Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cizre, Silopi, Sur, Yüksek- ova... Hepsi haritada birer nokta bizler için. Ah oysa her bir tek noktada ne hayatlar karmakarışık oldu, kimler ne acılar çekiyor... Ülkem kanarken aklımdan çıkmıyor ‘oralar’. Geçen hafta da Şırnak’ta başladı operasyon. Şöyle bir taradım medyayı, neler yapıldığıyla ilgili genel bilgiler var ama hepsi bu...

7 Haziran seçimleri öncesi gitmiştim bu şehre. Nasıl da canlıydı. Minicik bir yer. Yıllar boyu çatışmaların tam göbeğinde acıların rutin, barışın istisna olduğu bir maziden geliyor. Ama o istisnayı birkaç yıldır yaşıyorlardı ben gittiğimde. Malum ‘Cumhuriyet’ meydanında uzun bir masa yapıp lezzetli bir çay içmiştik. Akşam aşağı mahallede bir evde büyük bir yer sofrası kurulmuş, kalabalık bir grupla verimli bir sohbet yapmıştık. Geleceğe dair umut vardı. Yemeği hazırlayan ve maalesef şu anda ismini yazamadığım o yeşil gözlü güzel kadın gözlerimin önünden gitmiyor...

Bir polis anlatıyor:
Burası ölüm kokuyor, çekilecek cezamız varmış


Tam bir yıl önce İstanbullu bir polis dostumuz Şırnak’a atandı. Oralarla ilgili her kötü haber geldiğinde aklıma önce o geliyor, pırıl pırıl, görevini cesurca yapan bir memur. Birkaç ay önce İstanbul’a geldi, evlendi, görevine geri döndü. Eşi burada her gün dua ediyor, umut ediyor... Onu aradım. Mini bir söyleşi yaptım:

- Bulunduğun yerde neler oluyor?
Valiliğin içinde görev yapıyorum. Buradan sürekli top atışları duyuyoruz. Dışarıda keskin nişancılar var. Halk güvenli bölgelere çekildi. Çarşı pazar her yer kapalı. Bir tek Şehr-i Nuh otelinin etrafında açık yerler var.

- 1 günün nasıl geçiyor?
Sabah 7’de lojmandan çıkıyoruz, zırhlı araçlara binip valiliğe geliyoruz. Ancak Rus uçağı düştükten 1-1.5 ay sonra PKK, Rus yapımı zırh deliciler kullanmaya başladı. Onlardan atıyorlar. Bu nedenle şimdiye kadar 3 şehit verdik. Bu akşam lojmana dönerken bizim hemen arkamızdaki araca roket geldi. Allahtan ortasına değil, arkasına isabet etti.

- Şehit olan arkadaşın var mı?
Evet, Mahmut Bilgin vardı, 22-23 yaşlarında gencecik bir polis. Arkadaştık. Çok yakışıklı bir çocuktu, onu dizi oyuncusuna benzetirdik. İdil’de araçta gezerken şehit oldu. Cesedini gördüm, ensesi paramparçaydı. Kız arkadaşı geldi, morgun kapısından ayrılamadı. Ayağa kalkıp gelecek zannediyordu. Ama o da o kıza hep sadık kaldı. Bir de bizim lojmanda kalan bir aile vardı. Eşi ‘Çok kötü rüyalar görüyorum, birkaç günlüğüne izne gidelim’ demişti, ertesi gün şehit oldu. Burası ölüm kokuyor. Herkeste negatif elektrik var. En kötü günleri yaşıyoruz, çekilecek cezamız varmış...

- Hiç çıktın mı Şırnak’tan?
Evet, 2 gün önce görev için Cizre’ye gittim. Orası öyle güzeldi ki... İnsanlar çok mutlu, dükkânlar açılmış. Kendime bir çift ayakkabı aldım.

