Salgınla mücadelede yaşamını yitiren eczacıların sayısı ne yazık ki artıyor. Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca da eczacıların bu süreçte ne kadar önemli bir rol üstlendiğini vurguluyor. Eczacılar hem kendilerini ve ekiplerini hem de hastalarını korumak adına çeşitli önlemler almaya çalışıyor. Bakın eczacılar bu salgınla nasıl baş ediyor?
Koronavirüs artık çoğumuzun hayatının merkezine yerleşti. Bazı kişilerin evde geçirdikleri sürede haberleri izlemeyerek kendilerini koronadan soyutlamaya çalıştıklarını biliyorum. Ama benim gibi birçok sağlık mesleği mensubu için bu mümkün olmuyor. Eczanede her güne korona ile başlayıp günü korona ile kapatıyoruz. Bu mücadelede kaybettiğimiz meslektaşlarımıza dair peş peşe haberler de almaya başladık. Bu hepimizi derinden sarsıyor. Geçen hafta henüz 35 yaşında olan ve hiçbir kronik rahatsızlığı olmayan bir meslektaşım, eczacı İsmail Durmuş hayatını kaybetti. Henüz bir yaşında bile olmayan bebeğine, “Çok tatlısın oğul. Çok özlerim ben seni. Nasıl bırakacağım oğul?” dediği bir videoyu boğazım düğümlenerek izledim. Ne sesini unutabildim ne de oğluna bakışını. Üstelik İsmail ne ilkti ne de son oldu. Sırf bu hafta üç meslektaşımızın Covid-19 nedeniyle vefat ettiğini öğrendik.
Biz de sağlık mesleği mensubuyuz
Diğer tüm sağlık çalışanları gibi biz de eczacılık hizmetinin büyük sorumluluğu gereği bu mücadelede canımız pahasına çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz. Ancak bizlerin de bir sağlık mesleği mensubu olduğumuz unutulmasın istiyoruz. Sağlık hizmeti sunanlara devletin ücretsiz sağladığı koruyucu ekipmanlar söz konusu olduğunda biz de unutulmak istemiyoruz. Farklı ülkelerde örneği olan kapı önünden hizmet vermek gibi uygulamalara yönelik taleplerimizin olumlu yanıt bulmasını istiyoruz. Çünkü Covid-19’dan korunmayı sadece kendimiz için değil eczanelere gelen milyonlarca kişiyi bu hastalıktan korumak için de önemsiyoruz. Ücretsiz maske temini gibi konularda yaşanan bilgi kirliliğiyle eczanelerimize hiç olmadığı kadar çok insan farklı taleplerle adeta akın ediyor. Örneğin “Şifrem gelmedi ama acilen maskeye ihtiyacım var” bu hafta başı en sık karşılaştıklarımızdan biriydi.
Kişiler maskesiz markete giremiyor, sokakta dolaşmak istemiyor. Hem kendisini hem de başkalarını koruyabilmek adına maskesiz dolaşmamalı da zaten ama maske satışı yasaklandı! Yani satarsak suç işlemiş oluyoruz. Kaldı ki yasak geldiğinden beri biz kendimiz ve çalışanlarımız için eczanede takacak maskeyi bile nereden alabileceğimizi düşünmeye başladık. Tüm bu koşullarda tek çözüm olan “Kendi OHAL’imizi ilan etmek” adına neler yapıyoruz. Bu kez meslektaşlarıma sordum.
Hastalar arasında da mesafe var
Ben de eczanemde önlemler aldım elbette. Eczanede tulum, cerrahi ve FFP3 maskeler, gözlükler ve siperliklerle çalışıyoruz. Yine de içeriye insan almamaya da özen gösteriyoruz. Kapıya şerit bariyer çektik. Bariyer arkasından hizmet veriyoruz. Bekleyenlerin birbiriyle sosyal mesafesini koruyabilmesi adına bekleme alanına da şerit bariyerleri sosyal mesafeyi dikkate alarak yerleştirdik.
“Şartlar eskisinden çok daha zor”
Anadolu’nun küçük bir ilçesinde, 2 kadın personelimle hafta içine ek, 4 güne 1 nöbet tutarak hizmet vermeye çalışıyoruz. Şartlarımız her zamankinden daha zor. Karantinada olan çevre köylerimiz var. Hal böyle olunca hastalarımızı ve kendimizi korumak adına böyle bir önlem aldık. Kimisi biz böyle naylonu kümes hayvanlarına yapıyoruz diyor, kimisi inatla kaldırıp geçmeye çalışıyor, kimisi takdir ediyor. Amacımız halkımızı bilinçlendirirken daha güvende hissetmek ve hissettirmek.
