İki ay önce Şengal’den Diyarbakır’a sığınan Ezidiler IŞID’in kendilerine yaşattırdığı zulmü anlattı: Bir anda geldiler. Her yerden geldiler. Abilerimizi, ablalarımızı aldılar, 500 kadını toplayıp götürdüler. 200 çocuğu meydanda toplayıp gözümün önünde kurşunladılar...
Tercüman aracılığıyla konuştuğum Nura Heci Buşar (kırmızılı) Şengal’de başlarından geçenleri gözyaşları içinde anlattı.
Cuma sabahı Diyarbakır’a indim. Tarım Bakanı Mehdi Eker’i göreceğim. 2006’dan beri, ama özellikle son 4 yıldır (Reyhanlı saldırısı nedeniyle iptal edildiği için geçen yıl hariç) eski bir geleneği canlandırmak için karpuz festivali düzenliyor bakan. Bir gün önce Kürtçe mevlit okumuş, bu akşam da hem İzzet Altınmeşe konseri izleyeceğiz hem de 1200 karpuzun, üzerinde kandillerle Dicle’den süzülüşünü seyredeceğiz beraber.
Ancak bir de başka bir gerçek daha var şehirde. İki aydır yaşam mücadelesi veren Ezidiler... Günümü ikiye bölüyorum. Duyduğuma göre, Diyarbakır Ticaret Odası Ezidiler için kendine ait üniversite binasını tahsisi etmiş. Büyükşehir Belediyesi de bazı STK’ların da desteğiyle Fidanlık denen piknik alanında bir kamp kurmuş. Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Mesut Altın, basın danışmanları Özkan Küçük ve Mervan Yalçındağ’a ulaşıyorum. Beni kamplara götürüyorlar.
İlk adres: Üniversite binası. Burada 157 kişi kalıyor. 77 çocuk, 40 kadın, 40 erkek . Hepsi IŞİD’in ilk saldırılarının ardından, iki ay önce Şengal’den gelmişler, daha doğrusu canlarını zor kurtarmışlar. Büyük sınıflarda yer yatakları kurulmuş, koridorlarda oturuyorlar, erkekler bir köşede kâğıt oynuyor. Ben gelince kadınlar ve çocuklar bir anda etrafımı sarıyor.
Ah o minik, güzel gözler... Öyle çoklar ki! İnsan kendini her akşam rahat yatağında yattığı için suçlu hissediyor. Bir kadın geliyor yanıma. Kırmızı elbiseli. Genç. Ama kederden kırış kırış olmuş göz kenarları. Tercüman vasıtasıyla anlaşıyoruz. Nasıl kurtuldun, anlat deyince bir anda avaz avaz bağırarak, gözlerinden yaşlar fışkırarak konuşmaya başlıyor. Hep çocukları gösteriyor. Tercüman aktarıyor: “Bir anda geldiler. Her yerden geldiler. Abilerimizi, ablalarımızı aldılar, 500 kadını toplayıp götürdüler. İşte bu yaşta 200 çocuğu (önümde duran 4-5 yaşındaki minikleri gösteriyor) bir meydanda toplayıp gözümün önünde kurşunladılar.”
Özel izinle girdiğimiz Fidanlık Kampı’na sığınan Ezidiler çok korkmuş durumda, “Biz asla o topraklara geri dönmeyiz. Artık evimiz burası” diyorlar.
‘Araplarla yaşayamayız’
Gördüğüm kadarıyla durum çok hassas. Burada devlet yok. HDP’nin Rojava-Şengal Koordinasyon Merkezi işleri yürütüyor. Bu nedenle şöyle bir algı çıkıyor ortaya: Suriye’den Araplar gelince Türk devleti tüm imkanları seferber ediyor, Ezidi Kürtler gelince hiç bir şey yapmıyor. Bu algı maalesef giderek kuvvetleniyor. O nedenle bir an önce Başbakan’ın ve hükümet yetkililerinin gelip bu insanların elinden tutması ve onlara destek vermesi şart.
