Salı sabahı İstanbul’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Suudi Arabistan’a doğru yola çıkarken bu seyahati hayatım boyunca bambaşka bir yere koyacağımı bilmiyordum. Heyecanlıydım, hep merak edip, görmek istemiş ancak ilk kez ayak basacaktım kutsal topraklara…
Uçak havalandıktan kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı ve beraberindeki bakanlar selam vermek için dolaşmaya başladılar. El sıkışırken bana ‘Umre yapacağız inşallah, sürprizlerimiz var’ dediğinde Cumhurbaşkanı’nın gözlerinde farklı bir tebessüm gördüm. Meğer Kâbe’nin içine de girecekmişiz…
Önce Riyad’a indik ve resmi görüşmelere geçildi. Bunların detaylarını ve siyasi anlamda fevkalade olumlu geçen seyahatten çıkan sonuçları daha sonra yazacağım zira bu yazıda anlatmak istediklerim daha sonra başlıyor. Yani salı akşamından itibaren… O zamandan bu zamana bir uçak insan iki uçta duygular yaşadı…
Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın bahsettiği sürpriz. Doğrusu bu boyutta bir şey kimse beklemiyordu. Benim ilk umrem. Grupta benim gibi olanlar var ancak tecrübeliler çoğunlukta. Önce Riyad’dan Cidde’ye indik ve ihrama girmek için kralın misafirhanesine geçtik. Erkekler ihramlarını giydiler. Kadınlar için farklı bir kıyafete ihtiyaç yok. Makyajlar siliniyor, abdest alınıyor, namaz kılınıyor. Yola dualarla çıkıldı. Cidde-Mekke arası epey mesafeymiş. Bir saatin üzerinde yol aldık ve Mekke’ye girdik.
O andan itibaren çok farklı bir dünya açıldı sanki. Binlerce insan aynı yöne adeta akıyordu… Kalabalıkların içinden Kâbe’nin hemen yanındaki misafirhaneye geçtik. Ayakkabılarımızı çıkardık ve Cumhurbaşkanı’nın ekibine dâhil olmak için adeta uçarcasına hareket etmeye başladık.
Umre için neler yapılacağının üzerinden geçerek Kâbe’ye vardık. Önce tavaf, sonra say… Kâbe’yi ilk kez görmek insana çok kuvvetli duygular yaşatıyor. Maneviyatın bu kadar yoğun hissedildiği bir yerde sanki zaman, yaşam her şey birbirine karışıyor… Bir süre sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan geldi ve bir güvenlik halkası oluşturuldu. Yüzlerce insan Cumhurbaşkanı’na yaklaşmak istiyor, güvenlik bizleri kalabalıktan korumaya çalışıyor, bir yandan Kâbe’nin hemen önünde tavaf edip, sık sık Kâbe’ye dokunuyoruz… Zannediyorum çok az kişiye nasip olan bir şeydi yaşadığımız. Ama esas sürpriz bir süre sonra geldi. Kâbe bizim için açıldı. Meğer ziyaretten önce görüşmeler yapılmış ve Kral, Erdoğan’a verdiği önemi göstermek için Kâbe’nin içine girilmesi talimatı vermiş. Böylece hayatımda ilk kez ayak bastığım Mekke topraklarında Allah’ın Evi’nde dua ettim. Cumhurbaşkanı’nın, Emine Hanım’ın, Sümeyye Erdoğan’ın, Berat Albayrak’ın, Mustafa Elitaş’ın içeride her bir köşede namaz kılışlarına şahit oldum. Kâbe çok nadir açılıyor. Bu kez açılması Suudi Arabistan’ın son dönemde Cumhurbaşkanı’na ve Türkiye’ye verdiği özel önemin çok özel bir ifadesi…
Daha sonra say yaptık, yani Merve ve Safa tepeleri arasında gidip geldik. Bu arada gün ağarmaya başladı. Sabah namazı vakti geldi. Yatmaya gittiğimizde saat 6 buçuğa geliyordu.
Ertesi gün öğleden sonra yine yola koyulduk. Cidde’ye döndük ve uçakla Medine’ye geçtik. Medine’nin havasının Mekke’den çok farklı olduğu, daha yumuşak daha hoşgörülü bir şehir olduğu söylenir. Hakikaten de ayak basar basmaz insanı rahatlatan, güler yüzlü bir atmosferle karşılaştık burada. Şehre girerken ilk olarak Uhud Dağı karşılıyor sizi. Oradan merkeze Mescid-İ Nebevi’ye doğru yol alırken bütün şehri görüyorsunuz. Medine’de umre için gelmiş ve Tayyip Erdoğan’ın geleceğini haber alan büyük bir kalabalık karşıladı bizi. İnanılmaz bir ilgi vardı cumhurbaşkanına. Hep birlikte Mescid-İ Nebi’ye gidildi, namaz kılındı ve gece tamamlandı. Ya da biz öyle sanıyorduk…
Acı haber sabaha karşı geldi
Meğer bu seyahatin çok acı bir de hatırası kalacakmış… Sabaha karşı 3’te Hürriyet gazetesi yazarı arkadaşım Verda Özer’in telefonuyla uyandım. Twitter’da korkunç bir şey gördüğünü söylüyor doğru olup olmadığını soruyordu. Gördüğü şey Yeni Akit Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya’nın vefat ettiğiydi. Hasan Bey’le iki gündür beraberdik. Neşeliydi, daha birkaç saat önce sohbet etmiş, birlikte yürümüştük. Nasıl olur?
Hemen resepsiyonu aradım ve maalesef haberi teyit ettim. Daha önce iki kez kalp krizi geçiren Hasan Bey akşam yemeğinin ardından otele yürürken kendini kötü hissetmeye başlamış, yanında Takvim gazetesi yazarı Ekrem Kızıltaş varmış, otele zor dönmüşler, lobide bir anda yığılmış kalmış. Cumhurbaşkanı’nın danışmanları hemen büyük bir telaşla sağlık ekibini haberdar etmişler, 1,5 saat geri döndürülmeye çalışılmış ama nafile… Ben şaşkınlık içinde aşağı indiğimde Cumhurbaşkanı hastaneye gidip gelmiş, Hasan Karakaya ile birlikte yemeğe giden arkadaşlar da aşağıda olup biteni idrak etmeye çalışıyorlardı.
Şimdi bilgisayarımın başında oturmuş bu yazıyı yazıyorum ve bir yandan da son 2 günde yaşadıklarımı teker teker hatırlıyorum. Sahi 2 günde mi oldu bütün bunlar? Birazdan Hasan Bey’in cenazesi ile birlikte İstanbul’a doğru yola çıkacağız. Allah’ın Evi’nde dua ettikten bir gün sonra yaşama veda etti Karakaya. Hayat hakkında düşündüren ve insanı büyüten bir seyahatin ardından karlı bir İstanbul’a inip yılı kapatacağız…