Sürekli “Kendimi çok seviyorum” diyerek kendinize sarılıp durabilirsiniz. Ancak “İçinizdeki siz” ‘i kandıramazsınız. Çünkü “İçinizdeki siz” söylediklerinizden çok, nasıl bir insan olduğunuzla ilgilenir. Bunu da etik olup olmadığınızla bağdaştırır. Etik olmanın ne anlama geldiğini eminim hepiniz biliyorsunuz ama ben yine de hatırlatmak istiyorum. Etik olmak, aşağıdaki davranışlara sahip olmayı gerektirir.
- Başkaları hakkında kötü konuşmamak, düşünmemek
- Dedikodu yapmamak
- Zamanını boş konuşarak geçirmemek
- Başkalarının sahip olduklarına gözünü dikmemek
- Hırsızlık yapmamak ( manevi ya da maddi her türlü)
- İnsanları, hayvanları ( böceklerde dahil) öldürmemek
- Daha ahlaklı, daha dürüst ve daha cömert olmak
Sevdiğiniz insanlara kızdığınızda enteresan bir şey daha olur. Kendinize de kızarsınız. Bunu alışkanlık haline getirdiğinizde ise kendinizi beğenmemeye başlarız. Kendinizi beğenmediğinizde diğerlerini de beğenmezsiniz. Diğerleri bilinçsizce de olsa bu enerjinin farkında olurlar ve size karşı hep tetikte olurlar. Onlar tetikte olduklarında ise şefkat göstermeniz zorlaşacaktır.
Şimdi gözlerinizi kapatın ve 1-2 yaş civarlarında kendi başına keyifle oyun oynayan bir çocuğu gözünüzün önüne getirin. Aranızda kan bağı olmamasına rağmen o çocuğa karşı hissettiğiniz şefkati fark edin. Şimdi aynı imgeyi biraz daha genişletin. Bu sefer çocuk sizi fark etsin, size gülümseyerek karşılık versin. Bu örnek başkalarının size karşı takındıkları tavırda sizin de parmağınız olduğunu gösterir. Etrafınıza yaydığınız enerji ne kadar yumuşak olur ise dışarıdakiler o ölçüde yumuşarlar. Onlar yumuşadıkça dışarıdan gelecek tehditler de azalacak hatta kaybolacaktır. Durum böyle olunca da kendinizi daha güvende hissedeceksiniz. İşte o zaman başkalarına rahatlıkla şefkat gösterirsiniz.
Kolayca şefkat gösterebilmenin başka bir yolu da insanların davranış kalıplarına karşı tavır değişikliği yapmaktır.
Birisi size zarar verir ya da kötü davranırsa onun hakkında ne düşünürsünüz?
Çok kötü ve çok zalim bir insan olduğunu düşünürsünüz, Öyle değil mi?
İnsanları yaptıkları davranışları ile özdeştirdiğimizde gelecekte neler olacağından bağımsız olarak bir sonraki adımı da belirlemiş oluruz. Bir sonraki adım, ya o kişiyi kabul etmek ya da reddetmek olacaktır. İsterseniz bu iki durumu kısaca analiz edelim.
Kişiyi yaptığı davranıştan ötürü reddettiğimiz durumda kızar ve hatta sözel olarak hakaret ederiz. Bazılarımız fiziksel olarak zarar vermeyi dahi düşünebilir. Aslında bizi üzen kişinin kendisinden çok bize karşı olan davranışıdır. Aslında söz konusu davranışta bulunmasaydı, onu hala sevmeye devam edecektik!
