme, insansız hava araçlarıyla ya da iletişimin dinlenmesi gerekir. Suriye’nin böyle bir kapasitesinin olmadığını ya da sınırlı olduğunu biliyoruz. Bu imkânı ona verebilecek olan ise İran ve Rusya’dır.
Sadece bu olay bile kafalarda çok sayıda soru işareti yaratıyor. Örneğin, Suriye rejiminin istihbarat kapasitesinin hâlâ etkili olduğunu gösteriyor. Yine uzun süreli iç savaşa rağmen rejim hâlâ hava kuvvetlerinin çarklarını döndürebilmekte.
Son olarak, Türkiye’ye Süleyman Şah Türbesi’ne ikmal ve takviye yapılırken Suriye Hava Kuvvetleri’nin faal olduğu mesajını vermektedir.