Ortadoğu yalnızca Suriye’de yaşanan savaştan ibaret değil. Matruşka gibi birbirinin içinden çıkan onlarca ve büyüme potansiyeli yüksek sorunlarla dolu. Ankara saldırısı ve ardından yaşanan gelişmeler çok tartışıldı ve tartışılmaya devam ediyor. Ben bu gün iki farklı başlığı anlatacağım. Bu başlıklar Ortadoğu’daki sorunların farklı yüzleri...
Babasının elini öpüp ölüme giden çocuklar
IŞİD giderek daha fazla çocuk savaşçı kullanıyor. Geçen ay gönderdiği propaganda videolarından birinde küçücük bir çocuk var. Önce babası olduğu söylenen sakallı adama sarılıyor. Sonra patlayıcı yüklü araca biniyor, babasının elini öpüyor ve aracı çalıştırıyor. Gerisini de görüyoruz: Bir ateş topuna dönen araç...
Bu video bir istisnayı anlatmıyor maalesef. Cuma günü ABD West Point Askeri Akademisi’nin hazırladığı bir rapor yayımlandı. Bu, IŞİD’in çocukları kullandığı eylemlerle ilgili ilk kapsamlı rapor. Bu rapora göre ocak ayındaki saldırıların en az 11’inde çocuk savaşçılar kullanıldı. Bu rakam Ocak 2015’te 6’ymış. Yani neredeyse iki kat artmış. Bir yıl içinde çocukların kullanıldığı eylemlerin sayısı 89. Bunların yüzde 60’ı 12-16 yaşları arasında. Bu çocukların yaşı 8’e kadar düşüyor! Raporun yazarlarından araştırmacı Charlie Winter’a göre, IŞİD üzerindeki baskının arttığını düşünür ya da toprak kaybederse bu sayı artabilir!
Rusya’nın Esad lehine oyuna çok net bir şekilde dahil olmasının yarattığı sonuçlardan biri de bu. Yani IŞİD’in öfkesini artırmak ve savaşçı ve sempatizan bulmasını kolaylaştırmak. Zaten böyle korkunç, böyle vahşi bir ölüm makinesinin kendine taraftar bulmasının temel sebeplerinden biri Sünniler aleyhine değişen dengelerdi. Şimdi Rusya ve ABD’nin bu yanlışta ısrar etmesi sorunu çözmekten ziyade daha da vahimleştiriyor.
Çalmanın çalmamaktan kolay olduğu ülke
Savaşın başladığı 2003’ten beri tek bir rahat gün yüzü görmeyen Irak şu sıralar çok ciddi yeni bir krizle boğuşuyor. Petrol fiyatlarının düşmesiyle büyük bir ekonomik sıkıntının içinde kıvranıyor ülke. Esasen rezervlerinin dolu olması gerekir. Yıllardır petrolden milyonlarca dolar akıyor ama ortada para yok! Memurlar, din görevlileri, askerlerin maaşlarını ödemek bu gidişle birkaç ay içinde imkânsız hale gelecek. Bu da çok daha ciddi sosyal bunalım ve çatışma ihtimali demek...
Irak savaş sonrası tam anlamıyla yoz bir sistem daha doğrusu sistemsizlik üzerine oturdu. Devlet öyle büyük, öyle sömürüye açık ki! Geçen cuma Guardian’da okudum: Irak ordusunda tam 30 bin ‘gölge asker’ var. Yani asker görünüp maaş alan takım. Bunlar ses çıkarmasın diye maaşlarının
bir kısmını muvazzaf komutanlara veriyorlar ve sistem böyle yürüyor.
Asalaklar ordusu
Yani bir asalaklar ordusu Irak ordusu. Mesela Musul, 2014 ortasında IŞİD’in eline düştüğünde “Ordu korkup kaçtı” denmişti halbuki yavaş yavaş ortaya çıkıyor ki kâğıt üzerinde orada görünen birlikler hayalet askerlerden oluşuyormuş!
Irak’ın mevcut yapısında bu yozlaşmış sistem varil başı 45 dolarlık petrol fiyatlarıyla kendini döndürüyordu yani çalan çalıyordu ama ortada öyle çok para vardı ki çark bir şekilde işliyordu ancak petrol yarı fiyatına inince işler değişti...
Bu aslında yağma sisteminin, işlemeyen bir devletin ne büyük felaketlere yol açacağını anlatan çok çarpıcı bir örnek. Geçtiğimiz günlerde savaş sonrası Irak’ın kamu paralarını korumakla ve yolsuzlukla mücadeleyle görevli Mişan el Ceburi “Burada herkes yolsuz. Buna ben de dahilim ama ben en azından dürüstüm. Kendisini soruşturmamam için biri 5 milyon dolar teklif etti. Parayı aldım ama onu yine de soruşturdum” itirafında bulundu. Bu kadar da değil, iddiasına göre Irak’ta akla gelen en zengin isimler servetlerinin tamamına yakınını çalmış, “Öyle kişiler var ki üzerlerine gitsem öldürüleceğim kesin” diyor Ceburi.
Irak kamu ödemelerinin en yüksek olduğu ülkelerden biri. Gelirinin yüzde 95’i petrolden ve bu gelirle nüfusunun 3’te birine maaş ödüyor. 21 milyonun
7 milyonu devletten geçiniyor! Bütün bunların
yanı sıra bir de apaçık çalınanlar var. Mesela hiçbir zaman gelmeyen savaş uçakları için
1 milyar dolar ödenmiş!
Dolayısıyla, Ortadoğu yalnızca Suriye üzerinden etnik ve dini olarak değil, ekonomik olarak da büyük çatırdamalar ve kargaşalar içinde... Ancak durum böyle diye, son zamanlarda daha sık duyduğum, son derece oryantalist, son derece üstten bakan “Ortadoğu bataklığına bulaşmayalım” diye özetlenebilecek, Batılıların yıllarca Afrikalılara yönelik kullandığı dilden farksız
yaklaşımlar meşrulaştırılamaz. Ne yani yanı başımızda karanlık giderek artıyor ve biz “Yesinler birbirlerini” deyip yolumuza devam edeceğiz, öyle mi? Ortadoğu bizim kapı komşumuz, biz o coğrafyanın bir parçasıyız. Bu kötü örnekleri görüp ona göre demokratikleşme ve kurumsallaşmayı hızlandırmalıyız ama ne yaparsak yapalım biz de oradan etkileneceğiz, orası da bizden etkilenecek. Fırsat bu fırsat deyip eski Türkiye’nin korkak ve içe kapalı günlerine dönmek isteyenlere kulak asmayalım...