Kişinin yapmış olduğu davranışı kabul ettiğimiz durumda ise kendimizi kötü hisseder, “Bana çok kötü davrandı, artık bunun affedilecek bir tarafı yok” diyerek kendimizi haklı çıkartmak isteriz. Aslında bu tarz durumlarda, kötü davranışı kabul etmenin o davranışı onaylamak anlamına gelmeyeceği düşüncesini benimsersek büyük bir rahatlama olacaktır. Bu tarz bir bakış açısı, tuhaf gibi görünse de gerçek niyetimizin negatif enerjiyi artırmaya son vermek olduğunu kendimize
Zihin, fiziksel olmayan bir tür enerjidir. Önemli olan onu nasıl deneyimleyebileceğimizi bilmektir. Zihin, ormandaki ağaç ve dağların suda yansıması gibi net ve doğal olarak kendini yansıtır ve sürekli an ve an değişir. Düşünceler, duygular, algılar, hatıralar hepsi zihni oluşturur. Zihinsel etkenler olarak bilinen niyet, iletişim, duygular, tanıma ve dikkati kullanarak dışarı ile etkileşim halinde oluruz. İlham, inanç, farkındalık, azim, bilgiyi kullanarak da dış dünyamızı şekillendiririz.
Zihin inanç, vicdan ve ahlak kurallarına sahip olduğunda, bağımlılıklar, sıkılganlık, yanlış bakış açısı, ve nefretten uzaklaşır, diğerlerine zarar vermemeye başlar ve sonunda pozitif hale gelir. Arzular öfke, gurur, cahillik (yanlış bakış açısı), şüphe, 5 acı kaynağı ( depresyon, korku, nefret, kıskançlık, kızgınlık) ise zihni pozitif halinden uzaklaştırırlar. Bu da zihnimizin içinde sürekli devam eden bir savaşın varlığını kanıtlar. Dini kaynaklar zihnin negatif ile pozitif hali arasındaki savaşı anlatmak için “ cihat” metofurunu kullanmışlardır.
Zihnin içindeki bu savaş milyonlarca yıldır devam ediyor. Sona ermemesinin sebebi ise biziz. Sürekli olarak taraf değişikliği yapıyoruz.
Çoğunlukla negatif enerjinin dışarıdan geldiğine inanır, etrafımızdaki insanların bazılarını acılarımızın bazılarını da mutluluğumuzın sebebi olarak görürüz. Mutlu olabilmek için acıdan uzak kalmanın yollarını araştırırız. Fakat ne olur?
Acılardan uzaklaşmak, negatifi bulup dönüştürme anlamına geldiğinden daha çok negatife odaklanır, kendimizi negatifin içinde buluveririz. Yani, “Kendi kazdığımız kuyuya düşeriz” Adeta, niyetimiz düşmanınız haline gelir. Aranızda “Adam sen de bu böyle geldi böyle gider” diyen olabilir. Ancak mutsuzluğun, sağlıklı düşünememe, kendinden uzaklaşma gibi hoşunuza gitmeyecek bir sürü şeyi de beraberinde getireceğini de unutmayın.
“Yok, ben yine de bir şeyler yapmak isterim” diyorsanız, yazdıklarımın doğru olup olmadığını tesbit etmek için birkaç dakikalığına zihninizden geçen düşünceleri izleyin. Endişe yaratan, memnuniyetsizlik kokan düşünceleri fark etmeye odaklanın. Başta bu düşünceleri fark etmek zaman alabilir. Çünkü çoğu zaman onları fark etmemeye ya da unutmaya meyilli oluruz. Bunun için de ileriki günlerde örneğin; yolda yürürken, alışveriş yaparken, yemek yerken beğendiğiniz ya da beğenmediğiniz size itici gelen şeyleri
Meditasyonu daha iyi anlamak ve bu konuda derinleşmek isteyenlere Sevgili Holliness Dalai Lama’bir yazısını (*) paylaşmak istiyorum. Özel yazıların, kitapların enerjisi vardır. Her okuduğunuzda farklı bir şeyi keşfedersiniz. İşte bu da onlardan biri!
