AKIL DEFTERİMDEN NOTLAR

1 Haziran 2010

Yıllar önce fark ettim ki, aklımdan günde binlerce düşünce geçiyordu ve onların içinden en kaliteli olanları yakalamak için hiçbir şey yapmıyordum. Sonunda beynimde akan düşünce ırmaklarının üzerine, fikir barajları kurmaya karar verdim. O tarihten sonra geçen yıllar içinde, düzenli olarak düşüncelerimi not aldım. Hobi olarak başlayan şey, kariyere ve yaşam biçimine dönüştü.
İsterdim ki, her insan gün içinde aklına gelen güzel fikir, cümle veya tespitleri not alsın, bir ömür boyu bunları toplasın ve emekli olduğunda bu ‘akıl defteri’ni bir kitap gibi bastırıp, çocuklarına ve akrabalarına hediye etsin. Adı: ‘Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şeyler var!’ Bence herkes çocuğuna böyle bir entelektüel miras bırakmalı. Burada önemli olan, o kişinin bir kitap yazması değil, fikirlerini kitap gibi bir formda kalıcı hale getirmesi. Son birkaç ayda aklımdan geçen düşüncelerden yaptığım bir demet düşünceyi ilginize sunuyorum.
* Başarı toplama gibidir, insanı çoğaltır. Başarısızlık çıkarma gibidir, eksiltir. Aşk çarpma gibidir, insanı şaşırtır! Peki ya ayrılık?
* Bazı insanlar hayatın içinden basıp geçer iz bırakır, bazı insanların içinden hayat yakıp geçer is bırakır.
* “Attan düşmeyi

Yazının Devamı

81 ilden 81 yıldıza BAŞARIYI ANLATMAK

25 Mayıs 2010

Bebek kahvede iki yakın arkadaşımla bir öğle yemeğindeyiz. Ülkede bir şeyleri değiştirmeye çalışmanın gerekliliği ve gereksizliği üzerine konuşuyoruz. Meşhur deniz yıldızı hikayesi gündeme geliyor. Bir okyanus kıyısında yaşlı adam, sahile vurmuş deniz yıldızlarından birini daha alıp denize atar. Onu izleyen bir genç, “Onu atsan da bu dünyada ne değişecek ki, sırf bu sahilde binlerce deniz yıldızı var!” der. Yaşlı adam bir deniz yıldızını daha alıp denize atarken şu cevabı verir: “Bunu atmakla dünyada çok şey değişmeyebilir ama bu deniz yıldızının dünyasında çok şey değişti!”
Bu arada çalan telefonu açıyorum. Cumhurbaşkanlığından aradığını söyleyen bir ses, Türkiye’nin 81 ilinden 81 başarılı genç seçildiğini, bu yıldızlara başarı üzerine bir konuşma yapmam için davet etmek istediklerini anlatıyor.
Yıldırım hızıyla Deniz yıldızları ile Türkiye’nin yıldızları arasındaki ilişkiyi düşünüyorum. Sonra cebimdeki takvim efendiye bakıyorum, o gün uygun. Anlaştık diyorum. Süreç başlıyor.

Hazırlıklar başlar...
Tarih 18 mart, katılımcı Türkiye’nin 81 ilinden seçilmiş 81 genç yıldız, süre 18 dakika!
Hemen konuyu bir soruya çeviriyorum: “Bir insanın 18 yaşına gelmeden önce bilmesi gereken

Yazının Devamı

BAŞARI VE KARAKTER BiR ARADA OLUR MU?

18 Mayıs 2010

Eski Türk filmlerinde, fakirler ve başarısızlar gururlu, zengin elitlerse konforu için gururunu ayaklar altına serebilen tipler olarak tarif edilir. Yeşilçam filmlerinde nedense onur için başaranlardan çok başarısı için onurunu satan kişilikler yaygındır. Eski Türk filmleri, kaybedenleri yanına çekmek için kazananları kötülemeyi iş edinmiş haldedir. Yoksullar fakir oldukları için mi gururludur yoksa gururlu oldukları için mi fakirdir? Türk filmlerindeki klişe başarı kalıplarından biri ‘fakir ama gururlu genç’tir. Bu genci ne zaman görsem, aklıma hep aynı soru takılır.

