Bir süredir görmediğin biriyle karşılaşırsın, “Selam, naber” sohbetinden sonra gelen tipik soruların başında şu gelir: “Eee aşk, meşk, evlilik yok mu artık?”... “Artık” derken? Bunun mecburi bir yaş sınırı mı var?
Hele büyüklerimiz daha fena: “Bir kısmet çıkmadı mı hâlâ, düğününü ne zaman göreceğiz?”… Ya sabır, Yarabbim! Vallahi evlenesim gelse bile evlenmeyeceğim inadımdan ha, bir huzur verin insanlara, herkes kendi işine baksın.
Evlenmek her kadının olmazsa olmazı değil, hatta bazılarımızın ‘Olmasa da gayet güzel olur’u! Özellikle de hedeflerine ve hayallerine konsantre olarak yaşayan, çalışan, kendi ayakları üzerinde duran, kendi kendine zaten ‘tamam’ ve fazlasıyla mutlu olan, yani tamamlanmak için bir erkeğe ihtiyaç duymayan bazılarımızın… Ayrıca bence yalnız olmak hem çok eğlenceli, hem de çok daha güvenli!
Yağmur Ünal’ın evlilikle ilgili söylediği; “Doğru insanla tabii ki evlenirim ve çocuğumun olmasını isterim. Evlenmek için nikah masasına oturacak yapıda değilim.
Aşk evliliği istiyorum. Evlilik hiçbir zaman hayat amacım olmadı” sözlerini okuyunca, aklıma geldi bunlar. O kadar yerinde, kendinden emin ve oturaklı bir bakış açısı ki “Helal olsun” dedim. “Evlilik ne
Yıllar içinde dolup taşan dolaplarda detoks yapmanın insanı ruhen çok rahatlattığına inanırım. Genelde ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktan yanayım ama dolabımızdaki her şey de yardım kurumlarına verilecek tarzda olmuyor.
Allı pullu gece elbisesini, yüksek topuklu ayakkabıyı, süslü bluzu nereye bağışlayacaksın? Bir arkadaşım ikinci el alışveriş uygulaması ‘Dolap’tan bahsetti. Kullanmadığım ürünleri, isteyenlerle düşük fiyatlarla paylaşmak mantıklı geldi, “Kazandıklarımı da sokak hayvanlarına harcarım” dedim. Her ne kadar uygulamayla ilgili internette birçok olumsuz yorum görsem de, severek alışveriş yaptığım ve köşemde defalarca beğeniyle bahsettiğim Trendyol’la aynı grupta olmasına güvendim. Hay güvenmez olaydım!
Komisyon sağlam, hizmet değil
İki gündür uygulamada başıma gelen saçmalıklar nedeniyle, ki haksızlık ve adaletsizlik aşırı tahammülsüz olduğum konular, burnumdan soluyorum. İşin en fenası karşında derdini anlatacak, sana gerekli açıklamayı yapacak bir muhatap yok, sadece sinirini iyice tepene çıkaran ve dalga geçer gibi “İstersen üyeliğini kapat” diyen otomatik mesajlar! Gazeteci olarak her yere daha kolay ulaşma fırsatım varken bile muhatap bulamıyorsam, diğer yüz
Aylık dergilerden birini karıştırırken karşıma çıkan konu dikkatimi çekti, boş geçirdiği her dakika için kendine kızanlardanım ben... Oysa yazıda birçok dünyaca ünlü yazarın tembelliği öven düşüncelerine vurgu yapan, tembelliğin anlamsız bir boşluk değil, bir disiplin ve yaratıcılık alanı olduğundan, tüketim toplumunun hepimizde robot gibi sürekli çalışma baskısı yarattığından bahseden ‘How to Be Idle’ (Boşta Olmak Nasıl?) kitabından bahsediliyor. Ve son zamanlarda şehirden kaçıp sakin yerlere yerleşenlerden... Bu şehirden kaçış konusundan ben de zaman zaman bahsederim, o kadar çok arkadaşım, “Başlarım şehrin stresine, karmaşasına” deyip, güneye yerleşiyor ve aşırı mutlu oluyor ki... Biz de büyük şehirlerde, “Çalışmam, daha çok çalışmam lazım” diye kendimizi kemire duralım!
