Futbolun endüstriyel yanı arttıkça, paranın kiri ortaya çıkmaya başladı. O masum haliyle sadece bir spor olan bu düzen, keşke bu kadar kirlenip, paslanmasaydı. Baksanıza, "kin-nefret-küfür"; 32 kısım tekmili birden her tarafımızı sarmaya başladı. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı, bulunduğu koltuğun kendini sınırladığını söyleyebiliyor, bir yönetici, "şerefsiz" ve "soytarı" kelimelerini, ezeli rakibine sıfat olarak yakıştırabiliyor. Daha da önemlisi, buna karşılık vermeye yeltenenler, içinde bulunduğu "yalan rüzgarı"nın gülü olarak karşımıza çıkabiliyor. Yaptıklarını, bir "pislik" değil, "uyanıklık" olarak düşünebiliyor. Onlarda da yalanın bini bir para...
Zannetmeyin ki, 6222 sayılı "Sporda Şiddeti ve Düzensizliği Önlemeye Dair Kanun", sadece taraftar için çıktı. Yöneticilere de var, yönetilene de... "Şiddet" sadece vurdu-kırdı işi değil ki... Psikolojik şiddet, sözlü şiddet belki hepsinden daha kötüsü...
"Futbolun değeri" sadece parayla mı ölçülür? Bugün kulüplerden, her şeyin legal olmasını
Her şeye yabancıyız vesselam... Yabancı futbolcuda, "sınırsız" olmayı savunuruz. Yabancı teknik direktörün eninde sonunda başarıyı kucaklayacağından eminiz. Yabancı hakemin "çok daha ahlaklı" olacağına inanırız.
Giden tonlarca milyon euronun hesabını, biz vermeyiz nasıl olsa... Verilen tazminatların hesabını soran olmaz. Tabii yabancı hakem de, VAR'da olduğu için tokatlanmaz, AVM'de önü kesilmez, çocukları Türk okullarında okumadığı için utanmaz.
Beşiktaş-Fenerbahçe 7 Aralık'taki derbisinde yabancı VAR için altyapı oluşturuluyor ya... Acaba gelecek "yabancı"nın yasal olup olmayacağını hiç düşündünüz mü? Geçen sezon, "Ben yaptım oldu" mantığıyla hareket edildi de, her şey çok mu güzeldi?
Ne diyor Merkez Hakem Kurulu'nun "Video Yardımcı Hakem"liği düzenleyen 55. maddesi; "En üst 2 ligde görev yapmış veya yapıyor olmak..."
Bunun Türkiye Futbol Federasyonu'nun bir talimatı olduğuna göre, en üst iki lig derken, Premier Lig ile Championship olmayacağı bir gerçek sanırım. Süper Lig ile 1. Lig'de düdük çalamayan bir
Türk futbolu büyük bir sınav ile karşı karşıya... Saha içini zaten hepimiz biliyoruz da, yönetimsel açıdan, kazık sorularla dolu bir dosyayla uğraşıyor Türkiye Futbol Federasyonu ve kurulları... Üstelik; Fenerbahçe henüz, "28 şampiyonluk" plağını pikaba takmadı bile... Biliyorlar ki, o koz, "köprüden önce" son çıkış!
Trabzonspor-Fenerbahçe maçı bitti, yansımaları bitmedi. Bir tarafta, başkanlık koltuğuna oturma onuruna eriştiği Trabzonspor'un çırpınışlarında çaresiz kalan ve işi kurtarmaya çalışan bir Futbol Federasyonu Başkanı, diğer tarafta seçim sürecinde büyük desteğini gördüğü bir Fenerbahçe ve onun başkanı... Resmen "sakal-bıyık" meselesi... Kimseye yaranamayacağını İbrahim Hacıosmanoğlu da çok iyi biliyor ama, zevahiri kurtarma çabasında...
Üç suç mu desem, ihlal mi desem, siz ne derseniz deyin; Mourinho için üç ayrı yargılama yapıldı, 1 maç ve para cezası çıktı. Yine aynı kapıya geldik. Fenerbahçe Teknik Direktörü Mourinho'nun Enis
Sevgili Süleyman Ağabey;
Sen bu dünyadan göçüp gittikten sonra Beşiktaş'ta çok şeyler değişti. İlk başta, "Değerler manzumesi" olarak tanımladığın bu kulüpte bazıları, "Seba'nın izinden gidiyorum" diye mirasçı olduğunu ilan etti, mirasyediye dönüştü.
Ahmet Nur Çebi, Fikret Orman'ın ipini çekti, Hasan Arat, Çebi'ye daha beterini etti. Son yıllarda Beşiktaş'ta, "ibrasızlık" geleneği, eski başkanlar için tenzili rütbe oldu. Ne hırsızlıkları kaldı, ne uğursuzlukları(!)
Üstelik, eski başkanlar için senin yanında söz söyleyen olabilir miydi? Bugün o başkanlar, korumalarla siyah-beyazlı sıralarda...
"Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz. Bazı kişileri her zaman aldatabilirsiniz. Ama herkesi her zaman aldatamazsınız" derken, ne kadar da doğru demiştin... Sen kimseyi aldatmadın ama senin adınla aldatanlar çok oldu.
