Gülben Ergen’in yaptırdığı ilk ana sınıfı, 24 Nisan Cuma günü Tokat’ta açıldı.
Hepimiz çocukken büyük iyilik projeleri yaparız. Yaşımız büyüdükçe, projelerimiz küçülür. Oysa içimizde iyi olduğumuza inanmak isteyen, biri var!
Hatırlar mısınız, çocukken ne büyük iyilik hayallerimiz vardı. İnsanlığın iyiliği için bir şeyler yapıp, bazı insanların ‘kahramanı’ olacaktık! Ne yazık ki, biz büyüdükçe bu hayallerimiz küçüldü.
O zamanlar çocuktuk, büyük iyilikler yapmaya isteğimiz vardı ama imkanımız yoktu. Sonra büyüdük, imkanlarımız oldu ama bu defa koşuşturmalı hayatımızın yarattığı iç gürültüden isteğimizin o masum iç sesini duyamaz olduk. İnanıyorum ki, her insanın içinde bir iyilik içgüdüsü bulunur. Bu içgüdü, onu tatmin edecek bir şeyler yapma ihtiyacı yaratır. Bu ihtiyaç, yemek yeme ya da su içme gibi insanın içinde bağırmaz, tatmin için insana baskı yapmaz. O, insanın içinde vakur bir şekilde durur. Çığırtkan değil, soylu bir ihtiyaçtır o. Onun sesini duymak için kulak vermeniz gerekir.
İçinizdeki iyilik yapma ihtiyacını gidermek için ne yapıyorsunuz? Bir düşünüre göre, “Karşılığını veremeyecek birine bir iyilik yapmadıkça, mükemmel bir gün yaşamış sayılmazsınız.” Bu kritere göre günlerinizi saysaydınız, ‘iyilik yaşınız’ kaç çıkardı?
Kötülük yapmamak iyi olmak için gereklidir ama yeterli değildir
İyilik ile kötülük arasındaki ilişkiyi düşününce, çoğu insan kötülük yapmayınca, iyi insan olduğunu düşünür. “Başkasına kötülük yapmıyorum, o halde iyi bir insanım” der. Oysa kötülük yapmamak, iyi olmak için gereklidir ama yeterli değildir. İyi insan olmak, iyilik için ‘aktif bir çaba’ göstermeyi de gerektirir. Başkasına yaptığımız iyilik, bir yönüyle kendimize yaptığımız iyiliktir. Ruhsal gelişim için, insanın içindeki iyilik yapma ya da katkıda bulunma ihtiyacını periyodik olarak tatmin etmesi gerekir. ‘Ben iyi bir insanım’ algınızın canlı kalması için, periyodik kanıtlarla beslenmesi de gerekir.
Bütün bu konuları bana düşündüren olay, Gülben Ergen ve ‘saz arkadaşları’nın ‘Çocuklar Gülsün Diye’ kampanyasıydı.
Bir çocuğun yüzünü güldürmek, metaforik olarak bir bitkinin çiçek açmasına benzetilir. Bitki çiçek açarken, içindeki enerjiyi ve estetiği ifade eder. Bitki çiçeğinde, rengini, kokusunu ve kimliğini gösterir. Bir çocuğun yüzüne gülücük kondurmak da, onun ruhunda çiçek açtırır. Bu projeyi çok önemsiyorum. Çünkü sanat dünyasında ilk defa bu kadar kapsamlı ve kurumsal bir iyilik çabası görüyorum. İşlerini yarım elle tutmuyorlar, bir iyiliği ‘başarıyla’ yapmanın gereği neyse, onu yapıyorlar.
Tek bir kişi bile olsa, birilerinin siz yaşadığınız için daha rahat nefes aldığını bilmek...
Gülben Ergen ve dostlarının bu projesini gördüğümde, Emerson’un o meşhur başarı tanımı geldi aklıma: “Başarı; çok ve sık gülmek, çocukların sevgisini ve akıllı insanların saygısını kazanmak, içtenlikli eleştirilerin kıymetini anlamak ve kötü arkadaşların yoldan çıkarma girişimlerine dayanabilmek, güzeli anlamak, başkalarında en iyiyi bulmak, sağlıklı bir çocukla, güzel bir bahçe ya da saygın bir sosyal durumla biraz daha iyi bir dünya bırakabilmek, hatta bir tek kişi bile olsa birilerinin siz yaşadığınız için daha rahat nefes aldığını öğrenmektir.”
Çocukların sevgisini kazanmak... Daha iyi bir dünya bırakabilmek... ‘Çocuklar Gülsün Diye’ projesinin ruhunun ifadeleri olsa gerek.
Başarı ile iyilik arasındaki temel karşıtlık şudur: Başarı kendi istediğini elde etmektir, iyilik başkalarının yararına olanı istemektir. Başarı iyiliğe dayanmak zorunda değildir ama iyiliğe dayandığı ölçüde sürdürülebilir olur.
Başkasının yararına olanı istemek
Bir süre önce, başarı, mutluluk, zenginlik, iyilik gibi temel kavramları içe-ren tek cümlelik tanımlar oluşturmaya çalıştım. La Fontain’in bir cümle-sinden yola çıktım. Sonra temel kavramları bir cümleyle tanımladım.
Başarmak, istediğini elde etmektir.
Mutluluk, elde ettiğini sevmektir.
Bilgelik, neyi istemesi gerektiğini bilmektir.
İyilik, başkalarının da yararına olanı istemektir.
Erdem, istememesi gerekeni reddetmektir.
Zenginlik, imkanıyla orantılı istekler edinmektir.