Tüm dikkatimizi Suriye ve Irak cephesine, IŞİD’e verdiğimiz bir dönemde, Azerbaycan-Ermenistan çatışması ön plana çıktı. Bunun bir sürpriz olduğu söylenemez. Ermeniler uzun yıllardır Azerbaycan topraklarını işgal altında tutuyor. Son zamanlarda cephe hattından gelen bilgiler çatışmaların ön habercisiydi.
Her ne kadar çatışmalar iki ülkenin orduları arasında sürüyor olsa da tablonun görünenden farklı olduğunu söylemek mümkün. Çok sayıda devlet ve devlet dışı aktör gerilimin ikinci halkasında yer almak suretiyle gelişmelere müdahil olmuş durumda. Tıpkı Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1992-1995 döneminde olduğu gibi. Bu günü anlamak ve doğru analiz için yakın geçmişi kısaca hatırlamakta fayda var. Özellikle de Türkiye açısından.
Soğuk Savaş’ın sona erdiği, Sovyetler Birliği’nin çöktüğü 1990’lı yıllarda Kafkaslar ve Orta Asya Türkiye için yeni fırsatlar, Rusya, Ermenistan ve İran için yeni riskler demekti. Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanması Ruslar bakımından Kafkasya’da büyük bir gedik açılması anlamına geliyordu. Çeçenistan ayaklanması ve radikal İslami akımların etkilerini artırması ise bir diğer sorundu. Üstelik Hazar bölgesini ve Azerbaycan’ı merkeze alan yeni boru hatları tartışmaları farklı mahfillerde masadaydı.
İran, Azerbaycan’ın bağımsızlığının kendi vatandaşı Türklerin politik taleplerini etkileyebileceğinden ve ülkenin bütünlüğünü tehdit edebileceğinden korktu. Azerbaycan’ın petrol ve doğal gaz kaynaklarının dünya piyasasına ulaşması, Türkiye ile ilişkilerini perçinlemesi bu korkuyu daha da güçlendirdi.
Rusya, Ermenistan, Suriye ve İran cephesi ekonomik, politik ve güvenlik risklerini azaltmanın yolunun bölgesel çatışmaların tetiklenmesi ve iç istikrarsızlıkların artırılmasından geçtiğini düşündüler. Kısa süre sonra Ermeniler, Azeri topraklarına saldırdı ve işgal etti.
Türkiye’ye gelince, dönemin kolektif stratejinin anlaşılabilmesi bakımından 1992-94 arasındaki olayların hatırlanması önemli. Liste oldukça uzun. Bingöl’de 33 silahsız askerin PKK tarafından şehit edilmesi ve ardından başlayan eylemlerdeki artış, eylemlerin ağırlık merkezinin Kuzeydoğu Anadolu’ya, yani petrol boru hattının güzergâhına yayılması, bu nedenle Bakü-Ceyhan boru hattının on yıl ertelenmesi. Sivas, Başbağlar ve Gazi olayları, Dev Sol’un eylemleri, Kırıkkale’de rutin hale gelen patlamalar...
Bu gün de Türkiye, Rusya ile Suriye üzerinden ciddi bir kriz ve rekabet yaşıyor. Azerbaycan ve Ermenistan birbiriyle savaşıyor. PKK yine sahnede ve eylemlerini artırdı. Tüm marjinal “sol” örgütler PKK çatısı altında toplandılar. Tebriz’de Azeri Türklerinin Ermenistan’ı protesto gösterileri sürüyor. Her alanda Türkiye’ye ambargo uygulayan Rusya, doğal gaz konusu kendisi için stratejik önemde olduğundan es geçiyor. Bu tabloda cevabı aranan soru şu: TANAP’ın kaderi, Bakü-Ceyhan boru hattının kaderine ne kadar benzeyecektir?