Tembelliği öneriyor değilim ama boş zaman geçirince suçluluk duymanın, kendini bir çalışma girdabında boğmanın da anlamı yok. En son ne zaman yağmur yağdığında toprağın kokusundan, her gün geçtiğiniz yoldaki açan çiçeklerin güzelliğinden veya bacaklarınıza dolanan bir kedinin sevgisinden keyif aldınız? Koşturmaktan yaşamayı, durup nefes almayı unutuyoruz. Bir-iki gün tembellik etsek, hemen suçluluk duygusuna
Türkiye’nin en köklü moda markası Vakko’nun; dünyanın ilk ve en köklü moda akademisi Esmod ile hayata geçirdiği Vakko Esmod Moda Akademisi; Emaar Square AVM’de gerçekleşen mezuniyet defilesiyle yine herkesi hayran bıraktı. Sergilenen birbirinden yaratıcı ve etkileyici tasarımlar Vakko’nun moda dünyasında fark yaratacak yıldızlar yetiştirdiğinin kanıtıydı. Geçen seneki Esmod defilesinde olduğu gibi tasarımların her birini yine bayılarak izledim.
Cem Hakko; “Öğrencilerimizi ilk günden iş dünyası ile tanıştırırken, onları sektördeki gelişmeleri yakından takip eden, müşteri taleplerini doğru değerlendiren ve markalarına doğru yön çizen başarılı profesyoneller olarak moda kariyerlerine hazırlıyoruz. Onları uluslararası alanda çalışacakmış gibi yetiştiriyoruz ki bu da sektörde başarılı olmanın anahtarı” diyor. Bu çok özel eğitimle mezunların yüzde 93’ü iş sahibi oluyor, muazzam bir oran! Thierry Mugler, Salvatore Ferragamo, Dice Kayek, Ece Ege gibi ünlü Esmod mezunlarının arasına katılan yeni mezunlardan da dünya çapında yıldızlar çıkacağı kesin...
‘Kadına kas yakışmaz’ hasedi!
Bazı vücut yarışmacısı kadınlara bakıyorum, sanki photoshop’la kaslı bir erkek vücudunun üzerine kadın
İzlediğim filmdeki kadın karakter, hayatını altüst eden kocası için şöyle diyor: “Ona o kadar aşık oldum ki, yaptığı olmayacak şeyleri görmezden gelip, idare ettim. Sezgilerimin sesini duymamaya çalıştım. Şimdi düşünüyorum da keşke biri çıkıp ‘Derhal arkanı dön ve koşarak git, bu adam seni perişan edecek’ deseydi. Şu bir gerçek ki, şeytan güzel paket yapıyor!” Hele o son cümle fazlasıyla beynimde yer etti. Gerçekten de karanlıklarla, kötülüklerle dolu bazı insanlar bunun tam tersi bir hava yaratmakta çok usta oluyorlar.
Zerrin Özer’in yeni evlendiği eşiyle ilgili ‘Müge ve Gülşen’le 2. Sayfa’ programında ortaya çıkan dolandırıcılık iddiaları, mağdur olduğunu söyleyen kişilerin Özer’i uyarmak için yaptıkları açıklamalar, bu cümleleri getirdi aklıma... Bir yanda kendi tanıdığı ya da tanıdığını sandığı insan, diğer yanda “O sandığın gibi biri değil” diye bas bas bağıran insanlar... En mutlu olacağı günlerde huzursuzluk ve üzüntü yaşamak, inandıklarının gerçek olmadığı ihtimaliyle yüz yüze kalmak, hırpalar insanı... Yine de eğer iddialar doğruysa, yanlış bir seçimin başında üzülmek, sonunda üzülmekten her zaman daha iyidir!
‘SANA DİYET YAPTIRMAM!’
Yaz aylarında bir Bebek’in
Kadınlar nafaka alarak asalak, dilenci ve beleşçi gibi yaşamasınmış (Sosyal medyada dolanan aşağılayıcı laflara bak!) güçlü olup çalışsınmış, boşanan erkekler ömür boyu mağdur edilmesinmiş! Kadın-erkek eşitliğinde kusursuz bir noktadayız, eşit eğitim, çalışma ve yaşam koşulları sağlandı ya, sıra kadınların kazanılmış haklarının geri alınmasına geldi!