“Dalai Lama, bu çalışmanın amacı zihnimizin doğasını anlamaya ve onu hissetmeye başlamaktır “ diyerek konuşmasına başladı. En azından bir seviye kadar. Genel olarak “ zihin” dediğimizde, soyut bir kavramdan bahsederiz. Zihnimiz hakkında doğrudan bir deneyimimiz yoktur. Örneğin, zihni tanımlamamız istendiğinde, sadece beyni göstermekle yetinmek zorunda kalabiliriz. Ya da zihni açıklamamız istendiğinde onun “bilme” kapasitesi olan “açık” ve kavramıyla ilgili” bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Fakat, meditasyonlar yoluyla zihni doğrudan anlamadıkça bu tanımlar sadece soyut bir kavram olarak değil de doğrudan deneyimleme yoluyla tanıyabilmek önemlidir. Bu çalışmanın amacı da zihnin geleneksel doğasını doğrudan hissetmek ya da kavramaktır; böylece zihnin “açıklık “ ve kavramayla ilgili” özelliklerinden bahsettiğinizde bu, soyut bir kavram olarak kalmayacak ve onu doğrudan deneyim yoluyla tanımlayabileceksiniz.
Bu
İyi bir işim, güzel bi evim, bir sürü dostum var. Yine de duygusal, zihinsel ya da fiziksel olarak acı çekiyorum. Neden zihnim bir sürü düşünce ile dolu? Gelecek ile ilgili endişelerim var. Sevdiğim kişilere karşı tepkisel olabiliyorum. TV’de politikacıların konuşmalarına sinirleniyorum. Yolda yürürken karşılaştığım insanların tavırları beni mutsuz ediyor. Güzel birçok anım olmasına rağmen hala bazı bağımlılıklarım var. Ya da endişe, depresyon, acı ve strese dayalı duygusal sorumların olabiliyor. Kısaca;
“İNSAN OLMAK HİÇ DE KOLAY DEĞİL!” diyor Ronald D Siegel, PsyD (Harvard Tıp’ta bir psikoloji profesörünün 25 sene asistanlığını yapmış, şu an meditasyon üzerine klinik çalışmalarını sürdürmekte ve Meditasyon ve Psikoloji derneğinin başkanı olarak görev yapmaktadır. ) ve “ MUTLULUK MÜMKÜN FAKAT İSTEĞE BAĞLI” diyerek psikolojik destek almadan da kişinin kendi başına birşeyler yapabileceğini savunuyor. Ve bunu başarmak için meditasyonu ( mindfulness= farkındalık) öneriyor.
Birisi tarafından terk edildiğinizde, en sevdiğiniz dostunuzun, eşinizin, kızınız ya da patronunuzla rekabete girdiğinizde meditasyon=mindfulness=farkındalık size çok yardımcı olabilir. Yüzyıllardır
(Bu yazıyı okumadan önce bu yazı ile aynı başlığı olan“Kırık Bir Kalp Nasıl Tamir Edilir? ” isimli yazımı okumanızı öneririm.)
Bundan önceki yazımda maharetli cam ustasının, kırık kalbin onarılması ile ilgili verdiği tavsiyeler ve bu tavsiyelerin gerçekleştirilmesine yönelik ipuçlarından bahsetmiştim. Bu yazımda ise cam ustasının ipuçlarını paylaşacağım.
Cam Ustasının verdiği ipuçlarından ilki bencil olmakla ilgiliydi. Bencillikle ilgili şunları söylemişti;
“ Bencil olacaksan bunu bilgece yap!
Diğer insanların, senin için tehdit oluşturmalarının sebebi, sendeki öfke, nefret ve kızgınlığın onları rahatsız etmesidir. İnsanlar beden, zihin ve ruhunda şefkat hissini arttırdığında seni tehdit olarak görmemeye başlarlar. Bunun için beden, zihin ve ruhunda suküneti sağlamalısın. Suküneti sağlamak için de çevrendeki insanları dostlar, düşmanlar, yabancılar şeklinde gruplamaya son vermelisin. Bu tür gruplaşmanın bizi koruduğunu zannederiz fakat bu tamamen yanlıştır. Şöyle ki; Dost, düşman ve yabancılar gruplarında yer alan insanlar sürekli değişirler. Düşmanlar grubundakiler, gün gelir dost, dostlar grubundakiler ise gün gelir, düşmanımız olurlar. Hatta aynı kişi zaman içinde