Negatif olayları, pozitif bakış açısı ile karşılamak hiç de kolay değil. Geçmişte ilişkimin kötü olduğu insanlara, politikacılara şefkat göstermeyi becerdiğimde, diğer herkese de şefkat göstermenin kolaylaşacağını, negatif enerjileri ne kadar çok tanırsam pozitif de kalmanın daha da kolaylaşacağına inanırdım. Fakat bu sürecin üstesinden gelmek herhangi bir eğitim almadan mümkün değil gibi görünüyordu.
Sürekli negatif enerjilere anlayış göstermeye çalışıyordum. Negatif enerjilere karşı ne kadar sabır göstersem de beklediğim pozitif sonuca ulaşamıyordum. Bunun sebebi negatif olaylara anlayış göstermek yerine duygularımı bastırmamdı. Negatif enerji adı üstünde negatifti. Negatif enerjiyi bastırarak pozitif bir sonuç elde etmek kolay değildi. Bu yüzden “nasıl” ımı değiştirmeye karar verdim. Bu sefer de pozitife odaklandım. Fakat tekrar aynı şey oldu. Negatif de olduğu gibi pozitifteyken de aynı şekilde duygularımı bastırdığımı fark ettim. Pozitif de, negatif de olumlu sonuç vermedi. Sonunda pozitif ve negatif kavramlarını bilmediğime kanaat getirdim. Böylece duygularımın gerisindeki enerjileri keşfetmeye odaklandım. Bol bol “Duygu Farkındalığı” meditasyonu (*) yaparak
Uzunca bir süredir bazılarımızın ağzından eksik etmediği“ akıştayız” kelimesinin izini sürüyorum. Bu konu o kadar acayip bir hal aldı ki ağzından “akıştayız” kelimesini eksiltmeyen insanları, birilerini azarlarken, bazı olaylara isyan ederken ya da birilerini manipüle ederken görebiliyorum. Sanırım “akıştayız” kelimesinin laf olsun diye söylenen bir kelime. Hayatın kendisi zaten bir akış içinde, mevsimler, mevsimleri , günler, geceleri, haftalar, ayları kovalıyor. Önce bebek, sonra çocuk sonra da yetişkin oluyoruz. Ya da önce genç sonra yaşlı oluyoruz. Her şeyin kendi içinde belli bir akışı var. Sürekli “akıştayım demek, bir kadının “ biliyor musunuz benim cinsiyetim kadın” demesine benziyor.
Bence “ akıştayız” kelimesi ile ilgili olarak bilinen en doğru şey, kimsenin bu kelimenin gerçek anlamını bilmemesi. Hiçbirimiz hayatın doğal akışına saygı göstermiyoruz. Bunun yegane sebebi de insanları, olayları, nesneleri kendi algılarımızla şekillendiriyor olmak. Öyle ki, gerçekte olmayan şeyleri varmış gibi gösterebiliyoruz. Bu da akıntının ters yönünde yüzmeye benziyor. Çok yoruluyor ve çok acı çekiyoruz. Acıdan özgürleşmek için de, şu çok meşhur içine dönme çalışmalarına
Nefes çalışmaları çok güçlüdür. Farkındalığınızı arttırır, gerçek gücünüzü hissetmenize yardımcı olur, yaşamınızdaki neşeyi arttırır. Bu da büyük bir değişim ve dönüşüm demektir. Fakat bazen değişim ve dönüşüm kolay olmayabilir. Hatta bazı psişik arkadaşlar, “Ya hayatım tamamen değiştiğinde, sahip olduklarımı kaybedersem mahvolurum” şeklinde gelip geçen düşünceler sayesinde nefese başlamazlar. Sahip olduklarımız, huzur alanımızda gedikler açıyor ise en iyi çözümün onları bırakmak olduğunu nedense hiç düşünmeyiz.
Nefes, benim de yaşamımda güçlü değişim ve dönüşümlere sebep oldu. Nefese başlamadan önce beş farklı birimi birden yönetiyordum. Nefese başladıktan 6 ay sonra bu beş birim tek birime düşmüştü. Başıma gelenlere, iş hayatı bakış açısı ile bakıldığında facia gibi görünüyordu. “ Ferrari’sini Satan Bilge” kitabındaki bilgelik dışında kalan her şey benim hayatımla benzerlik gösteriyordu. Henüz Sevgili Robin gibi her şeyi bırakıp bilgelik yolunda ilerlemekten çok uzaktım. Ortada tuhaf bir durum vardı. Ne iş hayatında kalabiliyordum ne de onsuz. Ve sonunda tüm lüks harcamalarımı bırakarak, yeni bir bütçe planı hazırlamaya karar verdim ve işimi bırakmaya karar verdim.
