Dindarlara yönelik baskıların, başörtüsü yasaklarının, laikçi paranoyaların rutin sayıldığı Türkiye’de kendini ‘liberal’ olarak tanımlayan Batı medyası bu tutumlara eleştirel yaklaşır, bu ülkenin Kemalistlerine, ulusalcılarına demokrasi dersi verirdi. Açıkçası, benim pek hoşuma giderdi bu tavır. Herkesi kendi ideolojisinde eritmek, farklılıkları yok etmek, tek tip vatandaş yaratmak hedefli gördüğüm ulusalcı kafanın ‘dışarıda’ da benim düşüncelerimi yansıtan kelimelerle tenkit edilmesinden derin bir haz duyar, haklılığım teyit edilmiş gibi hissederdim.
Batı medyasının bu tavrı Türkiye ile AB müzakerelere başladığı süreçte daha da arttı. Sadece medya değil, Brüksel’de hazırlanan AB raporları da adeta ulusalcı kesime ayar vermek üzere yazılırdı 2010’lara kadar. Türkiye’de inanç özgürlüğünün önünün açılması ve askerin siyaset üzerindeki etkisinin kaldırılması gerektiği üzerine her yıl raporlarla adeta vaaz verdi bize Avrupa Birliği. Asker konuşsa dahi rapora yansırdı, şimdi asker sokağa indi, tanklarla insan ezdi, Meclis’i bombaladı. Normalde bunun üzerine ansiklopediler dolduracak eleştiri getirmesi, ayağa kalkıp sivillerin iradesini alkışlaması gerekmez mi aynı AB’nin ya da söz konusu basın organlarının?
Ama bırakın alkışlamayı Batı, medyası ve siyasetçisiyle yıllarca eleştirdiği bizim ulusalcı-laikçi kesime dönüştü! Bizimkiler bile artık değişti, 15 Temmuz bu ülkenin tüm vatandaşlarına ne kadar hayati ve ne kadar gerçek bir tehdit altında olduğumuzu gösterdi, burada artık kimse Erdoğan’ın laikliğe karşı tehdit olduğundan ya da Ak Parti’nin şeriat getireceğinden bahsetmiyor, ancak bu arkaik tezler 15 Temmuz’dan sonra akıl almaz bir şekilde Batı medyasında telaffuz edilir hale geldi. Son derece oryantalist, laikçi ve sığ bir kafa ile Türkiye’yi dünyaya anlattıklarını zannediyorlar.
Genug mit Fantasien!(*)
Deutsche Welle her gün Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Ortaçağ karanlığına sürüklendiği üzerine sözde haberler yapıyor, geçen gün İstanbul’dan laiklerin taşındığı üzerine bir paket hazırlamışlar. Bir çift bulup onlar üzerinden Türkiye’nin artık yaşanmaz olduğu, herkesin evini sattığı, zaten içki içenlerin sokaklarda tartaklandığının anlatıldığı bir haber, pardon ‘efsane anlatımı’ ortaya çıkmış. Darbenin tehlikesi, darbecilere karşı duran sivillerin kahramanlığı, laikliğin esas FETÖ tarafından tehdit altında olduğu vs.. Hiçbir şey yok! Frankfurter Allgemeine’de ise Almanya’nın önemli Türkiye ve Ortadoğu uzmanlarından, gazetenin ünlü ismi Rainer Hermann yazmış: ‘Erdoğan’ın yeni Türkiye’si: Erdoğan muhalifi olan herkesi tutuklatıyor, demokrasi tehlikede, 15 Temmuz 1923’te kurulan rejimi değiştirmek için Erdoğan’a büyük bir fırsat verdi…’ İnsaf! Hakikaten insaf! (Aynı Hermann 2012’de Pensilvanya’ya giderek Fethullah Gülen’le FAZ’de yayımlanan bir söyleşi yapmış, 2013’te bir söyleşide Ak Parti’nin ve Erdoğan’ın miadının dolduğunu söylemişti. Türkiye hakkında 2 kitap yazan gazetecinin bu kitaplardaki Gülen övgülerine göz atmak isterseniz, Türkçeye ‘Türkiye nereye’ başlığıyla çevrilmiş kitabına göz atın)
Bu gidişle bizleri de kaybedeceksiniz
Ben eğitim hayatım boyunca Batılı tedrisattan geçmiş, Türkiye’nin Batı ile yakınlaşması gerektiğini vurgulamış, AB’ye üyeliğin yıllardır en büyük destekçilerinden biri olmuş ve zaman zaman fazla Batı yandaşı olmakla eleştirilmiş bir gazeteciyim. Ancak böyle bir ikiyüzlülük, hadi başka türlü söyleyeyim, körlük ya da cehalet karşısında ‘yeter’ diyorum. Yalnızca ben değil, Batı’yı çok iyi takip eden, büyükelçilerle, diplomatlarla yakın ilişkileri olan Murat Yetkin’in son günlerdeki yazılarına bakın. O da Batı’nın 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’ye yönelik tavrına isyan ediyor. Ya da Amerikan medyasını satır satır izleyen NTV’deki yayın ortağım İsmet Berkan’a kulak verin: Bu yazılanları görünce artık Washington Post ya da New York Times gibi gazetelerde diğer ülkelerle ilgili yazılanlara da güvenmemeye başladım, diyor.
15 Temmuz’dan sonra karşı karşıya kaldığımız durum Türkiye’yi mecburi bir yalnızlığa sürüklüyor. Bir zamanlar eleştirdikleri ulusalcı-laikçiler bu kez Avrupa’da dirilmiş ve Batı medyasından konuşuyorlar sanki. Böyle giderse bizim gibi Batı ile entegrasyonu savunan isimleri de kaybedecekler. Avrupa’nın gerçek demokratları ve Carl Bildt gibi sağduyulu isimleri, lütfen sesinizi daha çok çıkarın!
(*) Yeter bu fanteziler!
Konda’nın araştırması ile yıkılan algı
Konda’nın geçtiğimiz hafta açıklanan, demokrasi mitingine katılanların profili ve motivasyonları üzerine yapılan araştırma birçok klişeyi yerle bir edecek sonuçlar ortaya çıkardı. Araştırmaya göre meydanları dolduran kalabalıkların eğitim düzeyi toplumun ortalamasının epey üzerinde. Yüzde 35 lise ve yüzde 21 üniversite mezunu çıkmış, yani yüzde 56 eğitimli kesimden oluşuyor. Kadın-erkek oranı da birbirine yakın.
Yani eğitimsiz, erkek, zaman zaman büyük ve haksız aşağılamalara maruz bırakılan bir kesim değil, bilinçli, beyaz yakalı, kadını ve erkeğiyle meydanlara çıkan, büyük oranda Ak Parti seçmeninden oluşan (yüzde 80-84 arası) bir kitle sokaklarda nöbet tuttu. Bu sonuçlar Ak Parti iktidarları dönemindeki orta sınıflaşmayı ve bu yeni orta sınıfların kendi kazanımlarına ne kadar kuvvetli bir biçimde sahip çıktıklarını gösteriyor.