Yoksulluk sadece parasız olmak değildir. Dünya Bankası 47 ülkede 60 bin kişiye yoksulluktan kurtulmanın kendileri için ne anlama geldiğini sordu ve cevaplara 2000-2001 Dünya Kalkınma Raporu’nda yer verdi. Cevaplar şunlardı: Fırsat, empowerment (ne olduğunu biraz sonra anlatacağım) ve güvence. İtibar veya adam yerine konmak da verilen cevaplar arasındaydı.
Yoksulluk insanın sürmek istediği hayatı sürememesi, toplum hayatına tam anlamıyla katılamamasıdır.
Bazı ekonomistler için yoksulluğun ortadan kalkması için iki şey gerekiyor: Kalkınma ve empowerment.
Empowerment, Türkçede, güçlendirme, yetkilendirme anlamına gelir. Ama bunlar kelimenin tam anlamını veriyor mu, emin değilim. Empowerment kişilerin ve toplumların kendilerini dini, siyasi, sosyal ve ekonomik olarak güçlü hissetmeleridir. Hem kalkınmanın bir parçasıdır hem de ondan ayrıdır. Kalkınmanın tam olması için ona eklenmesi gereken bir şeydir.
Bir örnek vermek gerekirse: AKP, iktidara geldikten sonra, İslami kesim üzerindeki kısıtlamaları tamamen olmasa da büyük bir ölçüde kaldırdı. Başörtüsü ile ilgili bazı yasaklar hâlâ duruyor ama örneğin kuran kursları serbest, her türlü dini düşünce de kısıtsız tartışılıyor. İmam Hatip Lisesi mezunları üzerindeki kısıtlamalar da kalktı.
Aynı şey İslami kesime ait işadamları için de geçerlidir.
Bu serbestleştirmenin İslami kesimi rahatlattığını, güçlendirdiğini, daha mutlu yaptığını düşünmek yanlış sayılmaz.
Ama aynı durum Kürtler ve Aleviler için geçerli değildir. Onlar kendilerini kapanda hissetmeye devam ediyor. Olmak istedikleri gibi olamıyorlar, yaşamak istedikleri gibi yaşayamıyorlar.
Gelirin artması
İnsanın gelirinin artması kalkınma ile, empowerment ise daha çok demokrasi ile ilgilidir. Kişilerin ve toplumların mutluluğunun, özgürlük ve eşitlik ile doğrudan bir ilişkisi vardır. Bu para ile değil, bizde hâlâ var olmayan, siyasi olgunlukla olur.
AKP, elde ettiği birçok başarıya karşılık, belirli bir kesimin partisi olma ve belirli bir kesimi kollama hastalığını atlatamadı. Empowerment daha çok dinci kesime tahsis ettiği bir imtiyazdır.
Komşum Gonca köyde yaşayan en ilginç kişilerden biridir. Yalnız, bağımsız ve mütevazı bir emekli hayatı süren, nesli tükenmekte olan has Kıbrıslılardandır. Her yere yürüyerek gider, hangi otların en zaman toplanacağını bilir, reçel yapar, değişik bir yemek yaptığında bana da getirir.
Her karşılaştığımızda yaptığımız sohbetlerden birinde bir gün “Benim yetkim elimde” dedi. Ben özgürüm, istediğimi yaparım, kimse bana karışamaz anlamında kullandı, bu ilk defa duyduğum, muhtemelen Osmanlı geçmişimize dayanan bu cümleyi.
Yazıyı yazarken Gonca’nın bu sözlerinin empowerment durumunu tamı tamına tarif ettiğini düşündüm. Empowerment’e sahip kişi yetkisinin elinde olduğu bilen kişidir.
Ve şu soru aklıma geldi: Kendisi gibi olanları sevmeyen, onların yaşam şekline tahammül göstermeyen, demokratik hakları tamamıyla özgür kullanma isteklerini anlamayan Türkiye’de “yetkisi elinde olan” kaç kişi vardır acaba?