Geçmişte içimdeki öfke beni o kadar çok rahatsız ediyordu ki artık çözümü insanlardan uzak kalmak da bulmuştum. Öfkemi yönetemediğim zamanlar da kendimi çok çaresiz hissediyordum. Bu çaresizlik hissi, suçluluk hissini tetikliyordu. O çok güvenen, çetin ceviz görünümümün ardında kendine güvenmeyen başka bir kişilik daha vardı. Artık gerçeği öğrenmekten başka çarem kalmamıştı. Kötünün nasıl kötü, iyinin ise nasıl iyi olabileceğini bilmeye ihtiyacım vardı. Ve böylece spritüal yaşamdaki yolculuğum başladı.
Nefes, meditasyon ve diğer zihin çalışmaları yaparak zihnimi berraklaştırdım. Zihnim berraklaştıkça biraz da olsa zihnimin nasıl çalıştığını kavramaya başladım. İçimdeki öfkenin bakış açımla olan bağlantısını keşfettim. Bu keşiften sonra yaşamıma değişik hocalar girmeye başladı. Hepsi de kabul etmesi zor olan bir takım mekanizmalardan bahsediyorlardı. Örneğin, büyük Budist hoca Shantideva, bir kitabında şöyle diyordu; “Etrafımızdaki insanlar, aydınlanmış bir zihne sahip olmamıza yardımcı olurlar. Örneğin bizi rahatsız eden insanlardan sabrı öğreniriz. Acı çeken insanlar sevgi ve şefkati hatırlamamıza sebep olurlar. Bizi tehdit eden insanlar olduğunda tepki vermediğimizde
Yoda'nın dediği gibi; Korku, karanlık tarafa giden yoldur. Korku, öfkeyi getirir. Öfke de Nefreti. Nefrette acıyı... Korkuların sebep olduğu acıyı azaltmak için korkularımızı tek tek analiz etmek güzel bir başlangıç olabilir. Sizi en çok korktuğunuz şey ne? Dış güçler mi? pervasız insanlar mı? Yoksa başka bir şey mi?
Genelde insanların bize zarar vereceğinden, ilişkiye girmekten, yaşadığımız şehirden farklı bir şehre gitmekten, alışık olmadığımız aktivitelere katılmaktan, manevi ve fiziksel zarar görmekten, sevdiklerimizi kaybetmekten vb. gibi şeylerden korkarız. Yıllar sonra bir de bakmışsınız, ürkek, korkak bir insan haline gelmişiz. Hadi kendinize biraz zaman ayırın ve korkuları gözden geçirelim.
a) Diyelim ki; Çevrenizdeki bazı insanların sizi üzeceğinden korkuyorsunuz, ( hatta bu konuda bir sürü objektif deliliniz bile olabilir. )
Bu tarz bir korku, insanların size zarar vereceklerinden mi? Yoksa sizi suiistimal ettiklerini bile bile herhangi bir tepki göstermeden onların ahlaksız tekliflerini kabul etmek zorunda kalmaktan mı kaynaklanır?
Ya da suiistimale uğradığınızı fark ederek tepki verdiğinizde olacaklar mı sizi korkutur? Bu nasıl mı olur? Kısaca
Her gün evden çıkarken o günün güzel geçmesini isteriz. Fakat her zaman bu isteğimiz gerçekleşmez. “sen yaratıcısın, kendi dünyanı yaratırsın” dedikleri halde böyle bir sonucun ortaya çıkması şaşırtıcıdır. Bu söz gerçekten doğru ise neden böyle bir sonuçla karşılaşıyoruz?
