15 Temmuz sonrası oluşmuş olumlu havanın dağılmakta olduğunu ve bundan kaygılandığımı daha önce yazmıştım. Farklı toplumsal kesimleri bir araya getiren Yenikapı Ruhu ancak özgürlükçü demokratik zeminde bir araya gelmekse yaşayabilir. Fakat bu süreç kimi kesimler tarafından Fabrika ayarlarına geri dönelim- kampanyasına dönüştürüldü. Yani Yenikapı Ruhu Türk devletinin fabrika ayarlarına dönmesinde buluşmak gibi lanse edildi. Burada yeni olan tek şey, bu 28 Şubat kafasının taktiksel olarak Erdoğan’ı destekler görünmesiydi...
Fabrika ayarları denen olgu esas olarak askeri vesayet rejimi. Bu rejimin savunucuları Atatürkçülük maskesi altında saklanıyor ve askeri vesayete karşı savaşmak gibi onurlu bir duruşu bile FETÖ’cülük gibi takdim etmeye çalışıyorlar. Bu mantıkla kelle istemek ekranlarda ve gazetelerde
moda oldu.
Oysa toplumun çok büyük çoğunluğu zulüm gördüğü bu rejimden nefret ediyor ve son günlerde yeniden hortluyor gibi bir algı ortaya çıktığı için endişeli. Anket firmaları da bu gerçeği somut rakamlarla Erdoğan’a ve AK Parti zirvesine ilettiler. Cumhurbaş-kanı’nın Lozan ile ilgili son çıkışı işte böyle bir iklimin ardından geldi. Bir anlamda bu endişeleri gördüğünü, rahatsızlıkları dikkate aldığını ilan etti Cumhurbaşkanı.
Ve sol görünümlü ulusalcı-laikçilerin yaşadığı yalancı baharı bitirdi. Kendisiyle ittifak içinde gibi görünen
eski rejim yanlılarına kapıyı gösterdi. Andy Warhol’un meşhur tabiriyle Size tanınan
15 dakikalık şöhret süresi doldu- mesajı verdi.
Lozan çıkışının siyasal anlamı budur. Zira Lozan ancien regime yandaşları olan azınlığın kutsal saydığı bir belge. Oysa toplumun büyük çoğunluğu için saygı duyulan ama tartışmalı bir anlaşmadan ibaret. Ne zafer ne hezimet. Objektif olarak irdelenmesi gereken bir tapu senedi mukavelesi...
Milat tartışması
FETÖ soruşturma-larında AK Parti 2013 sonu 2014 başını milat kabul etmek istiyor . O tarihten sonra FETÖ’ye verilen her desteği suç görüyor. CHP ise 2004 yılındaki MGK kararından itibaren olan süreci ele almak gerektiğini söylüyor ve o MGK kararından sonra FETÖ’ye desteği suç olarak tanımlıyor. Ben bu iki görüşe de katılmıyorum. Her ikisini de eksik ve problemli buluyorum.
CHP ve medyadaki AK Parti karşıtları kendilerini vuracak bir bumerang silahını ateşlediklerini maalesef görmüyorlar. Türkiye’de muhalefet akla değil duygulara dayandığı için ha bire kendine zarar veriyor. AK Partililer, milat 1 Ocak 2014 deyip kendilerini bu işten sıyırmak isteyebilirler ama Erdoğan muhalifleri milat 2004 bile dese 2013-16 döneminde Erdoğan’ın kellesini almak için FETÖ ile yaptıkları suç ortaklığından sıyıramazlar. Nitekim 2013-16 arası FETÖ’ye en ufak destek veren memurların ve yargı mensuplarının tamamı içeride. Şu an muhalefetin koyduğu kriter kendilerini hapislere doldurabilir. Ama bunun farkında bile değiller.
Bakın, sürekli suçlandığı için savunmaya geçen AK Parti çevrelerinde hazırlanmakta olan dosyaları gördüm ve muhalefet adına endişelendim. Bu dosyalara göre en büyük Gülen düşmanı siyasetçiler ve gazeteciler
bile o dönem sırf Erdoğan’ı devirmek için FETÖ’nün kontrolüne girmiş. Bu dosyaların tam tersini CHP de hazırlayabilir. Bu iş cadı avına döner. Bu gidişat iyi değil.
Ben, AK Parti’nin de CHP’nin de böyle bir bağcı dövme kavgasına girmesine, kelle avcılığı yapmasına karşıyım. Daha iki gün önce katıldığım bir tartışma programında CHP’nin önde gelen isimlerinden biri Türkiye’yi FETÖ’den kurtarmış Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın FETÖ’den yargılanmasını istedi.
Öte yandan, başka bir yayında devletin bazı kurumlarına yakınlığıyla bilinen muhafazakâr bir yorumcu yayına bağlanan CHP milletvekiline ‘2013 sonrası FETÖ’ye yardım ve yataklık ettin, terörist kanallarını savundun, yargılanacaksın!’ diye bağırdı.
Bu ülke için hayati bir mevzu siyasi kişisel çekişmelerin esiri yapılıyor. Eğer böyle bir kavga başlarsa elbette güçlü olan iktidar kanadı öbür tarafı ezer geçer ama bu durum Türkiye’ye çok zarar verir. FETÖ soruşturmalarında yıl milat olamaz, eskiden bugüne devamlılık ve süreklilik baz alınmak zorundadır. Gerçek FETÖ’cüler ve FETÖ’ye angaje olanlar eski dönemlerden 2016’ya kadar örgütle devamlı ve sürekli bir organik ilişki içindeydi ve bu süreklilik hali her tarihte suçtur. Yargının üst düzeyi de bu kriterin hukuki perspektif olarak ele alınması noktasında buluşacak gibi gözüküyor...