Yaşam boyu hep bir şeyleri başarmaya çalışıyoruz. Bir konuda oluşmuş standartları yakalamak başarı sayılıyor çünkü günümüzde her şey ‘ölçülebilir’ olmak durumun-da. Peki, başarı çabanızın kaynağında ne var?
Japon balıkçılarla ilgili bir hikaye vardır. Derin dondurucuların olmadığı dönemde, okyanusta avladıkları balıkları ülkelerine getirinceye kadar çoğu telef oluyormuş. Bunun üzerine gemilerin içine havuz yapıp, yakaladıkları balıkları havuzda canlı halde taşımaya başlamışlar. Ancak, havuzdaki balıkların bir kısmı dönünceye kadar ölüyormuş.
Bir gün bir balıkçı, yakaladığı yavru bir köpek balığını diğer balıklarla beraber havuza atmış. Ülkesine döndüğünde çok şaşırmış, çünkü havuzdaki balıkların tümü yaşıyormuş! Köpek balığıyla aynı havuzda olmak diğer balıkları korkutmuş, korkunun etkisiyle ‘teyakkuz halinde’ yaşayan diğer balıklar, hayatta kalma içgüdülerinin verdiği enerjiyle diri kalmışlar.
Bizim hayatımız da biraz bu balıkların durumuna benziyor. Korkular kuşatmış dört bir yanımızı, korktuğumuz her şeyden paranoyakça enerji üretebiliyoruz artık!
Çabanın kaynağı kazanma tutkusu mu, kaybetme korkusu mu?
Bu ülkedeki en büyük başarı katalizörü nedir diye sorsanız, ‘gelecek korkusu’ derim. Başarı tutkusundan çok, gelecek korkusundan başarılıyor pek çok şey. Cenneti arayış değil, cehennemden kaçış pek çoğumuzun başarı serüveni.
Sizin başarı çabanızın temelinde ne var; kazanma tutkusu mu kaybetme korkusu mu?
Asırlardır, istikrarlı bir şekilde istikrarsız olan ‘yalnız ve güzel’ ülkemiz, her vatandaşının bilinçaltında ‘ne oldum deme ne olacağım de’ şeklinde bir dipnot düştüğünden, çoğumuzun içinde kaybetme korkusu kazanma tutkusuna daha baskındır.
Kazananlarımız ‘gördüğünden eksik yaşamamak’ adına, kaybedenlerimiz ‘yaşadıklarını çocuklarına yaşatmamak’ adına kariyer kalesinden sarkıtılan iplere sarılıyor. ‘Geleceğini bir türlü garanti altına alamamak’ bu ülkede yaşamamın hem lütfu hem laneti. Bir yandan, bu belirsizliğin verdiği enerjiyle, Japon balıkları gibi canlı ve diri kalıyoruz. Diğer yandan ‘her an her şey olabilir’ korkusundan bir türlü huzur ve sükunet bulamıyoruz. Bazılarımız bu duruma kızıp yurt dışına yerleşmeye gidiyor ama sonra orada ‘huzur sıkıntısı’ yaşayıp geri dönüyor.
İşini sevgiyle yapmıyorsan, korkuyla yapıyorsundur
Farkında olarak ya da olmayarak, kaotik ve korku merkezli bir ortamda hayatta ve ayakta kalma becerileri geliştiriyoruz. Söylenerek öğrendiğimiz bu beceriler bazen işe yaramıyor da değil. Son küresel krizde tüm dünyada Türk yöneticilere yoğun talep gelmesi, kaos ve korku zamanlarını yönetmedeki ‘tecrübe’lerimizin bazen rekabet üstünlüğü noktamız olabileceğini gösteriyor! Kaygı ve korku bir yere kadar başarı enerjisini yükseltir ama aşırı kaygı ve korku kişiyi içeriden çökertir.
Bu anlamda, abartmamak kaydıyla, bir miktar korku ve paranoyanın insana başarı enerjisi verdiğine, insanı diri tuttuğuna inanıyorum. Korku yönetimi bir başarı metodu olarak kullanılabilir mi? Başarının, büyüklüğün ve rahatlığın getirdiği tembelliği ortadan kaldırmak için, uygun dozda korku ve gerilim sıklıkla kullanılır.
Korkuyla insan çalıştırmak bir kural değil, istisna olması gerekirken, Türkiye’de çok yaygın bir iş alışkanlığı durumunda. Bunun sorumlusu hem yöneticiler hem çalışanlar. Yöneticilerin çoğu, sadece zorlamayla çalıştırmayı biliyor. Çalışanların çoğu da, işini sevmediği için zorlanmadan yapmıyor. Geçtiğimiz günlerde yapılan bir anket, Türk halkının yüzde 80’inin işini sevmediğini ortaya çıkardı. İşini sevgiyle yapmayan, korkudan yapıyordur.
Korku, cesaret ve başarı ilişkisine dair kritik noktalar:
Sonuç olarak, doğru dozda paranoyanın, insanı tetikte tutup, diri ve zinde yaptığına inanıyorum. Bu konuda, hayat felsefem; olabilecek en kötü ihtimale karşı hazırlık ol ama olabilecek en iyi ihtimali gerçekleştirmek için çalış.
Kazanmak ile kaybetmek -Ying ile Yang gibi- iç içe geçmiştir. Her kazandığınızda bir şeyler kaybedersiniz, her kaybettiğinizde bir şeyler kazanırsınız. Hayatınızın en büyük başarısını gerçekleştirirken sağlığınızın bir kısmını kaybedersiniz. Sağlığınızı geri kazanırken, bir kısım paranızı kaybedersiniz. Onu geri kazanmak için ömrünüzün bir kısmını kaybedersiniz.
Napolyon’a göre cesurlar hiç korkmayanlar değil, korkuya rağmen ileri gitmeye devam edenlerdir. Cesurlar hiç korkmadıkları için değil, içlerindeki korku tarafından yönetilmedikleri için başarırlar.
Korku, hayatta kalma rehberidir. Hiç paranoya yapmamak ve korkusuzluk, ek kötü ihtimale karşı savunmasız bırakır insanı.
Korku yetersiz hazırlıktan doğar. Korku, ev ödevini daha iyi yapmaya davettir. Ne kadar iyi hazırlanırsanız, o kadar az korkarsınız.
Başarınızı ne kadar çok hak etmişseniz, onu kaybetmekten o kadar az korkarsınız. Hak edilmiş başarılar, daha az korku yaratıyor. Neyi nasıl başardığınızı bilin.