Şırnaklı vatandaş anlatıyor:
Asker halkla muazzam diyalog kuruyor, polis daha agresif


Haziranda Şırnak’a gittiğimde beni misafir eden insanları teker teker aradım. Maalesef böyle bir ortamda kimsenin ismini yazamıyorum. Ama bunun çok önemi yok. Önemli olan yaşananları anlamak. Birini otelde buldum. Evinde elektrik olmadığı ve kendilerini güvende hissetmedikleri için çocuklarını il dışına yollayıp kendileri birkaç günlüğüne otele sığınmışlar. Sordum:

- Buradaki operasyon ne kadar sürer?
Tahminen 1-1.5 ay. Şırnak küçük yer. Mesela Nusaybin en az 4 ay ama burası daha kısa sürer. Ancak maalesef şehrin belli mahalleleri galiba tamamen tahrip edilecek.

- Devletin vatandaşa tavrı nasıl?
Asker halkla muazzam iyi diyalog kuruyor. Çok net talimat almış, karşı taraf nasıl davranırsa davransın güler yüz göster diye. Polis daha agresif. İçindeki paralel unsurlar hâlâ yer yer aktif, sıkıntı oradan kaynaklanıyor. (Bu sorun sık sık kulağıma geliyor, öte yandan bölgede kahramanca ve canları pahasına görev yapan yüzlerce polisin de hakkını yememek gerek-na)

- Operasyonlar sürerken vatandaş nasıl yaşamını sürdürüyor?
Pek kimse kalmadı zaten. İl merkezin nüfusu 65 bindir. Anca 1000 kişi kaldı. İsmet Paşa başta olmak üzere birkaç mahallede 50-60 korucu ailesi var. O kadar.

- Ne yapıyor o aileler?
Elektrik yok. Erzak stoklamışlar. Karanlıkta evde oturuyorlar. Devamlı dışarıdan top sesleri geliyor, ateş altında yaşıyorlar.

Bulduğum diğer bir isim ise ailece Silopi’ye annesinin yanına sığınmış. İnsanların hem PKK’ya hem HDP’ye çok kızgın olduklarını anlatıyor. ‘Burada oyları yüzde 85’ti, şimdi yüzde 50’ye düştü’ diyor. Konuştuğum diğer bir isim ise çalıştığı kamu kurumu geçici olarak Cizre’ye taşınınca burada ev kiralamış. ‘Tahmini 2 ay buradayız’ diye anlatıyor. Devlet başvuranlara kira yardımı yapıyor ama başvurmayan çok. Mesela durumu olmayan 15-20 aile de şehrin aşağı tarafında çadır kurmuşlar, köylerine yakın diye çadırda kalıyorlarmış.

Kısacası, Şırnak’ta hayat tam anlamıyla buzdolabına kaldırılmış. Halk 2 ay sonra her şeyin normale dönmesi umuduyla bu hayalet şehrin acılarını sarmasını bekliyor...

Yangına benzin dökmek

Türkiye bu kadar hassas bir dönemden geçerken, Güneydoğu’da çaresiz halk ilk kez devlet tarafından düşmanlaştırılmadığını hissederken malum bildiriyi imzalayan 3 akademisyeni tutuklamak hem bir hukuk hem de bir akıl katliamıdır! O bildirinin fevkalade izansız ve vicdansız olduğunu, adaletten ve ahlaktan uzak bir zihniyeti temsil ettiğini düşünüyorum, ancak bir bildiri imzaladı ve o bildiriyi savunan toplantı düzenledi diye 3 akademisyeni tam da Cumhurbaşkanı’nın terör tanımını değiştirmekten bahseden konuşmasının ertesi günü tutuklamak yalnızca kraldan çok kralcılıkla açıklanabilir. Umarım bu yanlıştan derhal dönülür ve o bildirinin imzacıları artık yalnızca vicdanlarıyla baş başa bırakılır...

Not: Bu yazıyı sabah erken saatlerde yazdım. Beyoğlu’ndaki korkunç saldırı henüz gerçekleşmemişti. Büyük bir tehdit altındayız. Tek çare “biz” olarak durabilmek.