Nail Güreli

Nail Güreli

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Balyoz davası diye anılan siyasi facianın memnunları, çocuk avuturcasına, davanın bitmediğini, Yargıtay aşaması olduğunu, dahası Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yolu bulunduğunu, o da yetmezse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gidilebileceğini anlatıyorlar.
Oysa mesele “Balyoz Davası” sorunu değil. Olaya bütünüyle bakmak gerekiyor.
Olay, muhalefeti sindirmek, tek adam diktasını pekiştirmek için bir siyasi toplama kampı oluşturmaktır. Amaçlanan elbet bundan ibaret değil; birkaçını sayalım:
1) Askeri vesayetin yerine sivil vesayeti kurmak için orduyu iyice yıpratacaksınız. Bu ayrıca, Türk askerinin başına çuval geçirenleri memnun eder.
2) Yargıyı baştan aşağı yeniden düzenleyerek oralarda kadrolaşacaksınız. Bunun için Anayasa referandumu yapacaksınız.
3) Üniversiteleri de YÖK aracılığıyla ele geçireceksiniz. Bir sınav yapmayı bile beceremiyorlar mı; “Boşverin, bizdendir.”
4) On yıllık planınıza uygun biçimde kendi medyanızı oluşturacak, dışında kalanları da ekonomik ve siyasal baskılarla yola getirmeye bakacaksınız.
Bu olayların başlangıç noktası Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan bombalardı. Davanın adının da Ümraniye Davası olması gerekiyordu. Ümraniye Davası özel yetkili değil, tabii bir ağır ceza mahkemesinde görülse ve gerçekten darbe niyetlileri varsa, kamu vicdanını tatmin edecek biçimde net delil ve kanıtlarla mahkum edilirler, iş biterdi. (Bu arada, her türlü darbeye, diktaya, vesayete karşı olduğumuzu da belirtelim.) Ama birileri Ergenekon adını takıp, bilumum polis icraatını torbaya doldurdu. Balyoz başta olmak üzere bir dizi dava üretildi. Hukukun temel kuralları pervasızca çiğnendi.
Yazının başlığına dönersek... Yargıtay süreci 2 yıl... Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yolu ise engebelerle tahkim edilmiş, en azından 2 yıl da ona koyun. AİHM’ye gidebilmek de ayrı bir serüven.
Bu uzun süreç ömür törpüsü değil de nedir? Adalet mi? Hukuk mu? İşkence mi? Ne?

Bir kitap
Müyesser Yıldız, bir gazeteci. Elini bile sürmediği tespit edilmesine rağmen, bilgisayarında bulunan kaynağı belirsiz “belgeler” yüzünden yaklaşık bir buçuk yıl tek başına hapis yattığı hücrede inatla okudu, düşündü, sorguladı ve yazdı. Yargısız infazın bir asırlık tarihini kaleme aldı. (Vatan yahut Silivri, Kırmızı Kedi Yayınevi, Eylül 2012)

Bir şiir
Dizelerimiz, İvan Bunin’den (1870-1953), Ataol Behramoğlu’nun çevirisiyle:
“Gün gelir yürekte hüzün de söner artık/ Ne mutluluğun ne acıların olduğu bir yerde/ Düşler de anımsayışlar da silinir gitgide/ Kalır sadece, her şeyi bağışlatan bir uzaklık.”