Devlet kamp konusunda yardımcı olmadı mı, diye sorunca diyorlar ki “AFAD buradaki Ezidileri Midyat’taki kampa götürmek istedi. İki otobüs insan gitti, baktılar ki o kampta Araplar var, arabadan inmeden döndüler.”
Hükümetten Ezidilere ilk ziyaret
Gelelim günümün ikinci yarısına... Akşama doğru Bakan Mehdi Eker’le buluşmak için şehir merkezine gidiyorum. Gazi Caddesi’nde festival yürüyüşü yapacağız, sonra da yemek ve konsere geçeceğiz. Ancak caddeye adımımı atar atmaz hissettiğim bir gerginlik var. Etraftan sert bakışlar, bir rahatsızlık... Bakanın geleceği yerde güvenlik görevlilerinin sayısı artıyor. Yürüyüşten vazgeçiliyor. Doğrudan yemeğe geçiyoruz.
Gördüğüm kadarıyla Diyarbakır’da çok tehlikeli bir propaganda almış başını gidiyor. Çözüm süreci yokmuş gibi HDP ve Ak Parti arasında müthiş soğuk rüzgârlar esiyor. HDP Ak Parti’den gelen hiçbir davete icabet etmiyor, festivalde de yoklar örneğin. Hükümet cephesinden de bir yumuşama sinyali yok. Diyarbakır Belediyesi’ne karşı büyük bir önyargı var. Halbuki biraz diyalog her şeyi değiştirebilir.
Ben Bakan Bey’i görünce kampı anlatıyorum, “Hükümetten kimse gitmemiş henüz, o insanların desteğe ihtiyacı var” diyorum. Anladığım kadarıyla hükümet cephesi Diyarbakır Belediyesi’nin Ezidiler üzerinden siyaset yapmak istediğini, AFAD’ın onlara yer gösterdiğini ama belediyenin buna izin vermediğini düşünüyor. Bunlar doğru ancak AFAD’ın gösterdiği yer Araplarla iç içe olduğu için Ezidilere uygun değil. Herhalde bu hassasiyet göz önünde tutulmamış. Sonuçta hükümete de bu mağdur insanlar üzerinden HDP cephesinin gerginlik üretebileceği anlatılıyor herhalde, o nedenle şimdiye kadar kimse onları ziyaret etmemiş.
Belli ki yanlış bilgi akışı bir çok şeyi engelliyor. Bakan bu tabloyu görünce bu gün (cumartesi günü) Ezidilerin kampına ziyareti programına alıyor. Bence bu, fevkalade olumlu bir gelişme.
Özetle: Arada ‘söylenti akışı’ olmasa, çözümsüzlükten beslenen çevreler el ayak çekse aslında her şey bambaşka olacak. Belki Başbakan başta olmak üzere bir çok bakan ve hükümet yetkilisi çoktan Ezidileri ziyaret etmiş olacak, onlar ziyaret etse belki bu defa HDP’li Diyarbakır Belediyesi karpuz festivali davetini geri çevirmeyecek ve hatta o festivale mağdur edilmiş ve canlarını zor kurtarmış Ezidi kardeşlerimiz onur konuğu olacak katılacak...
Söylentiden geçilmiyor
Çözüm sürecini sıkıntıya sokacak korkunç söylentiler Diyarbakır sokaklarında almış başını gidiyor. İşte bazıları:
-Devlet YPG’yi IŞİD’e kırdırmak istiyor.
-Kobani’den gelenlerin sayısını oraya konuşlanmak için hükümet özellikle abartıyor
-Araplara her türlü yardım yapıldı, Kürtlere yapılmıyor
Bu söylentilerin önüne geçmek için devletin IŞİD’den kaçan Kürtlere Esad’dan kaçan Araplara gösterdiği hassasiyetin aynısını göstermesi gerek. Tabii ABD dönüşü cumhurbaşkanının yaptığı açıklamalar IŞİD ve Türkiye ilişkisi üzerine dönen senaryoları tamamen çürütür mahiyette ancak çözüm sürecini tehlikeye atmamak için Diyarbakır’dan gelen alarm sinyalini duyurmak hepimizin boynunun borcu olmalı. Burada yaygın kanı şu: Kobani düşerse Diyarbakır da düşer.