Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’ın “demokrasi paketini” açıklamasının ardından kamuoyunda, medyada ve siyasi arenada hararetli tartışmalar sürüyor. Tartışmacılar bulundukları konuma ve siyasi kanaatlerine göre değerlendirme yapıyorlar. Destekleyenler de eleştirenler de var. Bu çerçevede en fazla merak edilen husus PKK’nın pakete vereceği tepki.
Henüz Öcalan’ın görüşleri kamuoyuna yansımamış olsa da ilk anlarda BDP kanadında bir kafa karışıklığı görüldü. “Demokrasi paketine” nasıl yaklaşmaları gerektiğine dair ortak bir görüş oluşturmadılar. İyi, ama, eksik gibi açıklamalarla geçiştirdiler. Zaman ilerledikçe itiraz ve eleştirilerin tonu arttı. Gerçek durumu ve olası tepkiyi ancak haftaya öğrenebileceğiz. Öyle de olsa bazı öngörülerde bulunabiliriz.

Öcalan’ın ‘direktiflerini beklerken’...
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı önümüzdeki hafta konu ile ilgili bir deklarasyon yayınlayacağını ilan etti. Gelecek haftanın beklenmesinin nedeni, Öcalan’ın “emir ve görüşlerinin” alınacak olmasıdır. Ancak ön açıklamada paketten hiç de memnun olmadıkları görülmektedir. Çünkü hayaller ve gerçekleri birbirine karıştırarak beklentileri çok yüksek tuttular.
Başbakan Erdoğan siyasi yetenekleri ile Kürtlerin birçoğunu etkilemeyi başardı. Öyle ki şimdilik bu paketle yetinebileceklerini, şiddete dönüşün iyi olmayacağını düşünmeye başladılar. Toplumun bu ruh haline karşılık PKK’nın hayal kırıklığı beklenmedik gelişmeleri tetikleyebilir.

Eylemsizlik, hayal kırıklığı ve sorumlular
Eylemsizlik süreci, bölge halkını hiç olmadığı kadar günlük yaşamın içine çekmektedir. Sıradan insanlar kimlik temelli sert tartışmalar yerine, günlük gaileye yöneldiler. Ailesi, kendisi ve dünyevi işlere daha fazla zaman ayırabilmekte, geleceğe dair hayaller kurabilmektedirler.
Oysa örgüt açısından rahatlama, “halkın kontrolünü” kaybetmekle eş anlamlıdır. Eğer toplumda bu ruh hali “süreklilik” kazanırsa örgüt için işler sarpa sarmış demektir. Üstelik bu hava, taviz çıtasının yüksek tutulduğu bir dönemde hakim olmuşsa. Örgüt, hükümetten umduğu tavizi alamadığı için halk üzerindeki sosyal kontrolü ve inandırılıcılığını kaybetmekten korkmaktadır. Daha kötüsü halkı yıldırma kapasitesi ve meşruiyeti de azalmaktadır.
Hayal kırıklıkları aynı zamanda örgüt içi krizleri de tetikleyecektir. Krizin iki farklı düzlemde görülmesi ise muhtemeldir. Kurumsal olarak; Kandil, İmralı ve Diyarbakır arasında “hasarın” sorumlusunun bulunması için yapılacak tartışmalar yakında ayyuka çıkarsa hiç de sürpriz olmayacak. Belki de bazı “hainlerin” isimleri medyaya düşecektir. Elbette Öcalan da -çok az da olsa- bu tartışmalardan hasar alabilir. Ancak o, bir Öcalan klasiği olan, “bütün sorumlulukları kendi dışındakilere yıkma stratejisi” ile aradan sıyrılabilir.
Bir yandan hayal kırıklığı ve halkın kontrolünü kaybetme riski, bir yandan farklı seviyelerde örgüt içi “beceriksizlik” tartışmaları PKK yönetimini çıkış stratejisi arayışına sevk edebilir. Bu durum geleneksel otorite sağlama araçlarına dönüşü akla getirecektir. Bunun anlamı PKK’nın bir zorunluluk olarak eylemlere başlamasıdır. Böylece bir yandan örgüt içi bütünlüğü sağlarken, bir yandan da hükümeti yıpratmayı ve halk üzerinde sosyal kontrolü yeniden sağlamayı denemesi hiç de sürpriz olmayacaktır.