Meclis’teki milletvekillerinin dokunulmazlıklarının Anayasa’ya madde ekleyen bir düzenlemeyle kaldırılması meselesi gündeme geldiğinden beri CHP’nin ne yaptığı, nerede durduğu, nihai hedefinin ne olduğunu anlayan olduğunu sanmam. Önce ‘Anayasa’ya aykırı ama destekleriz’ derken ilk turda ezici çoğunlukla ‘hayır’ oyu verip referandum ihtimali belirince de 367’yi geçirmek için ‘evet’e döndüler. Şimdi ise başta Sezgin Tanrıkulu olmak üzere 12 CHP’li vekil Anayasa’ya madde ekleyen düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Bu başvuru sonuç getirir mi? Anayasa Mahkemesi dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili düzenlemenin iptali için yetkili mi? Öte yandan, ilk oylamada ekseriyetle, ikinci oylamada ise hatırı sayılır CHP’li ‘hayır’ oyu verirken Anayasa Mahkemesi’ne başvuru sayısı neden 12’de kaldı? Kemal Kılıçdaroğlu bu başvurularla ilgili ne düşünüyor?
İlk kısmı anayasa hukukçularına, ikincisini
ise CHP’nin ileri gelen isimlerine sordum...
Başvurulardan sonuç çıkamaz
İçlerinde Sezgin Tanrıkulu, Haluk Pekşen, Mustafa Balbay, Orhan Sarıbal’ın bulunduğu 12 CHP’li vekil Anayasa’nın 85. maddesine dayanarak düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurduklarını söylüyorlar. Acaba burada 85. madde işletilebilir mi? Anayasa üzerine çalışan güvendiğim hukukçulara göre ‘hayır’. Nedeni de şu: Şayet Meclis dokunulmazlıkları parlamento kararı alarak kaldırsaydı Anayasa Mahkemesi’ne bu yolla yapılan başvurunun bir anlamı olabilirdi. Ancak dokunulmazlıklar Meclis kararı alınarak değil, Anayasa’ya madde eklenerek yapılan bir düzenlemeyle kaldırıldı. O nedenle, bu başvurulardan sonuç alınamaz.
Peki, 110 vekile ulaşılabilse ve başvuru yapılsa ne olurdu? Sonuç yine farklı olmazdı. Zira o zaman da şayet belli şartlar yerine geliyorsa mahkeme bu düzenlemeyi yalnızca şekil yönünden inceleyebilirdi,
içerik incelemesi yapamazdı.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’ne yargılama aşamasına gelinince bireysel başvuru yapılabilir. Vekiller mahkemeye ‘Beni niye yargılıyorsunuz?’ diye itirazda bulunabilirler, sonuç alamazlarsa Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilirler.
Ne şiş yansın ne kebap
Gelelim CHP’nin ne yapmak istediğine... Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘HDP’nin çağrısına uyulmayacak’ talimatı verdiği, hatta uyanların imzasını atıp istifasını vereceğini söylediği haberlere yansıdı. Peki ama buna rağmen 12 vekil nasıl oldu da Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu? Kılıçdaroğlu onların istifasını istemeyecek mi? Partinin önemli bir ismine göre Kılıçdaroğlu kişisel olarak başvuru yapanların önüne set çekmedi ancak HDP ile birlikte 110 kişilik blok oluşturularak, bir grup görüntüsü yaratılmasına karşı çıktı.
O nedenle başvuru
sayısı bu kadar az, böyle bir hassasiyet olmasa çok daha fazla CHP’li vekil Anayasa Mahkemesi’ne gidecekti.
Bunları alt alta getirince tek bir sonuç çıkıyor: Bu ne şiş yansın, ne kebap stratejisidir. CHP hem HDP ile birlikte görünmekten korkuyor hem de ‘evet’çi cephede olmayı içine sindiremiyor. Ve ortaya kararsız, ne dediği belli olmayan bir parti çıkıyor...
Venedik notlarına devam
Geçen hafta yer darlığından yazamadığım bir ‘yemek’ mevzu var: Venedik’te 2 hafta önceden yer ayırttığım halde zor masa bulabildiğim Alle Testiere en çok merak ettiğim lokantaydı, zira birçok güvenilir kaynağın listesinin bir numarasıydı. Ancak 7-8 masalık bu karanlık lokanta bizi epey hayal kırıklığına uğrattı. Ortam zaten yok, burunlarından kıl aldırmıyorlar, haliyle tat konusunda beklenti çok büyük oluyor. Ne ‘imza yemeğimiz’ dedikleri tarçınlı ahtapotlu gnocchi bana bir zevk verdi, ne de daha sonra gelen rezeneli ton balığı... Nerede Lizbon’daki Ramiro’nun deniz ürünleri... Aylardır o tat damağımda, bu ise aynı gece zihnimden silindi, gitti... Üstelik aklım, vakit yok diye gidemediğim Antiche Carampane’de kaldı... Yıllardır çok büyük bir dikkat ve zevkle takip ettiğim üstat Vedat Milor’un buraya tekrar bir ziyaret yapma vakti gelmiş...
Not: Nedim Gürsel’in anı defterlerinden derlediği, su gibi kaleminden yeni çıkan ‘Bana İtalya’yı anlat’ adlı nefis kitabı okumadan bu güzel ülkeye gitmeyin derim...
Afrika’nın kalbine yolculuk
Önümüzdeki hafta sizi Venedik’ten dünyanın çok farklı bir köşesine, Afrika’nın göbeğine götüreceğim. Salı günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Uganda’ya doğru yola çıkıyoruz, oradan Kenya’ya geçeceğiz, hatta herhalde Somali’ye de uğrayacağız. ‘African Sickness’ diye bir şey var, deniyor ki Kara Afrikası’na bir kez ayak basınca seni hep kendine geri çağırır. Hakikaten beni Afrika zaman zaman çağırıyor. Etiyopya ile tutulduğum bu hastalık beni defalarca o renkli ama talihsiz topraklara sürükledi. Şimdi bir kez daha ilginç bir yolculuk başlıyor. Anlatacağım...