Son aylarda onlarca jandarma ve polis karakolu PKK ve IŞİD’li teröristlerin bombalı araç saldırısının hedefi oldu. Saldırılarda çok sayıda şehit ve yaralının yanı sıra, ağır maddi hasar var.
Planlamanın basitliği, gerçekleştirme oranın yüksekliği, sonuçlarının ağırlığı nedeniyle bu tip saldırılar teröristlere cazip gelmektedir. Amacı ise asker ve polisi yıldırmak, yıpratmak ve psikolojik baskı altına almaktır. Görevleri gereği halkla iç içe olması gereken güvenlik güçlerini halktan uzaklaştırmak, güvensizlik yaratmak diğer amaç. Yanmış, yıkılmış, harabeye dönmüş karakol binaları ise propaganda malzemesi olarak görülüyor. Bütün bunlar “bomba yüklü araçla saldırıyı” sıradan bir eylem türü haline getiriyor.
Polis ve jandarma karakolları görevleri gereği sabit olmak zorundalar. Bu durum ilgilileri bir ikilemle karşı karşıya bırakıyor. Bir yandan, halkın güvenliği için halkın arasında, halkın içinde olmak zorundalar. Öte yandan, göz önünde, bilinen, ulaşılması kolay, herkese açık ve kolay hedef teşkil etmektedir. Sürprizlerden sakınması, saldırılardan bütünüyle korunması mümkün olmamaktadır.
Başka bir ifadeyle, eylem inisiyatifi tamamıyla teröristlerde bulunmaktadır. Hangi karakola, ne zaman, nasıl bir yöntemle saldırılacağına teröristler karar veriyor. Karakoldakiler ise pasif ve beklemedeler.
Gerek PKK gerekse IŞİD ülke ölçeğinde, dahası sınır aşan nitelikte, politik/askeri bir sorun olmayı sürdürüyorlar. Saldırıların önlenmesi, karakolların yerel ölçekte, kendi karar ve imkânlarıyla üstesinden gelinebilecek bir sorun değildir.
Bu durumda siyasi kararlar ve terörle mücadele stratejisi ön plana çıkmaktadır. Sık sık saldırıya uğrayan karakollar bu mücadelenin taktik düzeydeki ileri unsurlarıdır. Sık sık saldırıya uğrayan karakollar terörle mücadele stratejisinin ciddi eksikliklerine işaret etmektedir. Stratejik eksiklik ve hataların yerini karakollar kendi taktik imkân ve yaratıcılıklarıyla dolduramazlar.
Karakolların hedef olmaktan çıkması, teröristlerin, malzemelerin ve araçların hedefe varmadan, hazırlık safhasında engellenmesiyle mümkündür. Bu ise istihbaratla mümkündür. Önleyici, operasyonel ve ceza adaletini tesis edecek istihbarat; kim, ne, nerede, ne zaman, niçin ve nasıl sorularına doğru düzgün, zamanında cevap vermek zorundadır.
Stratejinin odaklanması gereken diğer konu, eylem inisiyatifinin hızlı biçimde PKK ve IŞİD’in elinden alınmasıdır. Bunun anlamı karşılaşmanın yer, zaman ve ölçeğine güvenlik birimlerinin karar verebilmesidir. Bu sayede örgütler kendileri için saldırmaya en uygun karakolu seçmek, uzun uzun hazırlık yapmak yerine, kendilerini koruyabilecek savunmacı koşullara odaklanacaktır.
Sonuçta, karakollara yönelik bombalı araçlarla saldırıların önlenmesinde en büyük sorumluluk, stratejik/operatif düzeyde inisiyatifi ele geçirmekle sorumlu olanlara ve istihbarat örgütlerine aittir. Teröristlerin, “bombalı araçlarla karakollara saldırma” taktiğinin kuralları değiştirilmedikçe ya da karşılaşmayı karakollar yerine dağlara kurmadıkça benzer saldırı haberlerini almaya devam ederiz. E. Sabri Süsoy’dan Mao’ya, F. Kitson’dan D. Galula’ya kitap böyle yazıyor.