Ne zaman, heyecan verici ve çok kârlı olduğu söylenen yeni bir boru hattı hikâyesi duysam ürkerim. Özellikle de sistem kurulup, işletmeye alınıncaya ve taşlar yerine oturuncaya kadar. Çünkü boru hattı, bir anlamda var olan siyasi dengelerin değişmesi, çok sayıda hırslı ve kazanmaya odaklanmış devletler, devlet dışı aktörler ve şirketlerin harekete geçmesi demektir. Paranın ve gücün kokusunu alan tüm aktörler, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla açık, gizli bütün yeteneklerini sergilemekten kaçınmazlar. Ancak risk almadan, bedel ödemeden de yeni projeleri gerçekleştirmek mümkün değil. Bugün Başbakan Erdoğan da bunu yapıyor.
Boru hattı sadece bir “boru hattı” değildir
Doğalgaz ve petrol boru hattı sistemi salt bir “taşıma yöntemi” değildir. Bundan çok daha fazlasıdır. Ekonomik, diplomatik, siyasi, psikolojik, hukuki ve güvenlik boyutları vardır. Nitekim böylesine farklı boyutlarının ve çok sayıda aktörün olduğunu bir kez daha gördük. Özellikle de Türkiye, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Boru Hattı Anlaşması’nın imzalanamamasında.
Boru hattı, ister petrol ister doğalgaz taşısın, uzun yıllar hizmet vereceği öngörülerek inşa edilir. Masraflıdır. Geçtiği yerlerde daimi güvenlik arar ve dış etkilere açıktır. Proje, rezervlere sahip olan, tüketen ve transit ülkelerin sıkı işbirliğini gerektirir. Eğer rota için alternatif güzergâhlar varsa, rekabet ve mücadele daha da sert ve karmaşık hale gelir.
Sistemin kurulması, sadece rezerve sahip ülkelerin gaz ve petrolünün uluslararası pazarlardan gelir elde etmesini değil, transit ülkelerin de para kazanmasını sağlar. Gelirin büyüklüğü, kaynakların zenginliğine ve hattın kapasitesine bağlıdır. Kaynak ülkenin ihracatı tek kaleme ve tek rotaya bağlı ise işbirliğinin karakteri tamamen değişir. Boru hattının geçtiği ülke ile rezerv ülkesi arasında karşılıklı bağımlılığa dayalı “mecburi” stratejik ortaklıklar oluşur. Alternatif buluncaya kadar biri diğerini gözardı edemez.
Karşılıklı bağımlılık davranışları törpüler
Gerek Türkiye, gerekse Barzani bu çerçevede işbirliğine giriştiler. Sonuçta iki taraf “karşılıklı bağımlılıkla” ilişkilerini daha uyumlu hale getirecek ve bazı sorunları gözardı edebilecekler.
Şimdilerde Barzani’nin jeopolitik açmazdan kurtulabilmesinin tek yolu Türkiye rotasını izlemesi gibi görünüyor. Bir yanında İran, öte yanında iç savaşın hüküm sürdüğü Suriye ve gerilimli ilişkilerin olduğu Irak merkezi hükümeti göz önüne alınınca başka da çıkış yolu olmadığı görünüyor.
Ancak ortada aşılması gereken ciddi sorunlar olduğu da bir gerçek. Özellikle Bağdat yönetimi bu işbirliğinden pek memnun değil. Projenin Kürtleri bağımsızlık yolunda cesaretlendireceğini düşünüyorlar. Bu fikir ABD kanadında da taraftar buluyor.
Türkiye ise masaya yeni öneriler getirerek Maliki’yi ikna etmeyi deniyor. Nitekim Başbakan Erdoğan da önümüzdeki günlerde Bağdat’ı ziyaret ederek konuyu Malik’i ile masaya yatıracak.
Göründüğü üzere sorun salt bir “boru hattı” ve taraflar siyasi haritada görünen aktörlerden ibaret değil. Böylesi “kârlı” ve “uzun ömürlü” projelerin çok sayıda yan çıktısı ve görünmeyen aktörü olacaktır. Piyasa düzenini ve bölgesel dengeleri değiştiren hat, görünenden fazla ve hırslı aktörü harekete geçiriyor. Sorun sadece Türkiye ile Irak Bölgesel Kürt yönetimi arasında kısa sürede çözülecek gibi de görünmüyor.