Çünkü niyetimizde kalmak yerine bu niyeti nasıl gerçekleştireceğimize odaklanıyoruz. Günümüzün keyifli geçmesi adına o gün mutluluğumuzu bozabilecek her ne varsa onu yok etmeye odaklanıyoruz. Ve zihnimizden şu tarz düşünceler geçiyor;
“Ayşe ile konuşmayayım, keyfimi bozulabilir”, “ Bu toplantıya katılmamakta fayda var, sinirim bozulabilir” , “ Bu geziye, onlarla gitmeyeyim, keyfimi bozulabilir”, “ En iyisi bu akşam ...da kalmayayım, keyfim kaçabilir”, “en iyisi bu programı seyretmeyeyim, tansiyonum çıkabilir”
Zihnimizden geçen bu tarz düşüncelere itibar ettiğimizde insanlardan uzaklaşıyor, kendimizi sinema, tiyatro, seyahat etmek gibi ruhumuza iyi gelecek aktivitelerden mahrum bırakıyor, dünyada neler olduğundan bir haber yaşamaya başlıyoruz. Zamanla bu tarz aktivitelerin sayısı fazlalaşınca da çevremizle bağlantımızı koparıyoruz. Bu da yaşam enerjimizi düşürüyor.
Büyük hocalar hep “çöz
Zaman zaman “ Bu teknik işe yarıyor mu?”, “Çok sayıda uygulama denedim, olmadı” şeklinde sorular geliyor. Hemen bir şeylerin olup bitmesini istiyoruz. Sizi bilmiyorum ama benim için bireysel farkındalık kazanmak fiziksel rahatsızlığı olan bir kişinin ilaç içtikten sonra hemen ayağa kalkması şeklinde gerçekleşmiyor. Bu yüzden de kişisel gelişim tekniklerinden bir ya da birkaçını seçtikten sonra tıpkı dünya şampiyonu bir atletin şampiyon olduktan sonra çalışmalarına devam etmesi gibi sürekli o tekniği uygulamak gerekiyor. Belki de “Hangi spritüal uygulama etkili? sorusu yerine önce “Bana Uygun Olan Spritüal Uygulama Hangisi?” sorusunu sormak, bu sorunun yanıtını bulduğunuzda ise“benim bundan çıkarım ne olacak?” sorusuna yanıt bulmak daha mantıklı olabilir. Bu soruları yanıtlarken aşağıdaki başlıklara göz atmak faydalı olabilir;
Bu başlıklardan en önemlisi; “Özgür İrade”. “Özgür İrade” yi ters köşeye yatıracak hiç bir teknik yok. “ Ben değişime hazırım, bu teknik söylendiği gibi gerçekten iyiyse bana da bir şeyler yapacaktır” şeklinde konuşmalar yapa durun. İçinize sinmedikçe yani özgür irade ikna olmadıkça o teknik uygulanmadan arşive kaldırılacaktır. “Özgür irade” reklama,
Sevgi yoluna baş koyanlar şöyle derler;
“ Sevgi her şeyden daha değerlidir. ”,
“ Biz sevgiden yapılmışız, Sevgi yapmak için buradayız”
Çoğumuz bu sözleri biliriz ve doğru olduklarına inanırız. Fakat yine de kardeşler, dostlar, milletler arasında kavga gürültü hiç eksilmez. Suikast girişimleri, öldürme, yargılama, suçlama, zarar verme olayları yüzyıllardır devam edip duruyor. Tüm bunların sevgi adına yapılan yanlış uygulamalardan kaynaklandığına inanıyorum.
Bence sevginin peşinden koşarken seçtiğimiz yanlış uygulamalardan biri kendimizi feda ederek diğerlerine sevgi göstermek diğeri ise kendimizi daha çok severek sevgiyi öğrenmek. Sevgi uğruna kendimizi feda ettiğimiz de sevgiden çok çaresizliği deneyimliyoruz. Çünkü başkalarının hayatını yaşamaya başlıyoruz. Hayallerimizden vazgeçiyoruz. Bu durumu şöyle bir analiz ettiğimizde böyle bir sonucun tohumunun sevginin peşinde koşmak yerine sevgiyi garanti almak olduğu kolayca anlaşılır.
Kişi böyle bir durumu fark ettiğinde yani kendini feda ederek sevgiyi yaratamayacağını anladığında ise neler oluyor?
Bu sefer de kendini düşünmeye odaklanıyor. Böyle bir tohumun sonucu ise hırs ve aç gözlülük çemberi oluyor. Bu çember