İyi insan olmayı unutmayın
Gözlemlediğim kadarıyla, büyük başarılar da, büyük başarısızlıklar da insan karakterini bozma eğilimindedir. Çünkü ikisinde de ortalamadan ciddi oranda sapma yaşanır. Ortalamanın dışına sapmak, standardı, kriteri ve geleneği olmayan bir alanda yaşamaktır. Bu da karakterin görüş mesafesini kısaltır. Her ne kadar eski Türk filmleri insanların başarılı olmak için karaktersizleşmesini vurgulasa da, gerçek hayatta şinde başarılı olmadığı için karakterinden ödün vermek zorunda kalan insanlarla karşılaşmamız daha yüksek bir ihtimal.
Karakterli olmanın temeli, bir işi en iyi şekilde yapmaktır.

Yazının Devamı

MiRAS DEĞiL AKIL TERi!

11 Mayıs 2010

Yolun başındayken onların da parası olmuyor. Yolun başındayken onların da fikirlerini yöneticileri önemsemiyor. Yolun başındayken onların da yetkileri ve makamları olmuyor. Başarısızların başarısızlıklarının nedeni olarak gördükleri hemen her türlü çevresel zorlukla karşılaşıyorlar.
Onların içinde olan bir şey, bütün bunları aşmalarını sağlıyor. Başaranların beyinlerindeki yazılımda gizli bu sır. Başlarına gelen kötü şart ve olaylara yenilmeyip, üstesinden gelebiliyorlar. Beyinlerindeki başarıya dair inançlar, duygular ve düşünceler, onları sırtı yere getirilemez yapıyor.


BAŞARI?iÇiN ?13 ADIM
Ömrü boyunca başaranlar ile kaybedenler arasındaki farkı anlamak için bakılması gereken ilk yer, içinde yaşadıkları şartlardan çok, beyinlerinin içinde taşıdıkları inançlar.
1. Başarı ‘baş’ ve ‘arı’ kelimelerinin birleşiminden oluşur. Bunun iki anlamı vardır. Birincisi, baş olmak için arı gibi çalışmak gerekir. İkincisi, başının içinde arı gibi bir beyin varsa, başarırsın.

Yazının Devamı

BULDUĞUNDAN DAHA iYi BiR DÜNYA BIRAKMAK

4 Mayıs 2010

Gülben Ergen’in yaptırdığı ilk ana sınıfı, 24 Nisan Cuma günü Tokat’ta açıldı.Hepimiz çocukken büyük iyilik projeleri yaparız. Yaşımız büyüdükçe, projelerimiz küçülür. Oysa içimizde iyi olduğumuza inanmak isteyen, biri var!

Hatırlar mısınız, çocukken ne büyük iyilik hayallerimiz vardı. İnsanlığın iyiliği için bir şeyler yapıp, bazı insanların ‘kahramanı’ olacaktık! Ne yazık ki, biz büyüdükçe bu hayallerimiz küçüldü.
O zamanlar çocuktuk, büyük iyilikler yapmaya isteğimiz vardı ama imkanımız yoktu. Sonra büyüdük, imkanlarımız oldu ama bu defa koşuşturmalı hayatımızın yarattığı iç gürültüden isteğimizin o masum iç sesini duyamaz olduk. İnanıyorum ki, her insanın içinde bir iyilik içgüdüsü bulunur. Bu içgüdü, onu tatmin edecek bir şeyler yapma ihtiyacı yaratır. Bu ihtiyaç, yemek yeme ya da su içme gibi insanın içinde bağırmaz, tatmin için insana baskı yapmaz. O, insanın içinde vakur bir şekilde durur. Çığırtkan değil, soylu bir ihtiyaçtır o. Onun sesini duymak için kulak vermeniz gerekir.
İçinizdeki iyilik yapma ihtiyacını gidermek için ne yapıyorsunuz? Bir düşünüre göre, “Karşılığını veremeyecek birine bir iyilik yapmadıkça, mükemmel bir gün yaşamış sayılmazsınız.”

Yazının Devamı

BiR DOĞRU KAÇ YANLIŞI GÖTÜRÜR?