Hani, "İnsanlarla yaşadım; insanı öğrendim. İnsanlarla yaşadım; insanlığı öğrendim. İnsanlarla yaşadım; insanlardan nankörlüğü gördüm. Dostlarım, dostlarım... Ama ben dostlarımdan çok korkarım" demiştin ya,
Galatasaray'a teknik direktör olarak geldiği ilk sezon; 1984-85'ti. Başlangıç, tam anlamıyla hayal kırıklığı oldu. Ligdeki ilk karşılaşmasında, İstanbul'da, Denizlispor'a 1-0 mağlup olarak işe başladı. Balkan Kupası'nda Yunan takımı Iraklis'ten beş yedi. (5-1)
O sezon; Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ve Ankaragücü'nün ardından ligi 5. olarak tamamladı. Buna rağmen Galatasaray, "git" demedi. Bir sezon sonra da yine şampiyon olamadı. Tek farkı, namağlup ikinci olarak tarihe geçti.
Türkiye'de şampiyonluk dışında her şeyin başarısız sayıldığı bir ortamda, iki sezonu zirvenin dışında tamamladı dönemin "Special one"ı Jupp Derwall... Fakat, iki yıllık sabrın karşılığını, üçüncü sezonunda şampiyon olarak verdi "o koca Alman"... Üstelik, "işim bitti, gidiyorum" demedi, Galatasaray da, "güle güle" hiç demedi.
Bu kez teknik direktör değildi, ama "Büyük Mustafa"dan, büyük teknik adam Mustafa Denizli'ye geçişine omuz atacaktı Derwall... Ayrıldığında ise, kendisi çoktan Galatasaray'ın da efsanesi olmuştu bile...
1987-88 sezonunda Beşiktaş'ın teknik
Yaşasın! Yabancı futbolcuda sınırsız serbestlik geliyor. Bizzat Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu tarafından müjdelenen bu durum, şimdiden kamuoyu oluşturmaya yetti de arttı bile...
Radyocu meslektaşımız Özgür Sancar'ın haberine güvenerek, var mısınız beyin cimnastiğine?
* Yaş sınırı 24 olarak planlanıyor. 24 yaşın üzerinde, en fazla 3 transfer yapılabilecek. Bu oyuncular ise, milli takımlarında, bir tam sezon içerisinde, yüzde 75 oranında oynamışlarsa transfer edilebilecek.
* Gelecek sezon 1. Lig'de yabancı futbolcu transferi yapılamayacak. Sözleşmesi devam eden yabancılar dışında, yabancı futbolcu oynayamayacak.
* Türk devletlerinden gelen ya da başka ülke milli takımlarının formasını giyen Türk oyuncular, yabancı statüsünde olacak. Mavi kart sahibi gurbetçiler de, kontratları bitene kadar, bu durumdan faydalanacak.
Bugün onlarca yabancısı bulunan ve birçoğu 24 yaşının üzerinde futbolculara sahip kulüpler ne yapacak? "Sözleşmesi bitene kadar devam" derseniz, fırsat eşitliğine sekte vurulur ki, bu da adaletsiz bir durumdur.
Üstelik, 24 yaşın
Bir çoğumuzun gözünden kaçmış olabilir; hatırlatmakta fayda var. A Milli Takımı Teknik Direktörü Vincenzo Montella, Adana'da geçen yılın vergi rekortmeni oldu.
Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin 4. büyük ili konumunda bulunan Adana'dan çıkan rekortmen, 36 milyon 479 bin lira ile bir İtalyan... İyi mi kötü mü bilmem.
Bu, insanın aklına, ister istemez diğer sporcu ve teknik adamları getiriyor. Her ne kadar sporcuların vergilendirilmesiyle, hocalarınki farklı olsa da, mesela; İstanbul'un üç büyüklerinin ve Trabzonspor gibi bir büyüğün sporcularının kaçı, acaba, beyanname verdi, kaçı vergilendi?
Hazine ve Maliye Bakanlığı, bununla ilgili aldığı aksiyonu açıkladı; 400 üst düzey sporcunun beyanname vermediğini, 100'ünün ise beyanname vermesine rağmen gelirini bildirmediğini bildirdi. Evet ama, bu da yetmez. Hadi vermeyenleri açıklamadınız, bari verenlerin bir listesini kamuoyunun göz önüne serseniz de, herkes, "İşte böyle" diyerek işini layığıyla yapanlara takdirle yaklaşsaydı. Dolayısıyla
İşimiz yargı dağıtmak değil... İşimiz, doğruyu bulmak, kural-kaideyi savunmak... Nasıl yanlışa, "yanlış" diyebiliyorsak, doğruyu bulma adına yapılacak "yanlış"a da yanlış demek boynumuzun borcu...
Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk'un Kasımpaşa maçında hakemlere yaptığı gider, sosyal medyada en çok gündeme gelen konu oldu. "Bu penaltıyı verirsen burada bir daha maç yönetemezsin" demesini savunmak, bırakın bizi, kendisinin bile cesaret edemeyeceği bir durum... Yine hocanın ifadesine göre, hakeme değil, kendi kendine mırıldanmış!
Peki bu raporlara yansımış mı?
Umarım öyledir. Ancak orta hakem bunu duysa, ihraç ederdi, dördüncü hakem ya da yardımcı hakem bunu işitse, kırmızı kart göstermesi için hakemi davet ederdi. Demek ki, hakem (görevini ihmal etmediyse) raporlarında bu yok.
Tek rapor kalıyor, temsilci... "Temsilci raporuna ne gerek var ki, görüntülerle sabit" diyenleriniz olabilir. İşte orada, "dur" demek gerekir.
Futbol Disiplin Talimatı çok açık... 75. maddenin ikinci fıkrası der ki; "Sözlü olarak gerçekleştirilen disiplin ihlallerinde,