“Bilimsel dayanağı olan standart bir uygulama gerekiyor”
Türkiye’de ücretsiz maskelerin eczaneden dağıtımı gibi hizmetler nedeniyle eczanelerdeki yoğunluk, dolayısıyla da eczanede çalışanlara bulaş riski ciddi şekilde arttı. Kimi eczacılar içeriye kimseyi almıyor. Kimisi tek kişi alıyor veya en fazla iki kişi. Kimi meslektaşlarım ise brandayla veya pleksiyle içeride izole bir alan oluşturuyor. Eczaneleri dezenfekte ettirenler var. Orada da çok farklı uygulamalar yapılıyor. Eczacıların hepsi bunu el yordamıyla, arkadaşına danışarak ve daha iyi olduğunu düşünerek yapıyor. Oysa eczacıların birçoğunun beklentisi bilimsel dayanağı olan, örnekleri araştırılmış standart bir uygulama. Bir kişiyi bile içeriği aldığımızda bu hastalıktan korunamıyorsak ve kapı önünden hizmet vermemiz gerekiyorsa; bunu sağlık otoritesinin de meslek örgütümün de bize söylemesi gerekiyor. Gündemimizdeki bir diğer konu da maskelerin ücretsiz dağıtılması. Bu çok iyi niyetli ve sosyal devlet anlayışıyla bağdaşan bir uygulama, eczanelerden dağıtılmasının da çok doğru bir karar olduğunu düşünüyorum. Ama önce maske satışının yasaklanması, ardından da hemen maskelerin kişilere erişiminin sağlanamamasıyla maske meselesi tam bir kaosa dönüştü. Biz bir süre elimizdeki maskeleri ücretsiz halka verdik ama bu sürdürülebilir bir şey de değil. Salgının yayılmaması için insanların maske takması gerekiyorsa bunun halka ulaştırılması lazım. Ayrıca ücretsiz maske temini ve kronik hastalığı olanların reçetesiz eczanelerden ilaçlarını almaya başlamasıyla eczanede ciddi şekilde artan yoğunluğa karşı eczacılara koruyucu ekipman desteğinin sağlanması gibi uygulamaların da başlaması gerekirdi. Tabii şunu da anlarım böylesi zorlu günlerde her şeyi devletten beklememek lazım, biz de fedakârlık yapalım elbette. Ama ücretini vererek dahi olsa eczacının koruyucu malzemeye erişiminin sağlanması gerekirdi. Devlet özel hastanelerin çalışanları için bunu yaptı, eczacılar için de yapabilmeliydi.
“Tulumları yıkayıp yıkayıp giyiyoruz”
Ecz. Sinem Olgaç (Eskişehir)
Salgın başlar başlamaz korunabilmek adına tulum, FFP3 filtreli maskeler gibi koruyucu malzemeler aldım. Tek kullanımlık tulumların tanesine daha salgının başlangıcında 60 lira para verdim. Şimdi çok daha pahalılar. Yine salgın başlangıcında temin ettiğim için bugüne göre çok daha uygun fiyatlı almış olsam da bir çalışanımın günlük maske maliyeti bile 35 lira. Biz eczanede dört kişi çalışıyoruz. Rakamları aylık bazda hesapladığınızda birçok eczane için bu giderleri karşılamak çok zor. Biz de bu yükü karşılayamadığımız için tulumları yıkayıp tekrar tekrar giyiyoruz.
“Hastalar da içeri girmek istemiyor”
Türkiye’de ilk vakanın duyurulmasıyla birlikte kapının yanına minik bir pencere yaptık. Hastaları içeri almak yerine oradan hizmet vermeye başladık. Salgının ciddiyetinin henüz anlaşılmadığı ilk günlerde bile insanlardan olumlu tepkiler aldık. Çünkü kendilerini korumak için haklı olarak onlar da eczane içine girmek istemiyor.
“Hastalar çok beğendi”
Hastane yakınında bir eczaneyim. 2.5 hafta önce nöbetim de yaklaşınca hizmet sunduğum alanı tamamen ayırdım. Böylece eczaneye gelen kimse başkasının alacağı bir ürüne de dokunmamış oluyor. Bunu hastalar da çok beğendi. Aralarında sürekli böyle kalması gerektiğini söyleyenler bile oldu. Tabii eczanenin arkasında hava sirkülasyonunu sağlamama olanak verecek pencerelerim olmasa bunu yapamazdım.
“Çocuklarım ve eşimle evi ayırdık”
Pandemi süreci başladığında ilk olarak eczane içinde bir karantina alanı oluşturduk. Hizmet verdiğimiz alanı naylon muşambayla ayırdık. Ama birkaç gün içerisinde sağlıklı bir ortam oluşmadığını ve hatta daha riskli olduğunu gördük. Hem kendimizin hem de hastalarımızın sağlığını korumak adına kapıdan hizmet vermenin daha doğru olduğunu düşündük. 20 gündür de bankoyu kapı önüne taşıdık ve bu şekilde hizmet veriyoruz. Hastalar da bu uygulamadan çok memnun. Çok doğru bir uygulama olduğuna yönelik çok sayıda geri bildirim aldık. Ne kadar korunsak da elbette risk yine de var. Biri altı aylık, biri ilkokul birinci sınıfta olan iki kızım var. Onları da riske atmamak adına bu süreçte eşimden ve çocuklarımdan ayrı bir evde yaşamaya başladım.
“Hastalarımız ile aramıza çiçekler koyduk”
Sosyal mesafeyi korumak için hastalarımızla aramıza çiçekler koyduk. Hastalarımız onları içeri almıyoruz diye incinmesinler istedim. Gelenlerin yüzünde bir gülümseme oluşuyor. Görenlerin çoğu “Ne güzel yapmışsınız” diyor.