27 Nisan 2010

‘Nasıl yaşamalı’ sorusunun cevabını, yaşarken öğrenmemizin güzel bir anlatımını Samuel Butler veriyor ve “Yaşamak kalabalık önünde tek başına keman çalmak, keman çalmayı da keman çalarken öğrenmektir” diyor

Hayatımız iki devreli bir maça benziyor. Birinci devre okul hayatı, ikinci devre hayat okulu dönemi. Türkiye’de ortalama insan ömrünün 70 yıl sayıldığını kabul edersek, ömrümüzün dörtte biri okul hayatında, dörtte üçü hayat okulunda geçiyor. Biri bitince diğeri başlar. Her ne kadar okul hayatının amacı hayat okuluna hazırlamak olsa da, pek çok düşünürün haklı olarak sitem ettiği gibi; ‘Hayat okulunda en çok lazım olan bilgiler, okul hayatında öğretilmeyenlerdir.’
Okul hayatında, ‘hayat bilgisi’ dersi gördüğümüz halde, hayat okulunda ezberimiz neden şaşıyor? Çünkü okullar bizi hayata değil, sınavlara hazırlıyor. Gündelik hayat becerileri kazandırmak için değil, akademik bilgi yüklemesi için uğraşıyor.

OKUL HAYATI ve HAYAT OKULU
Bu yüzden okul hayatı ile hayat okulu arasındaki farklardan yaşam şaşkını oluyoruz. Okul hayatı ile hayat okulu arasındaki yedi temel farkı “Her Şey Seninle Başlar” adlı kitabımda şöyle özetlemiştim.

Yazının Devamı

BiR TEMBELiN ANATOMiSi!

20 Nisan 2010

Bazıları tembellik etmek için doğar. Hayatları ağır çekim halinde geçer. Yılgın ve yorgun ruhlu bu insanlar için tembellik bir ruh hali değil, zihniyettir. İşte felsefeli tembel, Oblomov’un hikayesi!

Adı, İvan İlyiç Oblomov. Gonçarov’un ‘Oblomov’ romanının baş kahramanı. Edebiyat tarihinin gelmiş geçmiş en büyük tembellik ikonu! ‘Oblomovluk’ denilen yaşam biçiminin simgesi. Yılgın ve yorgun ruhların rol modeli. Ataleti ve uyuşukluğuyla ‘marka’ olan insan.
Ivan Gonçarov, Oblomov romanında 1850’li yılların Rusya’sında yaşanan değişimi anlatır. Feodal düzenden burjuvaziye geçişte yaşananlar, bu yeni düzene bir türlü ayak uydurmayan Oblomov’un hayatı üzerinden anlatılır.
Gelin, Oblomov’u daha yakından tanıyalım çünkü ondan aramızda çok var!

Hayat hareket ettikçe, kabuğuna çekilen bir insan
Tam adı İlya İlyiç Oblomov. 30’lu yaşlarının henüz başlarında. İyi niyetli, dürüst ve zeki. Ancak zekasını sadece düşünmek için kullanan biri! Kendi düşüncelerinde boğulan, düşünmekten değişemeyen bir insan.

Yazının Devamı

KORKU BAŞARI ENERJiSi VERiR Mi?

13 Nisan 2010

Yaşam boyu hep bir şeyleri başarmaya çalışıyoruz. Bir konuda oluşmuş standartları yakalamak başarı sayılıyor çünkü günümüzde her şey ‘ölçülebilir’ olmak durumun-da. Peki, başarı çabanızın kaynağında ne var?

Japon balıkçılarla ilgili bir hikaye vardır. Derin dondurucuların olmadığı dönemde, okyanusta avladıkları balıkları ülkelerine getirinceye kadar çoğu telef oluyormuş. Bunun üzerine gemilerin içine havuz yapıp, yakaladıkları balıkları havuzda canlı halde taşımaya başlamışlar. Ancak, havuzdaki balıkların bir kısmı dönünceye kadar ölüyormuş.
Bir gün bir balıkçı, yakaladığı yavru bir köpek balığını diğer balıklarla beraber havuza atmış. Ülkesine döndüğünde çok şaşırmış, çünkü havuzdaki balıkların tümü yaşıyormuş! Köpek balığıyla aynı havuzda olmak diğer balıkları korkutmuş, korkunun etkisiyle ‘teyakkuz halinde’ yaşayan diğer balıklar, hayatta kalma içgüdülerinin verdiği enerjiyle diri kalmışlar.
Bizim hayatımız da biraz bu balıkların durumuna benziyor. Korkular kuşatmış dört bir yanımızı, korktuğumuz her şeyden paranoyakça enerji üretebiliyoruz artık!
Çabanın kaynağı kazanma tutkusu mu, kaybetme korkusu mu?
Bu ülkedeki en büyük başarı katalizörü nedir diye sorsanız,

Yazının Devamı