Erkek evliliğin bittiği noktada tereyağından kıl çeker gibi sıyrılsın gitsin, yıllarını evine, ailesine adayan kadının emekleri yok sayılsın, ortada öylece kalakalsın, oh mis valla!
Süresiz nafakanın kaldırılmasını destekleyenler yaşadığımız ülkenin gerçeklerinin farkında mı acaba? Mesela Tuba Ünsal çıkmış, “Erkekler bu konuda zor durumda bırakılıyor, neden erkek ömür boyu ayrılığın maddi yükünü göğüslüyor? Ben iki boşanmamda da nafaka talep etmedim” diyor.
Bu cümleleri kurarken ‘memleket genelinde kadınların tuzu benim gibi kuru mu, her biri meslek sahibi olup bolca para kazanma şansına sahip mi, ne koşullarda yaşam mücadelesi veriyorlar?’ kısmını düşünemiyor.
Gerçekler parlak değil!
TÜİK verilerine göre kadınların istihdam oranı sadece yüzde 29 olmasa, eğitim ve çalışma konusunda erkeklerle eşit olabilse, hepsi okuyup
Eskiden herkes oyuncu ve şarkıcı
olmak isterdi; devirle birlikte istekler de değişti, şimdilerin en özenilen işi sosyal medyada influencer olmak! Yani bolca takipçiye sahip olup, popülerlikte zirve yaparken, bir yandan da cepleri doldurmak... Eh kolay yoldan hem popüler hem de paralı olmayı kim istemez?! Zaten kimse fazla yorulmak istemiyor bu devirde, maalesef özellikle de gençler! ‘Dijital Çağın Mesleği: Nasıl Influencer Olunur?’ kitabını okuyunca, bu işlerin dışarıdan göründüğü kadar kolay
olmadığını anlıyorsunuz ama...
Milyonlarca sosyal medya kullanıcısı arasından sıyrılıp, dikkat çekecek ve fark yaratacak içerikler üretmek, ilgiyi sürekli tepede tutabilmek epey mesai ve yaratıcılık istiyor. Ha aralarda haybeden ortalığa çıkmış tipler de var, neden milyonlarca takipçisi olduğunu asla anlamadığım! Ama iyi bir influencer olmaya niyetlenenler ve influencer’larla
ortaklık düşünen markalar, Hilal Meriç Bor
ile Ahmet Erten’in kitabını okumalı...
Ramazan ayını geride bıraktık ama yapılan bilimsel çalışmalar gösteriyor ki; kanserden diyabete kadar birçok hastalıktan korunup sağlıklı kalmak, yıllar geçerken gençliği korumak ve sadece kilo vermek değil, yağ oranını düşürerek gerçek anlamda fit olmak için oruca devam etmek gerekiyor! Bildiğimiz oruç değil tabii, uzun süre aç kalınan beslenme sisteminin karşılığı olan ‘fasting’ yani ‘aralıklı oruç’... Vücudun belirli bir süre aç bırakılması; enerji kaynağı olarak yağların kullanılıp yakılmasını sağlıyor, metabolizmayı olumlu etkiliyor, hücreler korunuyor, vücut temizleniyor ve yaşlanma etkileri ortadan kalkıyor.
Mucizevi ikili
Uzun zamandır hem sosyal medyadan, hem de kendi yarattığı ‘fitekran’ uygulamasından takip ettiğim, sağlıklı beslenme konusundaki önerilerinden çok yararlandığım Doktor Can Çiftçi; aralıklı orucu ketojenik beslenmeyle birleştirerek ortaya mucizevi sonuçlar çıkarıyor. Ketojenik beslenmenin son yıllarda sağlıklı kilo vermek isteyenler arasında popülerliği hızla arttı, birçok hastalığın tedavisinde kullanılıyor, düşük karbonhidrat-yüksek yağ tüketimi prensibiyle işliyor. Can Çiftçi’nin bu ikili sistemle ulaştığı sonuçlar sadece fiziksel de değil, depresyonu