Yaşasın! Yabancı futbolcuda sınırsız serbestlik geliyor. Bizzat Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu tarafından müjdelenen bu durum, şimdiden kamuoyu oluşturmaya yetti de arttı bile...
Radyocu meslektaşımız Özgür Sancar'ın haberine güvenerek, var mısınız beyin cimnastiğine?
* Yaş sınırı 24 olarak planlanıyor. 24 yaşın üzerinde, en fazla 3 transfer yapılabilecek. Bu oyuncular ise, milli takımlarında, bir tam sezon içerisinde, yüzde 75 oranında oynamışlarsa transfer edilebilecek.
* Gelecek sezon 1. Lig'de yabancı futbolcu transferi yapılamayacak. Sözleşmesi devam eden yabancılar dışında, yabancı futbolcu oynayamayacak.
* Türk devletlerinden gelen ya da başka ülke milli takımlarının formasını giyen Türk oyuncular, yabancı statüsünde olacak. Mavi kart sahibi gurbetçiler de, kontratları bitene kadar, bu durumdan faydalanacak.
Bugün onlarca yabancısı bulunan ve birçoğu 24 yaşının üzerinde futbolculara sahip kulüpler ne yapacak? "Sözleşmesi bitene kadar devam" derseniz, fırsat eşitliğine sekte vurulur ki, bu da adaletsiz bir durumdur.
Üstelik, 24 yaşın
Bir çoğumuzun gözünden kaçmış olabilir; hatırlatmakta fayda var. A Milli Takımı Teknik Direktörü Vincenzo Montella, Adana'da geçen yılın vergi rekortmeni oldu.
Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin 4. büyük ili konumunda bulunan Adana'dan çıkan rekortmen, 36 milyon 479 bin lira ile bir İtalyan... İyi mi kötü mü bilmem.
Bu, insanın aklına, ister istemez diğer sporcu ve teknik adamları getiriyor. Her ne kadar sporcuların vergilendirilmesiyle, hocalarınki farklı olsa da, mesela; İstanbul'un üç büyüklerinin ve Trabzonspor gibi bir büyüğün sporcularının kaçı, acaba, beyanname verdi, kaçı vergilendi?
Hazine ve Maliye Bakanlığı, bununla ilgili aldığı aksiyonu açıkladı; 400 üst düzey sporcunun beyanname vermediğini, 100'ünün ise beyanname vermesine rağmen gelirini bildirmediğini bildirdi. Evet ama, bu da yetmez. Hadi vermeyenleri açıklamadınız, bari verenlerin bir listesini kamuoyunun göz önüne serseniz de, herkes, "İşte böyle" diyerek işini layığıyla yapanlara takdirle yaklaşsaydı. Dolayısıyla
İşimiz yargı dağıtmak değil... İşimiz, doğruyu bulmak, kural-kaideyi savunmak... Nasıl yanlışa, "yanlış" diyebiliyorsak, doğruyu bulma adına yapılacak "yanlış"a da yanlış demek boynumuzun borcu...
Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk'un Kasımpaşa maçında hakemlere yaptığı gider, sosyal medyada en çok gündeme gelen konu oldu. "Bu penaltıyı verirsen burada bir daha maç yönetemezsin" demesini savunmak, bırakın bizi, kendisinin bile cesaret edemeyeceği bir durum... Yine hocanın ifadesine göre, hakeme değil, kendi kendine mırıldanmış!
Peki bu raporlara yansımış mı?
Umarım öyledir. Ancak orta hakem bunu duysa, ihraç ederdi, dördüncü hakem ya da yardımcı hakem bunu işitse, kırmızı kart göstermesi için hakemi davet ederdi. Demek ki, hakem (görevini ihmal etmediyse) raporlarında bu yok.
Tek rapor kalıyor, temsilci... "Temsilci raporuna ne gerek var ki, görüntülerle sabit" diyenleriniz olabilir. İşte orada, "dur" demek gerekir.
Futbol Disiplin Talimatı çok açık... 75. maddenin ikinci fıkrası der ki; "Sözlü olarak gerçekleştirilen disiplin ihlallerinde,
Dürüstçe konuşan, lafın arkasına saklanmayan, doğru bildiğini söylemekten sakınmayan bir teknik adam Jose Mourinho... Galatasaray derbisinin ardından nasıl yenildiği değil, basın toplantısına katılmaması konuşuldu. Tabii ki kimse, "Kaçtı" demedi. Ancak, yaşadığı ve yaşattıkları nedeniyle, Avrupa Ligi için yapılan basın toplantısında bunları anlatma ihtiyacı hissetti. Arkasından da Galatasaray'ın açıklaması geldi.
Bilmeyen azdır ama hatırlatmak gerek; Mourinho, Okan Buruk'un basın toplantısının uzamasından şikayetçi olarak konuşmadan stattan ayrıldı. Bunun sonrasında da Fenerbahçe, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevk edildi.
Galatasaray A Takımı Medya Sorumlusu Coşkun Gülbahar'ın anlatımına itibar ederek, talimatı şöyle bir gözden geçirelim:
Maç 22.00'de bittiğine göre, kazanan takımın 3, kaybeden takımın 2 futbolcusunun katılacağı flaş röportajlar, maçın bitiminden en geç 10 dakika içerisinde başlayıp, yarım saat içerisinde bitmek zorunda... Ve yine Gülbahar'ın ifadesine göre Fenerbahçe, 22.40'ta bile flaş röportajları bitirememiş.
Yin
Tencere dibin kara, seninki benden kara... Kulüplerinki o hesap...
Kimse evinin önünü temizlemek istemiyor, komşusunun bahçesindekileri ortaya dökmek için azami gayret gösteriyor. Biri değil, ikisi değil, hemen hemen hepsi...
Somut örnek ver derseniz; biliyorum ama ispatlayamam. Hani, yıllar önce, "Rüşvetin belgesi mi olur?" denmişti ya, bunların hepsi belgeli oysa... Bir kulüp yönetimi çıksın, "Benim çift sözleşmeli hiç futbolcum yok" desin, ellerinden öpelim. "Çekmece sözleşmeler", bir ortaya dökülse...
Hani, "vergi kaçırmak" ile "vergiden kaçınmak" arasında en önemli fark; birinde yasa dışı yollar kullanılırken, diğerinde hukukun arkasına dolanarak suça bulaşmamaktır ki; ikisi de para ödemez ya da az öder.
İşte kulüpler de, "Minareyi çalan kılıfını hazırlar" misali, yasal ancak etik olmayan yollarla çok şeyden kaçınmaktadırlar.
Futbolcuların maaşlarını az gösterip, vergiyi azaltırlar. Ayrıca, "harcama limitleri"ne daha az takılırlar. Kulüp Lisans Kurulu'ndan daha çabuk geçerler,
Sakın ola; bunu, Kerem Aktürkoğlu'nun A Milli Takımı'ndaki üç golüne bakıp, "skor" yazısı olarak görmeyin. Sakın ola; Kerem'in, kendi isteğiyle Galatasaray'dan ayrıldığına inanmayın.
Sakın ola; Teknik Direktör Okan Buruk'un, Kerem'in önünü açtığını düşünmeyin.
Galatasaray, Kerem'den aldığı 12 milyon euronun neredeyse tamamına yakınını (KAP'a açıklama 6 milyon euro ama Avrupa basını öyle demiyor! 11 milyon euro yazılıyor) Osimhen'e vererek, daha baştan kaybetmiştir. Çünkü, bu sezonun sonunda ne Kerem olacaktır ne de Osimhen... Bir sezonluk "fantezi futbolcu" karşılığında, 25 yaşındaki evladını kaybetmek neyin düşüncesidir acaba? Bir Kerem'i feda edebilmek adına, Osimhen kaç gol atmalı sana?
Bu sezon Galatasaray'da oynadığı üç maçta 2 gol, 2 asist yapan bir futbolcuyu, 12 milyon euroya vermenin mantığını biz değil, Galatasaray Yönetimi söylemeli...
Bunun bir elinden alınan "kaptanlık meselesi" olarak görülmesi ne kadar sakat bir düşünceyse, Kerem Aktürkoğlu'nu bugüne getiren etkenlerin de iyi
Ne güzel de yakışıyor bugünün futboluna Ziya Paşa'nın beyti: "Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?"...
Yıllardır, "para, para, para" diye el açan kulüpler, bugün milyonlarca euroyu dağıtıp, "hovardalık" rekoru kırmaktan imtina etmezken, başarının "B"sini soranlara da, "yerim dar" diyerek, kendilerini sıyırmaya çalışmakta...
Yurt içi şampiyonluklarla avunan Galatasaray, kulübü döndürebilmek adına kendi şirketlerine sponsorluk görevi veren ve dünya kadar futbolcu satarak henüz bir kupayla avunan başkana sahip Fenerbahçe, yaldızlı görüntüsüyle -şimdilik- taraftarıyla barışan, ancak eldeki ıskartalardan kurtulmak için çabalayan Beşiktaş, hem gönderip hem de alma rekorları kırmasına rağmen, bugün Avrupa dışında kalan Trabzonspor...
Üstelik dördü de halka açık birer şirket...
Bilançolarında, finansal raporlarında ne çarpıklıklar bulunduğunu, nasıl kalem oyunları yapıldığını, dipnotlarda nelerin gizli kaldığını biz değil, finansal okuryazarlar ve uzmanlar anlatmalı... Var mı, yok mu?
Eğer 'var' deseniz, SPK yakanıza
Galatasaray, iki sezon süren "Lale Devri"nin ardından, "Fetret Devri"ne hızlı bir giriş yaptı.
Dursun Özbek'in, "Yeni bir yönetim, yeni bir anlayış" düşüncesiyle seçimin ardından yola çıkmasıyla sanki her şey çok güzel gidecek gibiydi. Genel kuruldan, "Florya" için her şeyi yapabileceği iznini koparan Özbek ve arkadaşları, transfer konusunda sert bir fren olacağını düşündük ki, öyle olmadı. 18 milyon euroluk Sara ile orta saha güçlendirildi, 9 milyon euroluk Jelert ile sağ bekte işler halledildi. (-Mi acaba?) Böyle deniyordu ama Young Boys, her şeyi alt üst etti.
Hayat böyle işte... İki sezon şampiyon olsan da, iki maçta tartışılır oluyorsun Okan Hoca... Fatih Terim gibi bir efsane bile, 13. sırada bırakıp gitmedi mi? Okan Buruk da, bu takımı iki kez şampiyon yaptık diye sevindi. Şampiyon yaptığı Başakşehir'den yaka-paça gittiği için, "Gereken dersi aldım" diyordu Okan Hoca... O ders unutuldu mu yoksa!
O zaferlerde olup, bugün bulunmayan kim var? Erden Timur... O olsaydı, bu dursaydı diye fal açmıyorlar bile... Direkt payeyi Timur'a veriyorlar